🎭Ortaokul ve lise yıllarımda şiire tutkun biriydim. Üniversite sonrası şiir devri benim için kapandı ancak şairlere, onların yaşamlarına, aşklarına, kavgalarına hala büyük ilgi duyarım. 🎭İlk kez 14 Şubat'a denk gelen günde bilet almıştım, buram buram şiir kokan bir oyun olacağını tahmin ettiğim "AŞK BİTER Mİ?"ye. Salon değişti, numaralar belirsizleşti ve ben bilet iptalimi talep ettim
derken sonunda bu akşam buluştuk oyunla. 🎭Şiir seversiniz sevmezsiniz, aşk teması ilginizi çeker çekmez bilmem ama hiç birşey için değilse bile dekor/sahne tasarımı/ışık uygulaması için izlemenizi salık veririm çünkü oyunda takdire şayan bir sahne estetiği var. 🎭Konu özetle şöyle: Kadın, dilinde "Aşk biter mi?" şarkısı ile her sene doğum gününü kutladığı mekana gelmiştir ve geçen 12 yıl üzerine burada (ki 12 yıl önce birbirlerini ilk gördükleri yerdir burası) eski aşkı ile karşılaşır. Adamın orada oluşu bile isteyedir ve kadını ilişkiye tekrar başlamak için ikna çabası içindedir. Kadın ise sitem dolu, kızgın, tepkilidir. 🎭İkili ilişkilerini ve aşkı biraz kendi anıları ama daha çok şairlerin aşkları, şiirlerine atıflar üzerinden konuşurlar. Bunu sahne geçişleri gibi düşünürsek kimler konu edilmez ki oyuna: 📝Attila İlhan/Maria Missakian "Yine akşam oldu Attilâ İlhan Üstelik yalnızsın, sonbaharın yabancısı Belki Paris’te Maria Missakian Avuçlarında bir çarmıh acısı Gizlice bir sefalet gecesi Çocuğunu boğarmış gibi boğup Paris’i Sana kaçmayı tasarlar her akşam" 📝Özdemir Asaf/Mevhibe Beyat (ki Oktay Akbal de Mevhibe Hanım'a aşıktır ama onun gönlü İlhan Selçuk'tadır) "Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim, Sen de bilme, Lavinia.” 📝Cemal Süreya/Tomris Uyar (Tomris Hanım, şair aleminin gözdesidir. Ülkü Tamer ile evliyken Cemal Süreya ile aşk yaşar. Akabinde Turgut Uyar ile evlenir. Öte yandan Edip Cansever de Tomris Uysr'a aşıktır) "“Ay ışığında oturduk Bileğinden öptüm seni Sonra ayakta öptüm Dudağından öptüm seni Kapı aralığında öptüm Soluğundan öptüm seni Bahçede çocuklar vardı Çocuğundan öptüm seni Evime götürdüm yatağımda Kasığından öptüm seni Başka evlerde karşılaştık İliğinden öptüm seni En sonunda caddelere çıkardım Kaynağından öptüm seni” 📝Orhan Veli/Mualla Hanım (Karaköy Balık Pazarı’nda küçük bir balıkçı meyhanesi işleten Mualla. Ancak aşkın büyüğü Orhan Veli ile Nahit Gelenbevi arasındadır) "Ya o Mualla’yı sandala atıp Ruhumda hicranın’ı söyletme hikâyesi?" 📝Ahmed Arif/Leyla Erbil (Ahmet Arif'in aşkı tek taraflı olmuştur. Bu arada Sait Faik'in de Leyla Erbil'e aşık olduğu bilinir) "Ard-arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül-gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana..." 📝Abdurrahim Karakoç/Mihriban "Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut çizilmiyor Mihriban" 📝Cahit Sıtkı/Mihrimah Hanım (ki şair Vedat Günyol'un kız kardeşidir) "Dünya bir yana, o hayal bir yana; Bir meşaledir pervaneyim ona. Altında bir ömür dönedolana Ağladığım yer penceresi midir? Bir köşeye mahzun çekilen için, Sensiz uykuyu bilen için, Ayrılık ölümün diğer adıdır." 📝Bedri Rahmi/Mari Gerekmezyan (Bedri Rahmi Eren Hamım ile evli iken Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne misafir öğrenci olarak giren Mari Hanım'a aşık olur) "Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın." 