-
"GÖLGE OTOBANI" Tiyatro Watt'ın "Karşılaşmalar" adını verdiği üçlemesindeki iki oyunundan biri. İlk oyun olan "Sıradan Karşılaşmalar"ı 1 ay önce izlemiştim. İsmiyle müsemma gelişen hikayesi, yaşattığı duygu sarsıntısı, sunum zenginliği noktasında kullanılan yeşil perde uygulaması ile genel hatlarıyla sevdiğim bir oyun idi. Ne yazık ki Gölge Otoban'ı için aynı şeyleri düşünemiyorum.
Yolları, yol üzerinde kesişen 3 insanın hikayesi: Vatan özlemi hiç bitmeyen ancak yaşadığı yerden de kopamayan, Türkiye'den Almanya'ya dönmekte olan İsmail; yol üzerinde ona katılan, ülkesindeki yaşamdan umudunu kesip, her şeyi geride bırakıp umudunu Avrupa'da arayan, yazar Murat ve bu ikiliye bir molada eklemlenen, ülkesindeki savaştan kaçmak durumunda kalan, felsefe okumuş ama baba mesleği ile geçinmeye çalışan berber, mülteci Hasan.
Üç farklı göç hikayesi üzerinden, geçmişin yüküyle gelecek kurma inşası, bunun getirdiği kaygı ve umut ortaklığı temelinde kurulan oyun düşüncesi hoşuma gitse de pratikte, duygusu maalesef bana geçemeyen bir oyun izledim. Stereotip bulduğum karakterler, buna bağlı metin, sahne düzeni, kullanımı ve hepsinin üzerinde rejisi ile beğenime uzak düşen oyunun benim için anılması gereken kazanımı, ilk kez izlediğim Tahir Yılmaz oldu.
Bu oyundaki yeşil perde uygulamasını teknik olarak, Sıradan Karşılaşmalar'dan daha başarılı buldum. Özellikle sürüş esnasında orta kameradan perdeye yansıyan açı gayet sinematografikti. Bakalım serinin üçüncü oyununda nasıl bir karşılaşma hikayesi izleyeceğiz. Yolları açık olsun.
-
-
Suadiye'nin kültür sanat adına güzel soluğu Decollage Art Space prodüksiyonu "TREPLEV"i sonunda izleyebildim. Anton Çehov'un dört perdeden oluşan tiyatro oyunu "Martı"dan uyarlanan "Treplev"in sıradışı, dinamik, çağdaş sunumu kesinlikle görülmeye değer.
Martı'ya aşina olanlar için farklı bir deneyim sunan "Treplev", eseri bilmeyenler için de anlaşılabilirlik vaad ediyor. Oyun, oyundaki karakterlerin tanıtımıyla açılıyor. 12 karakterden oluşan oyunun 4 ana karakterlerine değinerek kısa bir özet geçmek isterim:
Treplev, annesi tarafından yeterli ilgi ve sevgiyi görememiş, ünlü yazar olma hayali kuran bir genç adam. Annesi Arkadina'ya duyduğu hayranlık, sürekli onun onayını alma çabasına rağmen annesinin gözünde hep yetersiz oluşu ile türlü problemlere sürüklenen Treplev oyunun en mühim karakteri. Dönemin sanat anlayışında yeniyi temsil eden Treplev Nina'ya aşık.
Nina, oyunculuk hayalleri kuran, Trigorin'e aşık bir genç kadın. Treplev'i intihara sürükleyen olaylarda başı çekmesi nedeniyle oyunun kilit kişisi diyebiliriz.
Arkadina, Treplev'in para, ün ve kendisinden başka bir şeyi düşünmeyen oyuncu annesi. Yazar Trigorin'in sevgilisi olan Arkadina aynı zamanda oyunun geçtiği çiftliğin sahibi Sorin'in de kardeşi.
Trigorin, Treplev'in annesi Arkadina ile ilişki yaşamaktadır. Bu, biraz da sanat dünyasında yerini korumak için kurulmuş bir iş ilişkisi gibidir. Sanat algısı noktasında Arkadina ile birlikte eskiyi temsil eder.
Çarlık Rusyası'nın son zamanlarında, feodal yapının çöküp sanayileşmenin yayıldığı bir dönemde, küçük burjuva yaşamların hayal ve mutsuzluk çemberinde geçen aşk çıkmazı, sanatsal çatışmalar, taşradan kaçış gibi unsurların adresi, TREPLEV ile birlikte artık Suadiye:)
Yer numarası olmadan satılan biletlerimizi okutup, Decollage Art Space'in giriş katında bulunun kafede oyun zamanını bekliyoruz. 3 bölümün 3 kata dağıldığı oyunun başlangıcı eksi ikinci kattaki atölye. Alana girdiğimizde ortada, etrafında kümelendiğimiz büyük bir masa; ortadaki masada, üzerine renkli boyaların damladığı bir tuval; başı lavabo içinde ayakları havada duran Treplev rolündeki Ümit Erlim ve elindeki mikrofon ile hem anlatıcı hem de Arkadina, Nina rollerine hayat veren aynı zamanda oyunun yönetmeni olan Başak Kıvılcım Ertanoğlu'nu görüyoruz. Oyunun interaktif yanı daha bu evrede başlıyor. Atölye girişinde hepimize dağıtılan oyundaki karakterlerin görselleri üzerinden toplu bir sohbet havasında ilerliyor oyun. Bu, daha ziyade karakterlerin tanıtım ve oyun konusunun özeti gibi bir aşama.
