Öldükten sonra huzur bulamayan ve tarihe yön vermiş iki fizikçi ile onları hayatın gerçekliğiyle yüz yüze getiren Margrethe'ın geçmişleriyle hesaplaşmalarını konu alan oyun, "belirsizlik" kavramı üzerinden seyircinin beynindeki nöronları hareketlendiren ve felsefi açıdan da derinliği bulunan bir denklemin içinde yolculuğa çıkarıyor. İkinci Dünya Savaşı'nın kaotik ve boğucu atmosferi içinde tartışmaları alevlendirip soru işaretlerini birbirine ardına sıralatan bir ziyaretin anatomisini, bireyse hafızanın da yardımıyla yapmaya çalışan oyun, tartışmaya açtığı politika, etik, bilim ve tarih tartışmalarını da alevlendiriyor.
Yoğun diyaloglar ve fizik temelinden kurulan böylesine bir oyunu izleyebilmek ülkemiz için büyük bir kazanım çünkü benzer konuların işlendiği, farklı anlatım olanaklarının geri plana atıldığı ve en önemlisi tiyatro sanatının zarif duruşuna uygun oyunlarına ilginin daha düşük olduğu ülkemizde seyircisinin zihnini tatlı-sert bir biçimde zorlayan bu tip yapımların varlığı, tüm o ışıltısıyla kendisini açığa çıkarıyor.
Bunun yanında sahnedeki her üç oyuncunun da birbiriyle olan bağı ve bunun üzerinden kurulan çatışma ve birlikteliğin tasviri de oyunun başarısını yukarı taşıyan etmenlerin başında geliyor. Zor bir metne sahip olmasına karşın seyircisinin algılarını her an açık tutmayı başaran dinamik bir anlatım ve ışık kullanımıyla dikkat çeken oyun, bilimin aydınlatıcı fakat bir o kadar da çetrefilli yüzünü sevenlerin kaçırmaması gereken bir iş.
"Everest My Lord", "Vınnlamanın Binbir Yolu", "Kim O" gibi görme ve algılama biçimini tersyüz etmiş öncü işlerle tanıdığımız Kumpanya'nın yaratıcıları Naz Erayda ve Kerem Kurdoğlu'nu yeniden bir araya getiren Geçen Gün, Kundura Sahne'nin kendine özgü yapısı içinde şehir ile iki kişi arasında geçen ve "endişe dolu bir sevgi hikâyesi"ni seyircinin alışkın olmadığı bir anlatım sunuyor.
Bugüne dek hep ekranda izleme fırsatı bulduğum Esme Madra ve Ozan Çelik'in yeteneklerine sahnede de şahit olmak oyunun en özel yanlarından biri hiç kuşku yok ki. Bunun yanında şehir atıklarından ürettikleri enstrümanlarıyla şaşırtıcı performanslara imza atan Tophane Noise Band'in müziği metnin anlatımını çok başka bir seviyeye taşırken ekibin oyuna müzikleriyle olduğu kadar Madra ve Çelik ikilisine eşlik ettiği anlarla da dahil olması çok hoş düşünülmüş bir detaydı.
Gündelik paranoya hallerimiz üzerine, ses, söz ve hareket parçalarından oluşan mozaiği andıran bir şehir hikâyesinin tam ortasına dahil ettiği seyircisini; bizzat yaşadığı veya tanık olduğu benzer duygular etrafında buluşturan oyun, şehirle başa çıkma çabası içinde aitlik duygusunu kurduruyor.
Kopenhag / Hausbühne