📝Ruhi Su/Sıdıka Su (Ruhi Su bu türküyü hayat ve hapishane arkadaşı Sıdıka Su'ya yazmıştır) "Dirliğim düzenim dermanım canım Solum sol tarafım imanım dinim Benim beyaz unum ak güvercinim Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir." 🎭Şiirli göndermelerde Attila İlhan'a pozitif ayrımcılık yapılmış diyeceğim ki bundan hiç şikayetçi değilim. İçinde Nazım Hikmet'ten "Seni Düşünmek" ve Didem Madak'tan "Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım" da olan oyunun müzikli yanını da ea geçmemek gerek. Sahne gerisinde canlı icra edilen müziklerde özellikle Evrim Alasya'nın vokal performansı çok başarılı. 🎭Yaşadığımız hoyrat zamanlara romantik, nostaljik, hisli bir dokunuşu var oyunun, bu açıdan kıymetli. Araya serpiştirilen çocuk saflığındaki espriler oyun ruhuna yakışmış. Doğaçlama gibi gösterilmek istenen ancak planlı olduğu aşikar merdiven sahnesi bunun en net örneği idi sanırım. 🎭Sahne üzerinde yaşatılan mevsim efektleri duygusal geçişlere paralel bir şıklık içindeydi. Farklı renklere bürünen, bir kısmı zaten yere düşmüş olup bazıları da ilgili sahnelerde düşen elmalarla bezeli kocaman ağaç dekorun merkezi idi ve kadın/erkek özelinde de, masalsılıkta da elma metaforu manalıydı. 🎭Oyunda son ana kadar anlaşılmayan nokta bu çiftin 12 yıl önce neden ayrıldığı idi. Bu konuya finalde o kadar ani ve realist değindiler ki, bu tarzı oyunun genel ruhuna pek uyduramadım. 🎭Her iki oyuncuya da sahnelerde aşinayım. Oyunun merkezinde şiirin olması Kerem Alışık için büyük avantaj sağlamış diye düşünüyorum. Şahsi fikrim, kendisinin iyi şiir okuduğu oyunda Evrim Alasya da geyet iyi oynadı. 🎭Bu oyunun, onlar oynamaya devam ettiği sürece yoğun seyircisi olacaktır. Bunun sebebi halkımızdaki edebiyat ve şiir sevgisinden ziyade oyuncu popülaritesi olsa gerek. Zaten bunca video çekmeyi, şarkılara eşlik etmeyi, sıklıkla alkışlamayı başka şeye yoramıyorum. 🎭Ekibe kitapçık basımından, finalde üzerimize salınan bir yanı oyun künyesi, diğer yanı Nazım şiiri (Seni Düşünmek) olan yapraklardaki özeni için ayrıca teşekkürler. Yolları uzun soluklu ve açık olsun.
🎭Ciddi psikolojik sorunları olup ufak yaşlarından beri tedavisi süren Anna (Sena Kurdoğlu), kızını daimi bir kontrolde tutan ve ama kendisi de buhrana sürüklenen annesi Renee (Selen Uçer), destek aldıkları psikiyatr Vivienne (İdil Yener) ve Anna'nın erkek arkadaşı Oliver (Ulaşcan Kutlu). Bu dörtlüden, Kendall Feaver'ın "The Almighty Sometimes" adlı oyununu Semih Değirmenci çevirisi ve Barış Gönenen rejisi ile "Çoğunlukla Bazen" adıyla izlemiş bulunuyorum.
🎭İzleyen için de psiklojik yükü ağır bir hikaye: Anna, intihar geçmişi de olan, yaşının çok ötesinde "karanlık hikayeler" yazmaya başlayan özel bir çocukken annesi duruma el koyuyor ve kızını bir çocuk psikiyatrına götürüyor. Bundan sonrası Anna için o kadar ilaç yüklü yıllar ki, çocukluktan çıktığı noktada bunca zamandır kullandığı "ilaçlar olmadan acaba nasıl biri" olduğunu sorgulamaya başlayıp, gerçekte kim olduğunun cevabını bulmaya odaklanıyor.
🎭Anna doktoru ve annesi ile görüştükten sonra ilaçları kullanmayı bıraktı mı? Rahatsızlığı nasıl gelişim gösterdi? Bu süreçte doktoru, annesi ve erkek arkadaşı ile iletişimi nasıl yol aldı? Bu ve başkaca pek çok sorunun cevabı oyunda.