Bir üst kata çıkarak, ringe çevrilen bir dünyada oyunun da ikinci bölümüne geçiyoruz. Oyundaki çatışmaları sembolize etmesi adına çok güzel düşünülen bu bölümde iki oyuncu rol değişimleri ile etkileyici ve ciddi kondisyon gerektiren bir performans sunuyor.
Ve üçüncü kat yani final bölümünde kendimizi, yakalarımıza iliştirdiğimiz fotoğraflar ile Treplev'in cenaze töreninde buluyoruz. Oturduğumuz koltukların her birinde oyun karakterlerinin isimleri yazılı. Bahsi geçen karaktere seyirci ses vermiş oluyor ve böylece bir yüzleşme gerçekleşmesi amaçlanıyor. Bu bölüme kadar oyundaki dinamizm, içerdiği özgün müzikler, dans, barkovizyon gibi unsurlarla sağlanmış. 20 dakika süren son bölüm, cenaze töreni sahnesi olsa da, seyirci ile geçen diyaloglar ve arka fona yansıyan geri sayım vesilesiyle farklı bir telaşe algısı yaratıyor.
Oyunun tasarım ve uyarlamasını da yapan iki oyuncuyu enerjileri, o tempoda düşmeyen oyunculukları için kutluyorum. Tam da oyunda değinildiği gibi "Yeni biçimler gerek" mottosuyla yeni bir biçime imza atmışlar. Bize de seyirci olarak oyunun bir parçası olmak düşer.
Yolları açık, alkışları bol olsun.
-
-
"Twelve Angry Men" Reginald Rose tarafından 1954 yılında televizyon için yazılmış bir oyun. Gösterdiği başarı üzerine aynı adlı isimle 1957 yılında Sidney Lumet tarafından sinemaya uyarlanan eserin ülkemiz de dahil olmak üzere tiyatro uyarlamaları mevcut. 10 yıl önce İBBŞT çatısı altında "12 Öfkeli Adam" adıyla izlediğim oyunun tadı hala damağımda.
Eser, kendisini sürekli döven babasını öldürmekle suçlanan yoksul gencin davası için toplanan 12 kişilik jüride sadece 1 üyenin, makul şüphe temelinde, şüphelinin suçsuz olduğuna dair diğer 11 jüri üyesini ikna etme çabası üzerine kurulu.
Bu kült eser, Murat Karahüseyinoğlu'na ilham olur: 6 Mayıs 1972'de Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın idam cezası ile sonuçlanan tarihi olayın tiyatro oyununu yazar ve yönetir. Kitap olarak yayınlanan "TBMM Tutanakları İdam Görüşmeleri" tiyatro metni için kaynak olur yazara.
Meydan sahnenin tam ortasında, etrafı sandalyelerle çevrili bir masa. Masanın üzerinde dönem gazeteleri, "sağ ve sol cenah"tan kitaplar mevcut. Masaya yakın bir noktada, mesela Deniz Gezmiş'in parkası gibi, kendileriyle özdeşleşen giysilerle sembolize edilen 3 adet sandalye. Masa başında karşıt fikirlerdeki vekiller. Bu noktada görülen 4 vekil yani oyuncu. Ancak 2 adet de seyirci ya da ekipten olduğunu düşündüğüm kişi konumlandırılmış. Daha fazla oyuncu içeren, reel manada sayıyı 12'e ulaştıran bir reji nasıl olurdu? Bence güzel olurdu ancak mevcut 4 oyuncu o kadar gerçek ve başarılı bir performans sunuyor ki bu "soru"nun bir önemi kalmıyor.
Filmde isim kullanılmıyor, oyunda ise oyuncuların gerçek isimleri tercih edilmiş. Şart mıydı, emin değilim. Yakın tarihimizin bu gerçek olayında yaşananların vardığı nokta hepimizce malum. Bu açıdan elbette bir sürpriz vaad etmiyor oyun. Gerçek veriler ışığında derli toplu sanatsal bir belgesel aktarım gibi yorumladım ben izlediğimi. Buna bir tür hafıza tazeleme de diyebilirim.
Denizler'in idamının, Menderesler'in idamının intikamı gibi yorumlanıp, kaba tabirle "3 sizden 3 bizden" şeklinde anıldığı dönemin gerçekleri, cezaya gerekçe gösterilen olaylar hatırlatılarak görüşlerin çarpıştığı oyunun en büyük parçası da seyirci. Masanın dört bir yanına konumlanan seyirciler olarak, hele de benim gibi, zeminde, masaya en yakın sandalyelerden birinde oturduysanız oyuna odaklanamama gibi bir durumunuz yok. Bu, oyunun ziyadesiyle içinde olma halini çok sevdim. Bu sebeple dilerim oyun hep meydan sahne düzeninde oynama imkanı bulur. Ve dilerim ki oyun en çok da gençlere ulaşır.
Teşekkürler Öteki Tiyatro.
Gölge Otobanı / Tiyatro Watt