-
Tam da son zamanlarda yaşanılan küresel mutsuzluğun birden çok duyguyla beraber serpiştirilerek anlatıldığı Fil Rüyası, adından da anlaşılacağı üzere, rüyanın ve gerçekliğin arasında gidip gelerek yer yer sürrealist bir anlatım tercih ediyor. İnsanlığın daha doğrusu bu gezegende yaşayan her bir canlının başına gelen tüm olumsuzlukları, tüm varoluş sıkıntılarını, insanlıktan küçük küçük ısırıklar alarak bizi oturduğumuz yerde düşünmeye sevk ediyor. Özellikle de dekor, bu anlamda oyunculara ve tekste çok güzel hizmet ediyor. Oyunculukların da göz doldurduğu Fil Rüyası, kukla tasarımlarıyla da (ki burada Ayten Öğütçü'nün adını anmadan geçemeyeceğim) seyir zevkini bir üst seviyeye götürüyor. Onur'un kuklalarla sergilediği oyunculuğu gerçek bir performans özelliği taşırken, oyunun tüm komedi unsurlarını da kuklalarla birlikte sırtlanıp, alkışı fazlasıyla hakediyor. Ses tasarımları ve müzik de anlatılmak isteneni destekleme konusunda birebir uyum sağlıyor. Kısacası kesinlikle şans verilmesi gereken bir oyun. En başta gencecik bir yazar Günsu Özkarar'ı ve yine genç bir yönetmen olan Cem Burçin Bengisu'yu tebrik ediyorum. Onur, Arbil ve Hülya'nın da harika oyunculuklarını kutluyorum. Ve tabi ki Laçin Ceylan gibi değerli bir sanatçının da süpervizör olarak elini değdirdiği oyunda, Nejat İşler'in sesi de ayrı bir güzellik katmış oyuna. Emeği geçen herkese çok teşekkürler.
-
Yaşamla kurmaya çalıştığımız o hassas bağda benliğimiz, zihnimiz ve düşünce biçimimizi tetikleyen anlam vermekte zorlandığımız en ufak bir dış etken, geçmişten gelen travmalarla bir araya gelince patlayıcı gücün de fitilini ateşliyor. Güvensizliğin korkutucu dünyasında kurduğumuz iletişimin tüm vücudumuza zerk ettiği o güven, sadakat ve aşk hissiyatını rüyanın ve gerçeğin birbiri içinde bütünleştiği bir biçimle sahneye koyan Fil Rüyası, Günsu Özkarar’ın ayakları yere sağlam basan anlatım dili ve zihnimizin en derinlerine ittiğimiz duygulara keskin ışığını korkusuzca tutan bir oyun. Tekinsizlik hissiyle kapkaranlık bir boşluğun içinden çıkagelen ve yaşamımıza dokunan gerçeklerin büyüyen gölgeleriyle bizi baş başa bırakan oyun, genel yargı ve yorumlarımın ötesine geçerek seyircisinin kişisel yaşanmışlığına bir ayna tutuyor. Fil Rüyası’nı bu açıdan bir düşünce kadar ağır, gerçeğin çarpıcı boyutu kadar hakiki yapan da metni oluyor. Çatısızlıkla, yersizlikle ve yüzleşmekten korktuklarımızla tehdit eden metnin giderek yükselen sesi, öte yandan kendisinden ufacık bir parça bulmak isteyen seyircisini tüm samimiyetiyle kucaklıyor.
Fil Rüyası en büyük artısını kendinden emin dramaturjisi ile sunarken seyircisini çepeçevre saran şehrin boğucu tınılarını de her an hatırlatan ses tasarımıyla atmosferini sağlam temeller üzerine kuruyor. Kukla tasarım sanatçısı Ayten Öğütçü’nün kuklalarıyla zenginleşen oyunda oyunculuk performansları prömiyer için son derece tutarlıyken ilerleyen temsillerle birlikte daha da demlenip olgunlaşacağını hissettiriyor. Işık kullanımı, renk paleti ve sahnenin ortasına konumlanan dekoruyla tatmin edici bir anlatı ortaya koyan oyun, zaman zaman temposunda ufak takılmalar yaşasa da sorgulatan, düşündüren ve farkındalık yaratan bakış açısıyla şans verilmeyi hak ediyor.
-
-
Müphem’in ilk göz ağrısı; bebeği gibi emek verdiği oyunu. Seyirciye kendini sorgulatan, rejisel olarak minik ipuçlarıyla mesaj veren, ışık tasarımının müthiş hizmet ettiği, ilmek ilmek işlenmiş bir oyun. Oyuncuların performansları da, farklı tekniklerle ve özenle işlenmiş. Dilek Güler’in performansını asla es geçemem ama İnanç Bükülen döktürmüş de döktürmüş. Kısacası, seyircinin “biz bunu anlatıyoruz” diye gözüne sokmayan, en önemlisi de ajitasyona girmeden, gerçekleri (maalesef) hatırlatan bir oyun. Yolu açık, alkışı bol olsun. Tüm ekibin emeğine sağlık!
-
Harold Pinter'ın oldukça zor metnini nitelikli reji dokunuşları ve başarılı oyunculuklarla harmanlayan oyun, dünyada yaşanan zulümleri sahiplenen bir kadının eylemlerine absürt bir dille ortak ediyor. Pinter'ın seyirciyi düşünmeye iten, sorgulatan ve en önemlisi de duygudaş olduğu oyun, aldığı riskin karşılığını vermeyi başarıyor.
Hafif tonda başlayan oyunun etkisi her geçen dakikayla birlikte ağırlığını daha da hissettirerek yüreğimizdeki-içimizdeki o rahatlık duygusunu karanlığa bürüyor. Bu noktada oyunu "bir sancı halinin tezahürü" olarak tanımlamak da mümkün oluyor. Başlangıç yerini bulmakta zorlandığımız hafıza ve onun derinliklerinden gelen anıların bir yansımasını sunarken Rebecca'nın hassasiyetiyle birlikte zihninin en derinlerine bir yolculuğa çıkarken somut olanın soyut olanla birbiri içine geçtiği bu anlatımda dünyanın yükünü sırtlama ve seyirciye aktarma halini sunuyor oyun.
Fil Rüyası / Bitiyatro