-
Stephen King eserlerini filme en iyi eviren yönetmen Frank Darabond'tur. Bu ikilinin meydana getirdiği en iyi film de Esaretin Bedeli'dir. Oskar ödüllerine 7 dalda aday olan ama bir tane bile alamayan, Akademi jürisinin burun kıvırdığı ama seyircilerin yıllardır 1 numarada tuttuğu bir filmin tiyatrosunu yapmak büyük cesaret ister.
38 sayfalık bir hikayeden normal film süresinin 2 katı kadar film yapmak King'in betimleme yeteneğinin Darabond'un hayal gücüyle birleşmesinin sonucudur. Bunu sinemanın imkan ve tekniklerini kullanarak yaptıkları da bir gerçektir.
İşte bu başyapıt sayılan eserin vasat bile sayılamayacak bir replikasını tiyatro diye karşımıza çıkartıyorlar. Neresinden tutsan elinde kalan bir şey yapmışlar. Ne dekor gerçekçi ne oyunculuklar inandırıcı. Dar alanda kalabalık bir kadronun çıkardığı kaos eşliğinde sahnelenen oyun maalesef büyük bir zaman kaybı olmaktadır.
Hadi biz 21.Adana Tiyatro Festivali'nde Devlet Tiyatrosu tarifesiyle aynı 15TL verip izlediğimizle avunalım. Buna turnede 100TL verenlerin bir de maddi kaybı olacaktır.
-
-
Bu oyunu 21.Adana Tiyatro Festivali kapsamında izledim. Oyun bu yılki festivalin en rağbet gören oyunlar arasında başlardaydı. Zaten Semaver Kumpanya her yıl mutlaka katılır ve büyük beğeni alır. Bu Cimri için de Mağrur Fil Ölüleri için de böyleydi.
Medyadan takip edenler duymuştur festival biletleri 1 ay önceden satışa çıkar ve 20-25 saatlik kuyrukta bekleme sürecinden sonra alınabilir ve 2-3 saat içinde biter. Bu yıl da öyle oldu ve en çok rağbet gören oyunlar bu ve Esaretin Bedeli'ydi.
Bu yüzden oyunun başlamasından önce biletli seyircinin üçte biri kadar da biletsiz seyirci salonun önünde nöbet tutmaya başladı. Festival zamanı biletler 1,5 ay önce satıldığı için yaptığı planlama bozulduğundan gelemeyenlerin yeri boş bırakılmaz, son ana kadar beklenir ve boş koltuklara bekleyenlerden seyirci alınır. Eskiden her sıra başlarına ikişer de puf konulurdu. Güvenlik nedeniyle kaldırıldı.
Oyun başladığında tüm koltuklar dolduruldu, en arkadaki 20 kadar puf doldu ve 20 kadar da ayakta seyirci alındı. İkinci perde başladığında ayakta ve pufta kimse yoktu ve salonda boşluklar oluşmuştu. Net olmamakla birlikte 100 civarı bir kayıp verilmişti.Hatta ben arkalardan en öne geçtim. Yanımda 2 boş yer daha vardı.
