Tek perde, 75 dakika, çok güzel bir fikirli, ama olmamış bir oyun.
Çıkış noktasını çok beğendim. İnsan olma deneyemini yaşayamayan bir insan ruhu, bizleri nasıl tariflerdi düşüncesi harikaydı. Onun gözünden insanın iyi ve kötü yönlerini okumak, anlamak ilginç bir düşünce deneyi oldu benim için. Fakat metnin “her tuşa basmışlık” hali beni çok rahatsız etti ve metni tümüyle sıkıcılaştırdı. Samimiyetsiz bir hale getirdi bana kalırsa. İnsanın bencilliği, annelik, kadınlara tecavüz, gazeteci ölümleri, haksız yargılanmalar, kötü ebeveynlik, alkolizm, cinsellik… Değinilmeyen duyar kaldı mı emin değilim. Hepsi elbette önemli ve aktarılması gereken, sahneye konulması gerteken konular. Fakat hepsini birden anlatmak isteyince biraz zorlama olmuş ve oyunun özü kaçmış gitmiş. Böyle olunca da izlerken sıkıcılaşan, sizi kopartan bir metne dönüşmüş.
Bunun dışında oyunculuklar da uyumsuz olmuş. Selena Demirli, oynadığı karakteri bence iyi canlandırmış. Hareket tasarımı da gördüğüm kadarıyla kendisine ait. İnsan olamadan ölmüş gitmiş bir ruh için performansı bence kabul edilirdi. Fakat Dilek Uluer, gereğinden fazla büyük oynamış ve Selena Demirli ile tempo olarak tamamen uyumsuz bir performans sergiledi. Samimi gelmeyen, yapmacık duran bir teatral hava, metinden okurcasına bir seslendirme ile tüm oyunu oynadı. Bu da kendisini ve haliyle bütün oyunu izleme keyfime gölge düşürdü.
Bu sezonun benim için açılış oyunuydu. Üzülerek beğenmediğimi söylemek durumundayım.
Şairler Mezarlığı / A.H.E.N.K