-
Oyunu Üsküdar Müsahipzade Celal sahnesinde seyrettim. Bazı oyunlar var ki oyuncu ne yaparsa yapsın seyirciye geçmez. Eğer o rollerde ünlü bir oyuncu olursa seyirci aynı espriye ağız dolusu güler. Alan Ayckbourn'un bu oyunu güldüren değil gülümseten bir oyun olmuş. Elbette bazı geceler oyunlarda timing sıkıntısı olabiliyor. Bu oyunda çok dikkat edilmesi gereken bir konu. Senede bir tiyatroya giden seyirciyi memnun etse de haftada bir oyun seyreden seyircinin pek memnun kalacağını düşünmüyorum.
-
İki karı koca arasında geçen bir oyun. ( Kim Korkar Hain Kurttan ya da Vahşet Tanrısı oyunlarındaki gibi ). Önce sıradan bir komşuluk ziyareti gibi başlayan akşam, zamanla sosyal sınıf farklılıklarının ve bireysel karakter çatışmalarının yüzeye çıktığı bir hesaplaşmaya dönüşüyor. Bu hesaplaşma hem çiftler hem de komşular arasında oluyor. Zıt karakterler zıt düşünceler oyunun temelini oluşturuyor. Kedi metaforu, ağaç metaforu oyunda çok önemli bir yer tutuyor. Futboldan siyasete, sanattan, aile ilişkilerine, savaşa ve ölen askerler, Afganistan'da köle gibi yaşayan zavallı kadınlara kadar uzanan çok zengin bir yelpazede görüyoruz sohbeti. Nihat Alpteki'nin başarılı rejisi başarılı oyunculuklarla bir araya gelince ortaya güzel bir oyun çıkmış. Kaliteli oyun arayanlara tavsiye ederim. Ancak çok fazla küfür içerdiği için 18 üstü seyirciler için uygundur. Zaten diğerleri bu çözümlemeleri yapamayacağı için oyunu sıkıcı bulacaktır.
-
İstanbul turnesinde seyrettiğim Şvayk oyunu için yorum yazmayı unutmuşum. Oyun başlamadan dağıtılan Alman gazetesi (oyun broşürü aslında )çok başarılıydı. Başta Batuhan Pamukçu olmak üzere Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosunun genç oyuncuları, seyrettiğim gün hayli başarılıydı. İstanbul'a hangi oyunla gelirlerse gelsinler kaçırmadan giderim. Eleştireceğim tek nokta şarkıları ve müziği başarısız buldum. Brecht oyunları her seyirciyi tatmin edecek türden değildir. Olumsuz yorumları buna bağlıyorum.
-
Çok beğendiğim bir oyundu. Filmine de hayrandım. Bir kaç kez izledim. tekrar oynasalar yine seyrederim. Efsane müzikler ve Mert Turak harikaydı. Unutamadım. (şifre sorunu nedeniyle yorumlarımı yeni hesabıma aktarıyorum)
-
Ali Cüneyd Kılcıoğlu'nun yazdığı bu oyunu Mecidiyeköy Büyük sahnede seyrettim. Bol semboller bol metaforlar, ışık oyunları eşliğinde göz dolduran oyunculuklar. Çok zor bir metin. Reji hakkında da ciddi tereddütlerim var. Oyun geleneksel anlatı biçimlerini modern tiyatro unsurlarıyla bir araya getirmiş ya da getirmeye gayret etmiş. 1621 yılının Ocak ayında İstanbul Boğazı’nın donduğu bir dönemde bir deniz fenerinde yolları kesişen diye başlıyorlar oyuna. Tarihte o dönemde Genç Osman tahtta. Demek ki öldürülmesi istenen şehzade onun oğlu. Ama neden zaten 18 yaşında adam öldürülmüş. Kundaktaki bebeğin öldürülmesi neden istensin. Demek ki bu da sembolik olarak söyletiliyor ya da meddahın her dediğine inanmamak lazım... 75 dakika bulmaca çözer gibi onu mu demek istedi bunu mu demek istedi diye düşünüyoruz. Kelle Küpü neyin metaforu ? Sürekli yukardan sarkan çekül neyin sembolü ? Daha bitmedi aynalar, gölgeler anlat anlat bitmez... Epik türde, yabancılaştırma unsurlarıyla dolu. Meddahlık geleneği ile cellatlık mesleğini karşı karşıya getiren bu oyunu seyrederken sürekli kendi kendimize sorular soruyoruz. Ben de övüyor muyum yeriyor muyum bilemedim. Öncelikle tiyatroyu sadece gidelim gülelim diye düşünen seyircilerin uzak durması gereken bir oyun. Puan konusunda da kararsızım o nedenle puan vermiyorum. Tekrar seyretmem lazım...
Yatak Odası Komedisi / İstanbul Şehir Tiyatroları