İlk oyunları “Bir Tatlı Kaşığı Çamur” ile tek bir kadının ağzından dökülenler gibi görünse de aslında bütün kadınların ortak hikayesini anlatarak ortak bir dili, hissi ve ifadeyi tiyatroseverlerle buluşturan Nushu Tiyatro, odağına yine adı olmayan bir kadının hikayesini aldığı “Aslında Aşk Da Yok” ile Duygu Asena’nın eserini sahneye tek kişilik bir performansla uyarlıyor. Bu noktada “alternatif bir dünya yaratma çabası ve yeni bir dil arayışıyla, devamlı üreten ve yeni karşılaşmalara alan açan bir fabrika olacağı düşünülerek kurulan” Nushu Tiyatro da böylelikle bundan sonra anlatacağı hikayeler konusundaki perspektifini daha görünür ve kalın çizgilerle çizmiş oluyor.
Duygu Asena’nın toplumsal bir figür haline gelmiş kadını mercek altına aldığı romanını tek kişilik bir performansla sahneye taşıyan oyun, belki günümüzdeki topluma hakim olan zihniyete dair yeni bir şey söylemiyor fakat özellikle toplumumuza hakim olan pek çok düşüncenin yıllar geçse de değişmediğini net ve maalesef acı şekilde yüzümüze çarpıyor. Fakat bu oyun nezdinde bir erkek olarak en merak ettiğim şeylerden biri kadınların nasıl algıladığı ve izlerken neler hissettiği oldu. Aynı şekilde oyunu izleyen kadınlar da bence erkeklerin bu oyunu nasıl algılayıp yorumladığını merak ediyordur kanımca.
Oyunun metni üzerine tartışılacak, okumalar yapılacak, farklı noktalara çekilecek pek çok noktayla dolu. Fakat en temelinde gerek fiziki gerekse psikolojik anlamda değişimler yaşayan, verdiği kararların sonucunda zaman zaman hayal kırıklığına uğrayan, sevgi kadar acıyla da sınanan ve ataerkil zihniyetin soğuk nefesini çoğu zaman ensesinde hisseden bir kadının yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Bu noktada oyunun başrolü Çağrı Nur Timur’un ilk andan itibaren istikrarlı ve dinamik performansı bence metni de yukarıda tutuyor. Tek perde ve 100 dakikalık bir anlatım için fazlasıyla uzun olan ve bence hikayeyi de uzatan sahnelerin varlığı son düzlüğe girerken oyunun ritmini biraz olsun düşürürken başrolün yüksek enerjisini de biraz olsun sömürüyor. Doğal olarak tek kişilik bir performans için son derece yorucu bir maraton halini alan bu durum ister istemez bir yıpranma payını ortaya çıkarıyor. Fakat buna karşın Timur’un pozitif, enerjik ve seyirciyi de diri tutan performansı koca bir alkışı hak ediyor. Bu noktada oyunun ilerleyen gösterimlerinde belli bölümlerdeki ufak kırpmalar yapılması veya sonlara doğru Aydın karakterinin yeniden tanıtıldığı gibi kısımların çıkarılması hiç kuşku yok ki oyunu ve tabii ki başrolü de biraz daha hafifletecektir. Eğer ki kısaltma durumu olmayacaksa da oyunun iki perde olarak sahnelenmesi seyirciye de soluk aldıran en doğru tercih olacaktır.
Oyunun aktarımında başrolün elini güçlendiren detaylardan biri olan sahnenin sağında ve solundaki kalp içine yazılı kelime/cümleler bir puzzle mantığıyla akış içinde kendine yer buluyor. Bunun yanında oyundaki ışık kullanımı, sahnenin üstünü ve arkasını örten kırmızı-beyaz tül perdelerin varlığı da sahne tasarımı ve prodüksiyon da göze çarpıyor. Bugün için yeni bir şey söylemese de bir şeylerin farkına yeniden varmamızı sağlayan böylesine bir metni sahneye koyan Nushu Tiyatro ekibine sevgiler, emeklerine sağlık.
Ülkemizdeki tiyatro topluluklarının daha önce burada sahnelenmeyen güncel yapımların peşinden giderek dilimize kazandırmalarını son derece takdirle karşılıyorum. Nitekim Yazdığı her oyunla gündem olan, Almanya’nın önde gelen çağdaş yazarlarından Marius von Mayenburg’un prömiyerini 2022’de yapan yeni eseri “Gece Diyarı”nı sahneleme kararı alan Siyah, Beyaz ve Renkli ekibini tebrik ederim.
