Benim için oyunun puanı 6 fakat Oyun Atölyesi’nin her zaman ek bir kanaat notu vardır.
Daha önce tiyatrodan sinemaya uyarlanan, ya da sahnede izlendikten sonra TV’de izlenen gösteriler ile ilgili, aynı tadı vermediği yorumunu yapmıştım. Örneğin Testosteron ve Alice Harikalar Diyarı’nda gibi. Şimdi buna bir yenisini ekliyorum. Popüler bir kitabın tiyatro uyarlamasına da gitmek aynı tadı vermiyor.
Oyunda birkaç sıkıntı var. Birincisi karakterlerin ayırt edilememesi. Kim domuz, kim at, kim keçi belli olmuyor. Karakterleri bilmesem ayırt edemem. Ellerde tek toynak, çift toynak detayını sadece baytarlar fark edebilir diyebilirim.
Ayrıca anlatım dili bana aşırı edebi geldi. Oyun Atölyesi’nde genel olarak birçok oyuna eklenen mizahi dil, hatta bazen sokak ağzı, oyunlara ayrı bir hava katardı. Bu oyunda bunu göremedim.
Oyun boyunca eğik durma, parmak ucunda yürüme ve hareket tasarımları afedersiniz ama bazı oyuncuları bedensel engeli var gibi göstermiş. Snowball karakteri hiç olmamış. Çok oyunculu oyunlar bütçeler nedeniyle her zaman risklidir.
Gelelim oyunun iyi yönlerine. Ne olursa olsun, Hayvan Çiftliği güzel hikâye. İzlemesi keyifli. Sahne ve ışık başarılıydı.
Afişinde Muharrem Özcan’ın adını gördüğüm oyuna gözüm kapalı giderim. Oyunculuğu o kadar iyi ki gerçekten kendisine canlandırdığı karakter yüzünden bir süre sinir olabiliyorsunuz. Aylin Kontente’yi ikinci kez izleme fırsatı buldum. Tatlılığı, sahne enerjisi oyunu ayakta tutuyor. Bir alkışı da ilk kez izlediğim Umut Temizaş, Boxer karakteriyle hak ediyor.
Gidilir mi? Gidilir. Beklentiyi yüksek tutmazsanız, keyif alırsınız.
Edebiyatı seven ama daha çok düz yazı sahillerinde dolaşan benim gibi insanları, karşı kıyıdaki şiir limanına özendirecek mükemmel bir oyun.
Bugüne kadar kült şiirler dışında pek fazla şiir okumamıştım. Yarın ilk işim şiir kitaplarına başlamak olacak. Şiir seven ve yazarların eserlerini bilen insanlar için bu oyunun keyfi 10 kat fazladır. Buna eminim.
Oyunun ilk bölümleri ağır ilerlese de son 20 dakikasıyla sizi sizden alacak. Yaptığı ters köşe ile bir oyundan beklentinizi karşılayacak.
Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Otursam, kırk yıl düşünsem, bir gün Oyun Atölyesi ve Haluk Bilginer eleştireceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Oyun sonunda söylediğim ilk cümle “Ne izledik biz abi ya?” oldu.
Şimdi bu eleştiriyi okuyup tiyatrodan anlamadığımızı söyleyenler olacak. Evet oyun absürd. Evet, bunu bilerek gittik. Ama bu izlediğimiz ilk absürdizm örneği de değil. Ayrıca 7 ya da 8 kez Haluk Bilginer izlemişim. En basitinden Oyun Atölyesi’nde oynanan Şato’nun Altında oyunu absürd komedinin en güzel örneği. Ama ben Kel Diva’dan keyif alamadım. Çok üzgünüm.
Şu anda oyun 7 puan üzerinde. İlk birkaç ay tiyatro aşıkları ve daha iyi analiz yapabilen ya da tiyatronun o sanatsal kısmını yakalayıp keyif alabilenler nedeniyle bu puan normal ama sıra tiyatroya ilgisi daha az olan insanlara geldiğinde bu puan 6’lara belki de daha aşağılara düşer.
Oyun yanmış, bitmiş bir dünyada birbirine ve sıradan olaylara yabancılaşmış insanların iletişim kurma çabasını anlatıyor. Yani en azından ben öyle anladım. Oyunun bunu yansıtma çabası nedeniyle hayatımda dinlediğim en yorucu metindi. Gereksiz diyebileceğimiz çok fazla bölüm var. Spoiler olmasın diye bahsetmiyorum. Onları çıkardığımızda oyun 20 dakika falan sürer.
Oyunculuklara lâf söylemek haddimize değil. Taş oluruz. Zaten her bir oyuncu hem sahnede hem beyaz camda kendilerini kanıtlamış. Haluk Bilginer, koltukta otursun, hiç konuşmasın yine 80 dakika keyifle izlenir. Bana Tatlı Hayat’taki İhsan Yıldırım’ın beş parasız kalmış ve yaşlanmış halini hissettirdi. O yüzden izlerken keyif aldım.
Zeynep Dinsel’i Kızlar ve Oğlanlar’da çok beğenmiştim. Performansı yine çok iyiydi. Yiğit Özşener’i, Zuhal Olcay’ı ve Kıvanç Kılınç’ı sahnede ilk kez izledim ve her birinin rolün altından ustaca kalktığını söyleyebilirim. Gözde Kırgız’ı bir iki ufak rolde izledim ama asıl etkisinin çevirdiği oyunlarda olduğunu biliyorum. Ayrıca yönetmen koltuğunda Muzaffer Özcan’ı da görünce oyuna dair beklentim baştan çok yüksekti.
İtiraf etmeliyim, bu kadro, Oyun Atölyesi markası ve biletlere gösterilen rağbet beklentimi o kadar yükseltti ki belki de hayal kırıklığımın başlıca sebebi bu.
Mikrofon ile oynanan oyunlardan hiç keyif almıyorum. Özellikle Zuhal Olcay’ın sesi çok rahatsız ediciydi. Mikrofonun yanlış kullanımı buna yol açabiliyor. Çok fazla ekibin CKM gibi büyük sahnelerde rahatlıkla mikrofonsuz oyun oynayabildiğine şahidim. Bu kadronun da bu sahnede mikrofonsuz çıkabileceğini düşünmüştüm ama Zorlu PSM, Uniq Hall gibi performans sahnelerinin mikrofon takıntısına yenik düşüyoruz.
Dekor, yorucu sesler, sürekli bir sis efekti. TV’den bize bakan iki kasvetli surat. Bir komedi oyunu için beni fazlasıyla gerdi. Bunaldım, çok bunaldım.
Kısacası bu kadroyu sahnede görmek isterseniz, beklentinizi düşük tutarsanız, absürdizme ilginiz yüksekse oyuna gidebilirsiniz.
Evim gibi gördüğüm sevgili Oyun Atölyesi ve onun değerli ekibi bu eleştirilerime lütfen kırılmasın. Bugüne kadar sizleri nasıl övdüğümü diğer yorumlarımda görebilirsiniz. Yeni oyunları sabırsızlıkla beklemeye devam edeceğim. Kimi oyunlara 2-3 defa gidiyorum. Oyun Atölyesi aşkımızı hiçbir kötü hamle öldüremez.
Diva Kel mi bilemedim ama bazen Kral Çıplak dememiz gerekiyor.
Hayvan Çiftliği / Oyun Atölyesi