-
-
"Kimin ağzısın sen?"
Moda Sahnesi'ne yaraşır tarzda, tokat gibi bir oyun. Siyah ile beyazın düellosu.
Görünürdeki, siyasal amaçlı bir rehin alma hikayesi. Şiirsel bir dille, akıcı, müthiş teşbihler üzerinden dönen güçlü, derdini kusursuzca ortaya koyan şahane bir metin.
Bu metni şahlandıran iki oyuncu ve Moda Sahnesi'nde daha sık görmek isteyeceğim türden, alıştırdıklarının dışında bir sahneleme.
Diyecek tek sözüm var, BRAVO.
-
Yaşadığı toplum üzerinde etkili, kitleleri yönlendirebilme potansiyeli nedeniyle eleştirileri dönem iktidarını tedirgin etmiş Sokrates. Bu sıkı muhalif Sokrates ki malumunuz, göstermelik bir gerekçe ile ölüme mahkum edilmiştir. Onu bu sürece götüren suçlayıcılar oyunda; siyasetçi (iktidar), tüccar (para) ve "rüzgar nereye eserse" türü sanatçı (şöhret) olarak temsil ediliyor. Oyunda Theodote üzerinden verilen vicdan ve adalet mesajını da ironik ve hoş buldum.
İnsanlığın hiç bir döneminde erk sahipleri çıkar çarklarına çomak sokulsun istemez, bu nedenle oyun dönemsel gibi dursa da esasen dönemler ötesi. Görünmesi istenen suç ama aslında olan, zihinleri yönlendirmek adına yapılan yan uygulamalar, her dönemin popüleri. Bu nedenle oyun, mevzunun altını bazı örnek cümlelerle çizmeye gerek duymayacak kadar güncel.
Oyunu genel olarak sevdim. Sadece finaline dair bir tereddüt içindeyim: Sokrates'in ölümünden 3 yıl sonrasına giden bir final bölümü var. Burada verilmek istenen mesajı anlıyorum (ölümüne sebep oldukları muhalif ses için, kendilerini toplum nezdinde aklamak adına düzenledikleri anma törenleri) ancak bunun aktarılış biçimini biraz "havada kalmış" buldum. Şöyle ki, "acaba oyun bitti mi yoksa devam mı ediyor?" diye düşünen biliyorum ki sadece ben değilim. Kim bilir belki finali tekrar gözden geçirirler.
Tek perde, 80 dk, ideal bir dekor, ışık uygulama, kostüm ve beğendiğim oyunculuk performansları ile bu akşam prömiyeri gerçekleşen ekibin alkışları bol, oyunları uzun soluklu olsun.
-
Kendi çıkarları uğuruna çok değerli insanların gözden çıkarılmak istediği gerçeğinin yüzümüze vuran günümüz eleştirilerine içinde barındıran ,düşündüren arada güldüren oyunculukların kostümün dekorun en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü çok iyi bir oyun. Alkışınız seyirciniz bol olsun .
-
Bir oyunun ismi bu kadar absürt iken bir karakteri bu kadar net tanımlayabilir mi? Evet. Öncelikle bu iki oyunu yazan Brecht'e teşekkürler.
İnsanlık olarak ne dönem ne mekan fark etmiyor, temel sorunlarımız hep aynı. Kendimizi tekrar ediyoruz, bu metinler zaman geçse de çağın gerisinde kalmıyor. Başrolde manipülasyon var, en alt sınıfta olanların kendini en çok koruması gereken olduğuna dair bir bilgi, bilince ve kendilik algısına övgü. Örgütlense böyle olmazdı mesajını da içeren bu karakteri yazan Brecht'in amansız bir Marksist oluşu yanı sıra, yaşama sınıf penceresinden bakmamak her şeyi algılamakta büyük bir eksiklik aslında. İkinci olarak, tiyatronun "yap"ılan bir şey olduğunu hatırlatan ve her saniyeye bir şey "yapan" şahane rejiye teşekkürler. Tığ gibi işlenmişti. Hiç çiğliğe varmadan, en doğal haliyle askerliği, polisliği, hakimliği, eşliği izledik. O dekorlar, o kostümler, fikrin işlenişindeki her detay çok keyifliydi ve üzerinde düşünüldüğü belliydi. Yeterince inandırıcı olursanız ki çok inandırıcı olmanıza bile gerek yok, bir adama kendi cenazesini bile kaldırtabilirsiniz.
İkinci kısım da apayrı bir mekan ve koşulda insanın en temel ve yalın halini akıp giden bir hikayenin içinde seyrimize bıraktı. Bir oyuncuya en az iki karakter düşerken, bu şahane oyuncular tüm karakterleri süper sırtladı. Üçüncü teşekkür de bu üst düzey metin ve sıkı rejiyi bir damla su gibi özümseyen başarılı oyunculara. Kadın oyuncuları bilahare tebrik ederim.
Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!. Yoksa...Yoksa durum feci. :)
Eşkal / Moda Sahnesi