Babalarından kalan evde “A. Hitler” imzalı bir resim bulan kardeşlerin geçmişleri ve gelecekleri üzerine kendileri sorgulamalarını konu alan bir hikayeye sahip Gece Diyarı. Dünyayı acı bir savaşa sürükleyen ve soykırımın öncüsü bir diktatörün ismiyle yer aldığı bir oyun, günümüzde dahi tartışılacak nitelikte ve son derece hassas bir yapıya sahip. Fakat Gece Diyarı’nda patlamaya hazır bu gergin konu mizahla örülü bir metin içinde bize sunuluyor. Fakat bu mizah ögesi her ne kadar “Konuyu yumuşatır mı acaba?” diye düşünsek de ortaya saçtığı sorularla keskin ayrılıkların çatışmasını izletiyor.
Bulunan resim ailenin bireyleri için bir fırsat mı yoksa onları zıt düşünceler etrafında kutuplaştıran bir silah mı? Ve en önemlisi bu resmi yakmalı mı yoksa satmalı mı? Eğer satılırsa kazanılan paranın etik değeri sorgulanabilir ve tartışmaya açılabilir mi? gibi pek çok soruyu soran ve daha nicelerini seyircisinin zihninde filizlendiren oyun, beraberinde kişisel geçmişimizi, aile geçmişimizi ve Almanya’nın (ve buradan hareketle acılarla dolu kendi ülkemizin) geçmişini sorgulamamıza alan açıyor. Hiciv ögeleriyle örülü kara komedinin baş etmesi zor bir mirasla yüzleştirdiği karakterlerin hayattaki duruşları ve kimlikleri ile de sınanması, oyunu her geçen dakika katman katman açıyor. Bu noktada gala gösteriminin ardından selamlamada sahneye çıkan oyunun yapımcısı Salih Bademci’nin topluluğun oyun seçimlerinde ticari başarının önüne “toplumsal ve insani açıdan söyleyecek bir sözü olan” yapımları koyduklarını belirtmesi de ayrıca alkışlanması gereken bir fikirdi.
Gece Diyarı esasında seyircisine sonsuz karanlıktan oluşan bir mekanı anlatmak üzere yazarın icat ettiği bir isme sahip. Bu noktada oyunun sahip olduğu keskin hiciv, son derece heyecan verici ve şaşırtıcı olduğu gibi kahkahalar durulduğunda altında huzur bozucu gerçekleri de buz dağının yüzüne usul usul çıkarıyor. Oyun her ne kadar zihni zorlayacak düzeyde zor bir konuya sahip olsa da metnin dinamik yapısı ve buna eşlik eden diyaloglar, tek perde ve 95 dakikalık akışı bir an olsun sıkıcı hale düşürmüyor. Bunda hiç kuşku yok ki hicvin de aldığı rol ve oyuncuların son derece başarılı performansları etkili oluyor. Özellikle her oyuncunun gerek hep birlikte yer aldıkları sahnelerde gerekse ikili veya üçlü sahnelerdeki uyumu, metnin altında kalmadan anlatımı yukarı taşıyor. Gece Diyarı, zihnimizin uzak köşelerine itmek zorunda kaldığımız “geçmiş”i bugünün aydınlığına çıkararak bir sorgulamalar zinciri oluşturuyor. Bu oyunu ülkemizde ilk kez sahneye koyan ve bize eğlendiğimiz kadar düşünmemiz için de fırsat tanıyan ekibe teşekkürler.
“Hayatta tartışmalar tıkandıysa ona verilecek tek sağlıklı tepki gülmektir” diyen Michael hocanın şu anlamlı açıklamalarıyla değerlendirmemi noktalamak isterim: “Tarihsel sorumluluk, bireysel sorumluluk... Biz ülkelerimizin geçmişte yaptıklarından sorumlu olabilir miyiz? Ya bugün yaptıklarından? Şahsen yapmadığımız şeylerin yükünü ve vicdan azabını taşıyabilir miyiz? Peki o geçmişin ülkeye kazandırdıklarından hâlâ faydalanıyorsak? Mayenburg Gece Diyarı’nda bu cevaplaması zor soruları, karşı karşıya getirdiği karakterlerle sorarken yüksek mizah dozuyla da izleyicinin ezberlerinden cevap vermesini engelliyor. Çünkü hayatta tartışmalar tıkandıysa ona verilecek tek sağlıklı tepki gülmektir. Beni de bu projeye ilk çeken şey komedisi oldu. Her toplumun geçmişinde dönüp bakmak istemediği bir miras olduğundan bu oyunun Türkiye’de oynanması gerektiğini düşündük. Kendilerini farklı projelerde ispatlamış Siyah Beyaz ve Renkli ailesinin neredeyse tüm oyuncularının bu oyun için toplanması da oyunun büyük şansı. Yıllardır biriktirdikleri deneyim, arkadaşlık ve uyum olmadan bu oyunu istediğimiz şekilde sahneye koymak neredeyse imkânsız olurdu.”
Aslında Aşk Da Yok / Nushu Tiyatro