Oyuna temel olan kitabı okumamakla birlikte bir çok yorum, özet ve eleştirisine baktım. 1970 yapımı filmin tamamını bulamasam da bir kısmını izledim. Kitapla ilgili en önemli bilgi olayların sıralamasında ve anlatımında sıçramalar olduğu idi. Yani anlatılan bir hikaye bir süre sonra farklı bir karakterin bakış açısıyla tekrar aktarılmış. Oyunda bu anlatım tarzı çok yoğun kullanılmamış. 2 veya 3 yerde vardı. Ayrıca oyunun en büyük handikapı oyuncu tasarrufu yapılması olmuş. Bir oyuncu 2-3 farklı rolde oynuyordu. Bu bazılarında çok belirgin bazılarında ise fark edilemeyecek gibiydi. Oyun sonrasında konuşulanlar arasında "aaa hemşireyle postacı aynı kişiymiş" diyenleri duydum ki en tanınmış ve belirgin oyuncuydu. İşte bu karakter değişimleri ister istemez teknik olarak oyunun uzamasına neden olmuş. Benim hatırladığım kadarıyla 3 yerde sırf sahneden çıkan oyuncu diğer karakterine bürünsün diye geçiş sahnesi diyebileceğimiz sahneler oynandı. Buna ek olarak bence gereksiz olan bazı sahneler ve yine gereksiz tekrarlar olunca oyun olması gerekenden hayli uzun olmuş. Hadi biz Adana şartlarında izledik. 20.00'de başladı 22.30 gibi bitti. Şehrin en uzak yerine gitmek 1 saat bile sürmez. İstanbul'da 20.30'da başlıyormuş. Çıkan seyirci o saatte trafik olmasa bile evine dönene kadar saatler geçer.
Oyun genel olarak izlemesi dikkat isteyen, konuşması çok ve konuşmaların kaçırılmaması gereken bir yapıda. Bu bir yere kadar mümkün oldu. Ama özellikle oyunun hareketlendiği yerlerde, koşuşturmacanın arttığı, sahnenin yetmeyip salonda koşturulduğu bölümlerde ve sonrasında oyuncularda nefes sorunu oldu. Konuşmaların netliği ve duyulabilirliği azaldı.
Kitaptaki ana tema ve mesaj aktarılmışsa ve bizim oyundan aldığımız mesaj buysa başarılı olmuş demektir.
Oyunculuklar kusursuzdu. Hissettiğim bir aksaklık, unutma, şaşırma, tekleme gibi bir sorun oluşmadı. Çok efor gerektiren bir sahne hareket düzeni (hatta tüm salon) yapılmış. Özellikle Sezin Bozacı'nın postacı karakteri bizimki gibi büyük bir salonda çok ter akıtmasına sebep oldu.
Bu arada bugün araştırma yaparken gördüğüm bir şeyi de yazayım. Bu kitaptan hareketle bir dizi film yapılmış. Yönetmen ve oyuncu olarak George Coloney'in de olduğu dizi 15 Mayıs'ta bir paralı platformda yayınlanmaya başlayacakmış.
(İzlediğim gösterimin selamlama sahnesi: https://youtu.be/FGAFJW4MqNI)
İnsan sadece bir cisimdir. Tıpkı bir eşya gibi onu camdan atarsan düşer. ateşe atarsan yanar, toprağa gömersen bir çöp olur çürür gider. Ruhu giden bir insan çöpten başka bir şey değildir. Ölüler için savaşı kimin kazandığının bir önemi yoktur.
-
Diğer yazdıklarınıza bir söyleyeceğim yok ama hastalık konusunda farklı düşünüyorum. Her izleyeceğimiz oyun öncesi arayıp .ilgi almak pek mantıklı değil. Bunun yerine afişe bazı uyarılar konulsa daha iyi olacak. Silah, flaş, sis vs gibi uyarılar bilinip ona göre bilet almaya karar vermek hatta gerekirse almamak daha uygun olacaktır. Bu oyun için konuşursak ben ilk perdeyi en arkaya yakın bir yerden izledim. Salon tamamen dolu ve 20 kadar puf ve bir o kadar da ayakta seyirci vardı. İkinci perde gidenler çok olunca en ön sırada ortada bir yere geçtim. Oyun başında bir uyarı yapılmamasına rağmen ki eskiden yapılırdı, yoğun sis verildi. Benim gibi astımlılar için çok sıkıntılı bir durum. Bunun dışında oyun çoğu seyirci için siyah beyaz gibi farklı karşılandı. Ya çok iyi ya çok kötü denildi. Gri bölge pek yoktu.
-
-
-
Adana Tiyatro Festivali'ne her yıl katılan Tiyatro Adam'ın belki de en kötü oyunu buydu.
