1980 Darbesine ve Anayasasına Yüzde 91 rekor oy oranı ile destek veren halkımızın, aradan yıllar geçtikten sonra aynı darbe ve yapıcılarına yine aynı oranda lanetler yağdırması, Halkımızın Orta Asya’dan bugüne kadar gelmiş olan “Güce, Güçlüye ve Silah Sahibine Tapınma” geleneğinin en büyük ispatıdır. Bu gelenek bugünde güçlü bir şekilde devam etmektedir. Bu geleneğin en büyük kusuru “Doğruya Doğru demekten çekinmek“ ve Adaletten uzaklaşmaktır.
İşte bu oyun 1980 darbesinde aktif olarak görev almış ve Adaletten Doğruluktan İnsanlıktan uzaklaşmış eski bir Polis ile Doktorun yıllar sonrasındaki hesaplaşmalarını anlatıyor. Tek perde ve 80 dakika süren oyun, darbenin toplum üzerindeki yıllarca süren psikolojik etkilerini gün yüzüne çıkarıyor. Türk Tiyatrosundaki ismini Sahne ve Dekor Tasarımı ile yapan Barış Dinçel’in, yönetmenlik işine el attıktan sonraki yönettiği 4.oyun. Daha önce “Uçurtmanın Kuyruğu” oyununu izlemiş ve yine bu oyun gibi beğenmiştim. Özellikle oyunun ortalarındaki gereksiz tekrarlar seyirciyi bir miktar sıksa da, finaldeki inanılmaz sürprizler ve yükselen gerilim oyuna çok başarılı bir final yaptırıyor.
Vicdansız ve acımasız eski Polis rolünde Ahmet Saraçoğlu ile bir türlü geçmişinden kopamayan pasif bir karaktere sahip doktor rolünde Bahtiyar Engin çok başarılılar. Özellikle Ahmet Saraçoğlu başarılı karakter canlandırması ile soğukkanlı seyircilerde bile büyük nefret hissi uyandırıyor oyun boyunca. Dekor olağanüstü iyi çünkü yine bir Barış Dinçel işi. Arka plana yansıtılan videodaki canlı mahalle görüntüleri oyunu çok gerçekçi kılmış. Aksesuarların verdiği mesajlar zekice düşünülmüş. Eli tüfekli asker kuklaları ile deponun demirli dış tarafı sahneyi bir nevi hapishaneye çevirmiş. Karanlık Işık düzeni de konsepte uymuş.
1980 Darbesini yaşamış herkesin muhakkak izlemesi gereken bir oyun. Ama bence asıl izlemesi gereken kitle, ilk paragrafta yazdığım geleneği yıllarca uygulamaya devam edenler olmalı!
Yazarı Firuze Engin olan oyun, 2015 yılında Afife Tiyatro Ödülleri Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü'nü kazanmış. Oyunun ilginç karakteri Cambaz Rasim’in ölümünü ve sonrasında gömülmesine kadar geçen zaman dilimini anlatan sıcak bir komedi. Fakat oyunun ana mesajı özellikle sahil bölgelerimizi yok eden betonlaşmaya ve çıkarcı müteahhit zihniyetine karşı çıkması.
Daha önce Nilüfer Kent Tiyatrosunda da izlediğim, tek perdelik ve 1,5 saat süren oyun monoton bir tempoda başlıyor. İlk yarım saat konu tam netleşmediği için, seyirci oyuna ortak olamıyor. Karakterlerin net amaçları ortaya çıkınca hem komedi başlıyor hem de oyundan zevk almaya başlıyorsunuz. Oyunda sadece 2 oyuncu var ama onlarca karakteri inanılmaz bir başarı ile canlandırıyorlar. Karakter geçişleri (Kostüm ve aksesuar değişimleri dahil) çok hızlı olmasına rağmen, her bir karakteri aynen sahneye yansıtıyorlar. Bu anlamda Ünal Yeter ve Bülent Seyran’ı özellikle tebrik ederim. Birbirleri ile olan uyumları da dikkat çekici. Seyirci ile olan etkileşimleri de oyunu renklendiren diğer bir unsur.
Oyunun sosyal medya tanıtımları biraz yanıltıcı. Elbette oyun bir komedi ama tanıtımlarından sanki bir Stand-Up tarzı gösteri olduğunu sanıyorsunuz. Kimi seyircilerde bu duruma da şahit oldum. Halbuki ortada ödüllük bir konu var, güzel bir hikaye var, dram unsurlarını da barındıran. Sanırım tanıtımlar gişeye yönelik düşünülmüş. Parçalı Dekoru ve aksesuarları çok efektif buldum. Müzikler akılda kalıcı, ışık desteği yerinde.
Doğayı, ağaçları ve yeşili sevenlerin, betonlaşmaya ve müteahhit terörüne karşı olanların seveceği bu güzel komediyi, (neredeyse unutmak üzere olduğumuz) GÜLMEK isteyen herkese tavsiye ederim.
Geçmişin Gölgesi / İstanbul Şehir Tiyatroları