Oyun, kullanıcı deneyimi değeri diye belirtilen bir kavramla interaktif olarak başlıyor. Buna kısaca deneyim ekonomisi diyelim, ilk olarak spesifik ve bana kalırsa çok da parlak olmayan bu fikirle ekonomi olgusunun dünyasına adım atıyoruz. Bir noktada oyuna ısındırma bölümü olarak nitelendirebileceğim bu kısmı sevdim. Ardından kurgusal evrene geçiş yapıyoruz, grotesk öğelerin yoğunluğu eşliğinde satır aralarında çeşitli ekonomik kavramları hem öğreniyoruz hem de gündelik hayatımıza yansıyan boyutları görmüş oluyoruz. Ana karakterlerin çoğu, geniş anlamda proletarya diyebileceğimiz sınıfın üyeleri, aynı zamanda prekaryalaşmanın yaygınlığını da görüyoruz. Bu sınıfın temsilcileri aracılığıyla, paranın temsili değerini, insanlar için ne ifade edebileceğini, büyük bir mücadele içinde sürekli bunun hesabına nasıl sürüklendiğimizi seyrediyoruz. Oyun içindeki ışık ve koreografi kullanımı bunların aktarımını kolaylaştırıyor elbette. Zaman zaman kurgudan çıkılıp interaktif bir biçimde daha net aktarımlar yapılması da oyunu zenginleştirmiş. Çeşitli iş kollarında, akademi, pazarlama, işini kaybeden vs. sıkışıp kalan ücretli emeğiyle geçinmeye çalışan insanların önünde mikrofon karşılarında seyirci meramlarını dile getirmeleri ardından da aynı sıkışmış hayata dönmeleri biraz ironikti. Oyunun eksik yönü olarak, meta-para-değer kavramında dolanmasına rağmen yıllar önce cevaplanmış emek-değer, artı değer, sömürü, sınıflar arasındaki çelişki kısmına çok da girememiş bunu kavrayamamış olması. Yazarın İsveçli bir Sos-Demokrat olduğunu düşünüyorum bir yere kadar sınıfın halini iyi kötü ekonomik terimlerle ve kurgusal yansıtımlarla aktarıyor ama gerisi gelmiyor. Evet bu sistemde hepimizi boğuluyoruz, olmayan paranın karı yine sermayeye kalıyor ve burjuvazi ile sömürülen prekarya/proleter sınıfın arasındaki makas açılıyor. Bu kadar konuştum, sözü Marx'a bırakalım: “Gerçekte, emekçi kendini sermayeye satmadan önce sermayeye aittir. Ekonomik köleliği, kendisinin periyodik satışı, ustaların değişmesi ve emek gücünün piyasa fiyatındaki salınım tarafından ortaya çıkarılır ve gizlenir. Dolayısıyla, kapitalist üretim, sürekli bağlantılı bir sürecin, bir yeniden üretim sürecinin bakış açısıyla, yalnızca artı değer üretmekle kalmaz, aynı zamanda kapitalist ilişkiyi üretir ve yeniden üretir; bir tarafta kapitalist, diğer tarafta ücretli emekçi.“
Neredeyse Eşittir / Cihangir Atölye Sahnesi