Pırıl pırıl 🤌
Aslında bence bir tiyatro oyununun başına gelebilecek en kötü şey, oyunun dışında, yaratıcısı tarafından açıklanması. Bu, oyun için tek anlamlılığı varsaymanın yanı sıra yaratıcının oyunu derdinin tam bir ifadesine dönüştüremediği anlamına geliyor, kaçınılmaz biçimde. Fakat bunu paranteze alacak olursak, oyun sonrası arkadaşlar arası kritik ortamının oyuncular ve seyirciler arasında kurulması elbette ayrı bir tat veriyor. Kurulan diyalog her ne kadar Bayülgen’in açıklamasına odaklanmış seyirci nazarında gelişse de yine de açıklamanın tekboyutluluğunu aşma olanağını içinde barındırıyor.
Gelelim oyunun en sorunlu yanına: müzik ve mikrofonla konuşan oyuncuların sözleri birbirini örtüyor zaman zaman. Oyuncuların replikleri zaten uzun ve çok yoğun ve dikkat gerektiriyor. Fakat müzik sözlerin anlaşılmasını çok zorlaştırıyor, bazı sözleri hiç anlayamadığım oldu. Takip etmesi çok yorucu bu sebeple.
Fakaat bunun dışında üzerinde çok çalışıldığını ince düşünüldüğünü büyük emek harcandığını takdir etmeden geçmek olmaz. (Ama bu kadar çok çalışıldığının belli olması, estetik değeri yükseltiyor mu emin değilim ve pek öyle düşünmüyorum.)
Sahne tasarımı, dekor kullanımı, yapım çok çok başarılı. İnsan böyle bir sahneyi bu ülkenin üretimi olarak görmekten gururlanıyor açıkçası. Bir de sonuç her ne olursa olsun Bayülgen’in entelektüel birikimi ve bunu böyle bir metinde sentezleyişi de takdir edilesi.
Son olarak, oyun her anlamda çok kalabalık, sesler, sözler, oyuncular, odaklandığı konular, sorduğu sorular, kurgunun katmanı, hepsi ama hepsi çok kalabalık. Ama sanırım bu Bayülgen’in kafasının içi, bakışı. Şovlarında da aynı kalabalık dünyayı kuruyordu, bu oyun da aynı kalabalık gürültülü dünyada geçiyor.
Velhasıl, hem göz kamaştıran yönleri hem de başka türlü olsa daha iyi olmaz mıydı dedirten yönleriyle görmeden geçsem eksiklik olurmuş dedirtti. Emeğinize sağlık.
Salıncak / kumbaracı50