Gerekli koşullar sağlandığında iyilerin bir şeytana dönüşebileceği fikri üzerinden işlenen bir konu aslında hiç de hoş olmayan bir anlatıma doğru kayıyor.
Oyundaki sınıf ve kast farklılıkları bidon maskeler ve "çarşaf" kullanımları ile aktarılmış. Zaten oyunda tüm oyuncular siyah bir tek tip kostüm giymiş. Hepsinin bir sopası ve farklı renklerde birer çarşafı var. Akışa göre bunları kullanarak kıyafet veya aksesuar olarak kullanıyorlar.
Vasat bile denemeyecek bir oyundu. Benim tek beğendiğim şey ana tema şarkısı oldu.
Festival tanıtım videosu: https://www.youtube.com/watch?v=sOYS9ylWf3U
-
-
-
Tiyatro Adam, Adana Tiyatro Festivali'ne her yıl katılan ekiplerdendir. Bu sene de Gogol'un defalarca sahnelenmiş Müfettiş adlı oyunundan uyarlanan Teftişör oyunuyla geldiler. Festival izleyicisinin merakla beklediği ve rağbet ettiği birkaç oyundan biriydi. Benim gözlemlediğim kadarıyla beklentileri karşılamadı.
Oyun bir ön oyunla başlıyor. Seyirciler salona girdiklerinde sahnede ana platformun yanlarına konumlanmış kuliste olması gereken makyaj masalarında oyuncuları hazırlanırken görüyor. Aynı zamanda ekibin kendi süre anonslarını da duyuyoruz. Oyunda ağırlıklı olarak kullanılan şive ile seslendirilmiş ve küsurlu dakikalar içeren anonslar bunlar.
En son oyunun başladığını söyleyen anonsun ardından "baakaan" olarak nitelendirilen oyuncular da sahneye davet ediliyor ve oyun başlıyor.
Hareketli, danslı müzikli bir sahne düzeni tasarlanmış. Bu arada 2019 Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri'ne 8 dalda aday olan bir oyun izliyoruz.
Oyunun akışı sırasında sahne dışı olan oyuncular yine yanlardaki makyaj masalarına geçiyorlar. Her oyuncu birkaç karakter canlandırdığı için bu arada makyaj ve kostüm değişikliklerini de yapıyor.
Oyun hızlı ve oyuncular garip şivelerle konuşuyorlar. Hem nefes sorunu hem de şive sorunu nedeniyle konuşmalar büyük oranda anlaşılmıyor. Ben Barış Yıldız'ı dizi ve filmlerde beğenirim. Orada da özellikle hızlı konuştuğu yerleri anlamakta zorlanıyorum. Ama tv'de geri sarıp tekrar tekrar izlemi imkanımız var. Tiyatroda açıkçası çok yeri kaçırdım.
Müzikler ve danslar oyuna güzel yedirilmiş. Özellikle yeni nesilin belki de bilmediği HAKA dansından esinlenilen kısım güzel olmuş ve oyunun ana temasını seyirciye güzel aktarıyor. Bu dans aynı zamanda oyun sonunda selamlama için de kullanılmış (videosunu ekledim).
Oyunun konusu Gogol'da bile bulunamayan bilinmeyen bir yerde geçmekle birlikte bize çok da tanıdık gelen bir yer aslında. Aynı zamanda "bu oyunda olmayan" şey de bize yabancı değil.
Günümüze ve bize dair bir çok gönderme ve metafor içeren oyun izlenebilir bir düzeyde.
Afife Ödülleri'nde hepsi bir yana sadece "en iyi sahne hareket düzeni" dalındaki adaylığı sonuna kadar hak ediyor ve bence almalı da. Selamlama sahnesi için bile bir oyun düzeni yazılmış.
Kapanış sahnesi, selamlama ve belge takdimi: https://www.youtube.com/watch?v=8W4uo3rQ9hM
Esaretin Bedeli / Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu