Kar Kuyusu, Körburun, Atmaca romanlarından tanıdığımız Hikmet Hükümenoğlu’nun yazdığı ilk tiyatro oyunu olan “Fora” üzerine gönül isterdi ki övgü dolu yorumlar yazayım ama ne yazık ki ne kadar zorlarsam zorlayayım bu pek mümkün görünmüyor.
•••••
Çok iyi bildiğimizi sandığımız aileyi anlatmak, göründüğü kadar kolay değil çünkü böylesine evrensel bir konuyu sahneye taşımanın hiç de kolay olmayan dinamikleri mevcut. Fora’da ise bunların büyük çoğunluğunun ağır eksik işlediği veya zorlamaya rağmen işleyemediği bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Aile bağlarının karmaşıklığı, çatışan fikirler, kuşaklar boyunca aktarılan karakteristik özellikler ve kendini bulmaya çalışan bireylerin varlığı, Fora’da dalgalar arasında oradan oraya savrularak yolunu kaybediyor. Bunda hiç kuşku yok ki metnin son derece yüzeysel kalan yapısı ve havada asılı kalan diyalog akışı etkili oluyor. Konunun ciddiyetinden çoğu zaman uzak seyreden oyunun ağırlığı, ucuza kaçan mizahi ögelerin varlığıyla daha da hafiflerken buna Kubilay Aka’nın gerçek hayattaki ismiyle oyundaki karakterinin ismini karıştıracak derece repliğini yanlış söylemesi (19 Aralık temsilinde), duyguyu bir türlü geçirememesi ve “Avantajlı bir çocukluk geçirmedim.” gibi son derece absürt ifadelerin yer aldığı cümlelerin yer alması da eklenince fiyasko kaçınılmaz oluyor. Sonuç olarak metin iyi olmadıktan sonra ne kadar ünlü isim olsa da performansıyla oyunu kurtaramıyor.
•••••
Ne yazık ki oyunun önümüzdeki sezonu göreceğine hiç ihtimal vermiyorum.
Jane Austen'ın klasik eserinin komediye dönüştürülmeye çalışıldığı fakat hikaye anlatımından karakterlere, olay örgüsünün karmaşıklığından oyuncuların kalitesine yakışmayacak bir performansla koca bir O L M A M I Ş ne yazık ki. Oyunun tek etkileyici yanı ise dekoru. Sonuna dek sabredebilen seyirciler mükafatlandırılmalı.
Fora / Luz Creative