🎭Oyun, ruh hastalıkları, ilaç kullanımı, kişinin kreatif yönü arasındaki bağlantılar üzerinde durduğu gibi, hasta ve yakın(lar)ı arasındaki ilişki gelgitlerini de başarıyla gösteriyor. İki tarafın da ayrı mücadelesine tanık oluyor ve bir noktada, hasta olmak mı hastaya bakmak mı daha zor gibi düşüncelere sürükleniyorsunuz.
🎭Böyle duygusal derinliği olan bir oyun için, özellikle anne Renee yoluyla hoş bir humor eklemeyi de gözetmişler. Böylelikle oyunun yol açabileceği hislerde çok kıvamında bir denge oluşmuş.
🎭Oyunda, sürprizi kaçmasın diye detay vermeyeceğim ama bana Gülseren Budayıcıoğlu'na getirilen türde eleştirileri hatırlatan bir yer var. Tam bu noktada mikrofon başında, içinden bölümler okunan kitap kapaklarını dikkatten kaçırmayın derim. 🎭Genç oyuncular kıdemli meslektaşlarıyla çok iyi bir uyum yakalamışlar, hepsi çok başarılıydı. Dekorun sadeliği; tepe lambalarının ortama yaydığı soğuk ışıkların duruma göre sıcak tonlara dönüşümü; masanın muhtelif amaçlarla kullanımı; oyun içinde icra edilen "Dream a Little Dream Of Me"; sahneler arası geçişteki akışkanlık, kısacası bütünüyle sevdiğim bir oyun oldu "Çoğunlukla Bazen".
🎭Ekip sezonu İstanbul için kapadı ancak 22 Mayıs Ankara ve 30 Mayıs Bursa turneleri olacak. Sosyal medya hesaplarından yeni sezondaki takvimlerini de kendilerini de takip etmenizi öneririm.
çok haklısınız, çok teşekkürler düzelttiğiniz için
🎭Yazar Duncan Macmillan'ın ülkemizde sahnelenen oyunları içinde bir sıralama yapsam ilk sıraya, bu akşam İbrahim Çiçek rejisi ile izlediğim İNSANLAR MEKANLAR NESNELER'i koyarım.
🎭Oyun başlı başına başarılı bir bağımlılık anlatısı. Bu yolda işin bütünü elbette mühim ancak oyunun Merve Dizdar gibi, metinle, rolle şahane uyuşan ve adeta şov yapan bir oyuncusu var. Sanırsınız rol kendisi için yazılmış. Bir performansın bunca göz doldurduğu durumda diğer oyunculukların biraz daha parlamasını beklerdim.
🎭Oyunun baş karakteri, oyuncu olan Emma'nın alkol ve madde bağımlılığı ile mücadelesi hikayenin merkezi. Oyun, Emma'nın Çehov'un Martı'sındaki Nina karakterindeki kıvranışı ile açılıp kendisini bir parti ortamında ve nihayetinde arınmak için gittiği bir rehabilitasyon merkezinde bulmamız ile devam ediyor.
🎭Emma'nın aradığı çıkış yolu için kendi iradesi ile gittiği rehabilitasyon merkezindeki kurallarla çatışma, sisteme uyum sağlayamama ve sonra kabullenme süreci, bu süreçte yaşadığı ruhsal ve fiziksel sıkıntılar çok başarılı yansıtılıyor. Özellikle Emma'nın odasındaki farklı hallerinin, görülen bir halüsinasyon gibi, aynı görüntüdeki diğer oyuncular tarafından canlandırıldığı sahneler gayet etkileyiciydi.
🎭Gerçek hikayesini, kendi gerçeğini anlatmakta zorlanan ama en çok da kader arkadaşı olarak gördüğümüz Mark'ın (Kerem Arslanoğlu) desteği ile kendini açan Emma'nın arındığı ve evine döndüğü final sahnesi ise seyirciler arasında sesli tepkilere, nidalara yol açan türden sürprizli, sarsıcı.
🎭Sahne tasarımı, hareket düzeni, müzik/efektin hoşluğunu da belirtmeliyim. 2 perde ve 2 saati aşkın süresi ile beğendiğim bir oyun oldu. İzlenecekler listenize almanızı önerir, ekibe başarılar dilerim.
Aşk Biter Mi? / Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu