🎭Yaşar Kemal’in, halk masallarına dayanan çocuk romanı “Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca", güç sahiplerinin yani fillerin dünyasına sıkışmış, ezilen ama pes etmeyen karıncaların hikayesini anlatır. Diğer bir deyişle bireyin büyük düzen karşısındaki var olma savaşını. Manipülasyon, iktidar hırsı ve bunların karşısında dayanışma, umut ve adalet arayışını görürüz eserde. Masalsı görünen ama hepimize ayna tutan bir anlatıdır.
🎭Yaşar Kemal’in sembollerle örülü dünyasından Cİhangir Atölye Sahnesi yoluyla sahneye uzanan "Filler ve Karıncalar" bugün bir kere daha gösterdi ki yaratıcılığın sınırı yok. CAS, (yine) dev prodüksiyonların aksine, “az”ın içindeki gücü hatırlattı bize.
🎭Sahne gayet sade: Basit bir platform, büyük bir kumaş, filler metaforunu taşıyan soba boruları ve gerektiğinde ortaya çıkan flama gibi ufak parçalar. Her biri, anlamı büyüten birer sembol gibi kullanılmış.
🎭Müzik ve ses efektleri yerinde, tam gerektiği kadar devreye giriyor. Işık tasarımı ise oyunun ruhunu neredeyse elle tutulur hale getirmiş. Hareket düzeni öyle net ve akıcı ki, oyuncuların her adımı metnin politik ve şiirsel tarafını vücuda dönüştürmüş.
🎭CAS bir kez daha, varını yoğunu akla, emeğe, cesarete yatıran tiyatronun ne kadar güçlü olabileceğini ve büyük işler yapmak için büyük bütçeler gerekmediğini gösterdi.
🎭Fillerin uykusunu kaçırmak isteyen tüm karıncalara gelsin bu oyun.
🎭"Elma Labrador Çimen" hafızanın yavaş yavaş silindiği bir ilişkide, iki insanın birbirini kaybetme sürecini anlatan sade ama çok vurucu bir oyun. Adını, erkek karakterin hatırlama terapilerinde tekrar etmesi istenen üç kelimeden alıyor: Elma, Labrador, Çimen.
🎭Oyun, hikayenin sonunda geçen bir sahneyle açılıyor. Çiftin ilişkisinin en kırılgan, en zor dönemine tanık oluyoruz. Ardından bir anda geriye, ikilinin tanıştığı ilk ana dönüyoruz. Oradan itibaren sahneler, yavaş yavaş yeniden o başta gördüğümüz son noktaya doğru ilerliyor. Bu tercih, hem ilişkiyi hem hastalığın gidişatını seyirci için daha net ve çarpıcı hale getirmiş.
🎭Erkek karakterin hafızayla kurduğu bağda en önemli unsur müzik. ABBA’nın "Dancing Queen" şarkısı, onun için bir tür anahtar işlevi görüyor. Şarkı çaldığında bakışları, tavrı, tepkileri değişiyor; geçmişten parçalar yüzeye çıkıyor. Müzik sustuğunda ise tekrar kopuş yaşanıyor. Bu tekrar eden durum, hastalığın günlük hayata nasıl yansıdığını çok somut bir şekilde gösteriyor.
🎭Kadın karakter açısından baktığımızda, sahnede tek bir duygu yok. Sevgi, öfke, yorgunluk, suçluluk, şefkat… Hepsi sırayla ve yerli yerinde geliyor. Sevdiği adam hala fiziksel olarak yanında, ama zihinsel olarak yavaş yavaş uzaklaşıyor. Oyunun etkileyici taraflarından biri, bu süreci tek taraflı acı ya da tek taraflı fedakarlık olarak sunmaması. İki karakterin de zorlandığını, ikisinin de kaybettiğini hissediyoruz.
🎭Sahneleme ve geçişler oldukça akıcı. Zaman sıçramaları seyirciyi koparmıyor, aksine, ilişkinin farklı evrelerini karşılaştırma imkanı veriyor. Dekor ve genel atmosfer, hikayeyi destekleyecek kadar var, dikkat dağıtacak kadar değil. Bu da odağı hep şahane oyunculuklarda ve ilişkide tutuyor.
🎭Oyundan kişisel olarak daha fazla etkilenmemin bir nedeni de, çocukluğumdan beri tanıdığım bir büyüğümü kısa süre önce ziyaret etmiş olmam. Kendisi ileri evre Alzheimer hastası. Bir zamanlar canlı, konuşkan, hayata karışan birinin, bugün neredeyse(ben dahil) hiçbir şeyi hatırlayamıyor oluşuna tanık olmak zaten ağır bir deneyimdi. O yüzden oyun benim için sadece kurmaca bir hikaye değil, gerçek hayattaki bir yüzle birleşen bir deneyime dönüştü.
🎭Sonuç olarak "Elma Labrador Çimen", hastalığı merkeze alan ama aslında iki insanın ilişkisindeki dönüşümü anlatan bir oyun. Gözyaşına oynayan, duyguyu zorlayan bir metin değil, tam tersine sakin, net, gerçekçi bir yerden konuştuğu için daha fazla sarsıyor.
Gülistan, Gül Bahçesi Yani / Re-Act Tiyatro