Kanadalı oyun yazarı Morris Panych’in 2005 yılında kaleme aldığı ve dünyanın pek çok yerinde sahnelenen Bulaşıkçılar, iş hayatında arka planda olan fakat emeklerini yadsıyamayacağımız emekçilerin dünyasıyla baş başa bırakıyor seyircisini. İşçinin ve haklarının hor görüldüğü, emek sömürüsünün sistemin ana besin maddesi olduğu ve hayallerin kırıntısıyla tek başına bırakılanların adına bir haykırmaya çalışan oyunun bunu ne derece güçlü yaptığı konusunda zihnimde soru işaretleri var.
Lüks bir restoranın bulaşıkhanesine adeta sıkışan karakterler; yaptıkları işin, toplumda yer aldıkları statülerinin ve zihinlerini kurcalayan soruların içinde konumlanıyor. Bu noktada oyunun orijinalinden farklı olarak karakterlerin dünyada ilk kez kadınlar tarafından sahnelenmesi de Türkiye’nin mevcut siyasi ve toplumsal anlamdaki gerçekliği içinde ayrı bir anlam kazanıyor.
Emekçinin emeğini görmezden gelen ve onu hep en aşağıda tutmak isteyen acımasız sistemin kirli yüzünü, bulaşıkhanede kümelenen ve asla bitmek bilmeyen tabaklarda gösteriyor bize oyun. Sınıf farklılığını, geriye/aşağı itilen kadın emeğini ve dayanışma gibi kavramlarla ördüğü metnini belli anlarda aşırı sloganvari repliklerle aktaran oyun, buna karşın kabuğunu kıracak o güçlü sancıyı yaratmakta zayıf kalıyor. Oyunun özellikle ilk yarısının belli bölümleri, ne yazık ki süreyi uzatmaktan başka bir görev üstlenmiyor. Buna karşın ikinci yarıyla birlikte sivri kısımlarını daha cesur şekilde sunan Bulaşıkçılar, biraz olsun toparlayıp finalini yapıyor.
Özge Özpirinçci, Ahsen Eroğlu ve Şebnem Sönmez’in başrolünde olduğu oyunda performanslar da metnin üzerinde bir görünüm sergiliyor. Özellikle Şebnem Sönmez’in takdir edilesi karakteri oyunun en akılda kalıcı yanlarından biri olurken Özge Özpirinçci’nin performansı da alkışı hak ediyor. Ahsen Eroğlu da beklediğim ölçüde sunduğu oyunculukla kendisini keyifle izletiyor. Oyunun Atatürk Kültür Merkezi Opera Salonu’ndaki gösteriminde seslerin salona yankılanıyor gibi yayılması biraz rahatsız etse de bunun dışında replikler gayet temiz şekilde duyuluyordu. Bunun yanında oyunun son derece özenli ve büyük emek harcandığı her halinden belli sahne/dekor tasarımı göz doldururken ışık kullanımı da bunu destekleyici bir unsurdu.
Sözün özü; büyük beklentiyle izlenmediği takdirde seyircisini memnun edecek kriterlere sahip Bulaşıkçılar, mizahı fazlasıyla hissettiren replikleriyle de sertliğini yumuşatan bir yapım. Karakterlere hayat veren, emeğin değerini bir kez daha hatırlatan ekibe sonsuz teşekkürler.
Sekiz yıl boyunca 400’den fazla temsili kapalı gişe oynayan Zengin Mutfağı’nı 10 Haziran 2025 Salı akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’ndaki son temsilinde izlemek, bu sezonun kendi adıma en özel anlarından biri oldu. Ve tabii ki dünya gözüyle büyük usta Şener Şen’i izlemek bile başlı başına bu geceyi bir başka kıldı.
Vasıf Öngören’in zamansız eseri olan ve Cumhuriyet tarihinde görülmüş en büyük işçi hareketi olan 15-16 Haziran 1970 olaylarının zengin bir ailenin mutfağına yansımasını konu alan oyun, hikayesini her ne kadar tek bir mekanda anlatsa dahi mutfağın dışındaki toplumsal gerilimi yaşatmayı başarıyor. Tabii ki bunda Öngören’in metaforları son derece ustaca kullandığı güçlü kalemi, sistemi eleştiren metni ve siyasi-toplumsal gerçekliğin ta kendisinden beslenen ana damarı etkili oluyor. Fakat oyunu izlerken insan ister istemez yaşamak için ekmek kavgası veren, işsiz kalmamak için üç kuruş maaşa tahammül eden ve yarınların daha da iyi olması adına mücadele veren işçi sınıfının kahramanlarını durumunun aradan 50 yılı aşkın zaman geçse değişmemesi, acı Türkiye gerçeğini surata bir tokat gibi çarpıyor.
Oyunda hiç kuşku yok ki Lütfü Usta ile Selim karakterinin derinliği, hikayenin değişimi ve gelişimi açısından büyük önem taşıyor. Sınıf bilincine sahip olmayan ve çevresinde gelişen olaylara göre kendini konumlandırmaya çalışan Lütfü Usta ve adeta 180 derece bir karakter değişimi yaşayan Selim’in hikayenin omurgasını oluşturduğu metinde gerilimin mutfağın dışının gösterilmeden aktarılması, oyunun en güçlü yanlarından biri. “Ya bizdensin ya da değilsin” gibi ayrıştırıcı tavırların hüküm sürdüğü bir dönemi gerçeği yansıtan karakterlerle aktaran Zengin Mutfağı, içinde bulunduğu her dönemin gerçekliğine ayna tutan hikayesiyle zamansız bir başyapıt. Şener Şen’in tondan tona değişen harika performansını sahnede izlemek paha biçilemezdi. Sonsuz saygılar…
Bulaşıkçılar / Myart