Sokakta geçen hayatlara sürükleyen etkileyici bir oyun. Alt metinler içerir :)
Tebdil-i Mekan bir mekansızlık, bir mekan arama hikayesi. Müşteriler gittikten sonra boşalan bir meyhaneyi kendilerine ev edinmiş 4 kişi; sırtından bıçaklanmış bir kadın, yitip giden karısının yolunu gözleyen ve o olmadan evine dönemeyen bir adam, çok genç bir fahişe ve onun baktığı minik bir bebek. Bir çeşit meyhane ailesi, ya da kader birliği yapmış insanlar. Bir gece ev bildikleri meyhaneden kovulunca hep birlikte sokakta kalırlar ve bilinmeyen bir yere doğru giden bir yol hikayesi başlar. Derken aralarına babasına kızıp, üvey annesinin ardından evden kaçan bir genç de katılır. O da evsiz kalmıştır ama hiç değilse şahin bir arabası vardır.
Gece boyunca sığınacakları bir yer bulmak için oradan oraya savrulurlar. Hepsinin kendi hikayesi vardır. Başta beş benzemezin hikayesi gibi dinlerken, onlar da öyle anlatırken, mekanlar değişirken, tebdil-i mekan ferahlık getirirken, sihirli bir el, bu hikayeleri orasından, burasından ya da uygun yerlerinden birbirine bağlar. Bu acayip ve beyin yakan yolculukta bir piyanist şantözün sesi de eşlik eder onlara.
Apartman Sahne Tebdil-i Mekan'ı deneysel - absürt oyun olarak sınıflandırmış. Salona girildiğinde seyirciyi aslında başlamış bir oyun karşılıyor. Kıyafetinden fahişe olduğu anlaşılan aşırı yüksek topuklu ayakkabısının tekini kaybetmiş, bata çıka yürüyen genç bir kadın, sırtında bıçağıyla, bir duvarın kenarına tünemiş orta yaşlı bir kadın, saçı sakalına karışmış, hırpani, meczup görünümlü bir adam, boynunda emziğiyle, şirinlik muskası gibi ortalıkta dolaşan, seyircilerle iletişim kurmaya çalışan minicik bir bebek ve yerde köşede yatan bir adam. Yaklaşık 5 dakika süren bu giriş bölümünü, aklımda, bu acayip kadroyu nasıl birbirine bağlayacaklar acaba sorusuyla izledim. Bu renkli karşılamayla seyirciyi şaşırtmayı ve ilk andan meraklandırmayı başarmışlar.
Apartman sahnenin küçük sahnesinde, çok yer kaplamayan, basitçe şekil değiştirip farklı mekanlara dönüşen, işlevsel bir dekor tasarımı vardı. Oyunculuklar başarılıydı ama bebek Akaşya rolünde Dilay Temur gerçekten çok inandırıcıydı. Kıyafeti, makyajı, hareketleriyle biraz irice bir bebek gibiydi.
Oyunun tanıtım metninde " Pek çok istasyona uğradı. Bazısında çok kaldı, bazısında kısa bir mola verdi:
“Ağır Roman”da ateşe attı kendini,
“Kara Kitap”ta bir su içti,
“Başkalarının Tanrısı”nda havasını aldı, “Yangın Yerinde Orkideler”in ellerinden öptü.
Hayır duasını aldı. Yoluna devam etti. Şairlere uğradı, selamını verdi." şeklinde bir bölüm vardı. Ama ben seyirci olarak bu kitapların izini süremedim.
Tebdil-i Mekan farklı metniyle değişik bir oyun olmuş. Sıkılmadan izledim. Ama herkese hitap etmeyebileceğini de not etmek zorumdayım.
İzleyiciler içeri alınırken oyuncular izleyicilerin yerleşmesini sahnede bekliyor. Bu harika bir etki. Kendimi gerçek bir yaşamın içinde buldum. Yani "biz gerçeğiz, zaten burada yaşıyoruz siz sonradan geldiniz" gibi oluyor. Ve bu gerçeklik oyun boyunca sürüyor. Akıcı bir oyun, sıkılmadan izledim. Sürükleyici olması tabii ki oyuncuları oldukça yoruyor. Performansları için hepsini tebrik ederim. Böyle çeteye can kurban :)
Tebdil-i Mekan / Apartman Sahne