Evliliğe ve ikili ilişkilere dair uzun uzun düşündürüp zihinlerdeki soru işaretlerini çoğaltan bir oyun. Hayatın içinden ve bir o kadar gerçek…
İnci Aral’ın eserinden hareketle sahneye uyarlanan ve evli bir çiftin aşk, mutluluk, acı ve yıkımlarla dolu yolculuğunu tek perdede yoğun duygusal gelgitlerle aktaran oyun, bir ilişkinin anatomisini bıçak sırtından çekip alıyor. “Aşk ve mutluluğun bir arada olduğu bir evlilik mümkün müdür?”, “Evlilik tutkuyu öldürür mü yoksa daha da mı çoğaltır?”, “İhanete göz yummak ilişkiyi ne kadar süre ayakta tutar?”, “Acı veren tecrübelerle yola nereye kadar devam edilir?”, “Sadakat bir evlilik için ne kadar önemlidir?” ve onlarcası gibi birçok soruyu ortaya döken oyunun duygusal yıkımlarla yüzleştiren hikayesi, seyirciyi ilk dakikadan itibaren içine çekmeyi başarıyor.
Hikayenin aktarımı konusunda sadece dört sandalye, dört eğimli bir platform ve dört mikrofona sahip olan oyundaki bu sade anlayış, negatif bir etki yaratmıyor açıkçası. Aksine hikayeye ve karakterlerin ruh haline odaklanmaya daha çok yardımcı oluyor. Bu noktada sahnenin arka planında yer alan beyaz perdeye zaman zaman yansıtılan görüntüler ne kadar gerekliydi tartışılır. Bunun yanı sıra oyunun tamamında sıfıra yakın göz kontağı kuran karakterler repliklerini seyirciye dönük olarak sarf ederken bu oyun özelinde alınan kararın bana pek uygun gelmediğini söylemeden geçemeyeceğim. Karakterler arasında iletişimsizlik, anlayış farkları ve ilişkiye olan bakış açılarındaki farklılıklar bu tercih olmadan bence çok daha iyi ve hatta daha etkileyici şekilde de aktarılabilirdi.
Hikaye, yoğun diyaloglar içeren metnine rağmen akıcı bir tempoya sahip. Bunun dışında Azra karakterine hayat veren Esra Akbaş ve Feray karakterini oynayan Eray Cezayirlioğlu’nun performansları birbirine nazire yapacak derecede iyiyken bu zorlu metni gayet iyi taşıyorlar. Oyunun kostümleri noktasında da Azra karakterinin giydikleri sahneye yakışırken daha modern bir görünüme sahip Feray ve Aliye’nin kostümleri açıkçası bu oyunun dokusuyla tam uyuşmuyordu. Üzerine tartışılacak noktaları olsa da Sadakat’i keyifle izlediğimi söyleyebilirim. Hikayesini tek perdede derli toplu anlatması ve başarılı oyunculuklar sayesinde tiyatronun tadını damaklarda bırakıyor.
Yıl olmuş 2025 ve seyirciye Devlet Tiyatroları’nda modern yapımlar ve deneysel işlerin sunulması gereken yerde felsefeyi, tasavvufu bir araya getirmeye çalışıp çorba eden yapımlara tahammül ediyoruz. İstanbul Devlet Tiyatrosu, sezonun başlarında Ankara Devlet Tiyatrosu ortaklığında sahneye koyduğu Medea Material ile her ne kadar göz alıcı bir iş ortaya koysa da Bursa Devlet Tiyatrosu ile ortak yapımını üstlendiği Meddah ve Cellat oyunuyla o derece hayal kırıklığına uğrattı. Oyunun en dikkat çeken unsurları meddah ve cellat rolündeki oyuncuların performansları ile dansçıların hikayeye entegresi olurken yapılan koreografiler ve müzikler de beğendiğim noktalar arasındaydı.
Sadakat / İstanbul Devlet Tiyatrosu