-
Öncelikle Mayıs ayının son gününe hatta Haziran ayının ilk haftasına kadar perdelerini kapatmayan DEVLET TİYATROLARI YÖNETİMİNE bir tiyatro sever olarak sevgilerimi sunarım, tebrik ederim. Gerçek halka ve tiyatroya hizmet budur ! Yıllardır tüm talep ve şikayetlerimize rağmen 30 Nisan’da yangından mal kaçırır gibi sezonu kapatan ŞEHİR TİYATROLARINI ise bir kez daha burada eleştirmek isterim. Seyircilerinizi ve Tiyatro sanatını seviyorsanız eğer, sizlerde Mayıs ayı sonuna kadar perdelerinizi açık tutmalısınız !
İlgi çekici bir konusu var oyunun. Totaliter bir ülkede, bir suikastçının suç ortaklarını itiraf etmesi için hiçbir yöntem işe yaramayınca, bir grup suçsuz insanla suikastçı aynı hücreye kapatılır. Suçlu itiraf edene kadar ne olursa olsun kimse o hücreden dışarı çıkamayacaktır. Suçsuzlar arasında büyük panik başlar, Suçlu artık düşmanlarıdır. Asıl Suçlu kim Asıl Suçsuz kim tartışılır noktaya gelecektir. 2.Perde de ise roller tamamen değişecektir. Reginald Rose’un efsanevi “12 Öfkeli Adam” oyununa oldukça benzeyen bir konsepti var oyunun. Zaman zaman o oyunu izliyor gibi hissediyorsunuz. Suçlunun kim olduğunun oyunun son sahnesine kadar belli olmaması oyunu ilgi çekici ve başarılı kılmakta.
Tamamı erkek olan oldukça kalabalık bir kadro var. Oyunculuklarda Konsolos rolünde Sertel Uğur ve Sason rolünde Eren Pekgöz daha başarılılar. Özellikle Sertel Uğur rolü gereği yaptığı espriler ile oyuna renk katmakta. Dekor daha etkili ve detaylı olabilirmiş. Hapishane hücresi çokta iyi yansıtılamamış. Müzik ve Işık desteği fazla yok. Kostümlerde askeri üniformalarda eksikler söz konusu. Oyun 2 perde ve ara dahil 1 saat 50 dk. sürmekte.
Baskıcı rejimleri, totaliter iktidarları, insanoğlunun çıkarı için neler yapabileceğini ve savunduğu inançlar için hangi sınırları zorlayabileceğini anlatan mesajlarla dolu bu oyunu herkese tavsiye ederim.
-
-
-
Babamın Kelimeleriyle - İstanbul Devlet Tiyatrosu
Kanada'nın en iyi Homeros uzmanlarından, üniversitede Odisseia üzerine ders veren öğretim görevlisi bir oğul, Lou. Uzmanlık alanı kelimeler olmasına rağmen babasıyla 15 yıldır tek bir kelime konuşmamış, görüşmemiş bir adam. Bir akşam polis karakolundan gelen telefonla babası, Lou'un hayatının ortasına bomba gibi düşer ve göl kıyısında kendi elleriyle yaptığı evde yalnız yaşayan Don'un demans hastası olduğu ve artık yalnız yaşatamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalır.
Bakıcı Flora ara sıra Don'un ağzından dökülen anlamsız kelimelerin aslında Galce olduğunu fark eder. Lou'ya göre babasının Galce bilmesine imkan yoktur.
Lou okulda öğrencilerine Homeros'un kelimeleriyle Odisseia destanını öğretirken, evde de Flora'nın yardımıyla, babasının ağzından dökülen Galce sözcüklerden, Dan'ın hayatındaki sırları ortaya çıkarmaya çalışır. Aslında Don'la ilgili hiç bir şey onun bildiği gibi değildir.
Babamın Kelimeleriyle uzun bir aradan sonra bana yeniden Devlet Tiyatrosunda oyun izlediğim hissini yaşattı. Oyun ilk anda dekoruyla öne çıkıyor. Mecidiyeköy Küçük sahnede seyirciyi mavi ışıklar altında, çok detaylı ve görkemli bir ahşap ev dekoru karşılıyor. Oyunun başlamasını beklerken dekoru keyifle inceledim.
Baba Don'u bir usta, Nişan Şirinyan, oğul Lou'yu Kerim Altınbaşak, bakıcı Flora'yı Gülüzar Ditulu oynuyor. İzlerken oyun bu sefer de çok başarılı oyunculukları ve ışık tasarımıyla öne çıkıyor. Nasıl desem, rejisiyle, dekoruyla, ışığıyla, oyuncularıyla ve insana dokunan hikayesiyle dört dörtlük bir oyun izledim. Özellikle Odissia destanıyla Don, Lou ve Flora'nın yaşadıkları arasında kurulan bağlantı çok güzel bir detaydı. Güzel bir oyunun ardından mutlu bir şekilde salondan ayrılmanın, yolda oyunla içimden sessiz sessiz hesaplaşmanın, sonra da oyunla vedalaşmanın keyfi hiç bir şeyde yok.
-
Yazarın ve metnin konuyu işleyişi, birbirlerinden çok farklı kişilikler ve hikayelerinin tek bir mekanda iç içe geçiştirilmesi, temelde bir baba-oğul, aile ve göç hikayesinin linguistik, antik Yunan, mitologya ve edebiyat soslarıyla nakış gibi işlenmesi, oyuncuların harika performansları, sahne tasarımı, ışık, müzik ve seslerin bu şöleni dört dörtlük desteklediği, her öğenin tam kıvamında olduğu, tam bir tiyatro ve seyir keyfi..
Doksan dakikalık, görece uzun, tek perde bir oyun olmasına rağmen, Mecidiyeköy Stüdyo Sahne'de, yağmurlu ve fırtınalı bir günde, ağırlıklı olarak genç izleyicilerden oluşan salon, cep telefonu ışığı, pet şişe ve snack hışırtısı yapmadan, soluksuz, pür dikkat ve keyifle oyunu izledi.. bence oyunun başarısının göstergelerinden biri.. alkışları bol olsun...
Suçsuzlar Çağı Suçlular Çağı / İstanbul Devlet Tiyatrosu