Adları : Rozali, Verjin ve Anika'ydı. " Ölünce beni gökyüzüne gömün.. " Yapımcılığını Sekizde Tiyatro'nun üstlendiği, Özlem Erben'in yazıp, yönettiği ve afiş tasarımını üstlendiği " Dersaadet Yokuşu " adlı müzikli oyunda birbirinden başarılı üç karaktere imza atan Göze Şenol Varan, Madina Çokua, Simge Sedef Muslu Gültemür'u hayranlıkla izledim. Özellikle belirtmeliyim ki, Ruhat Kılıç Hosseini'nin koreografisi,
Hilal Doğan'ın kostüm ve aksesuar tasarımları, Atilla Erben'in ışık tasarımı her türlü övgüyü fazlasıyla hak ederken, cümbüş ve ud ile oyuna eşlik eden İlker Kılıçer ve Cem Kula esere çok şey katıyorlar. Bir kanto hikayesinden yola çıkan üç kantocu kadının sahne ve hayat mücadeleleri, bir kar küresine doldurulmuş elemler, sevinçler, Umut ve umutsuzluklar... Sekizde Tiyatro'nun İstanbul Turnesi kapsamında birer gün arayla " Canfeda Çıkmazı " ve " Dersaadet Yokuşu " adlı iki oyunu izleme başta Nilüfer Özkaya ve Göze Şenol Varan olmak üzere yetenekli oyuncuları tanıma imkanım oldu.
" Ben buradan değilim. Sanırım asla da olmayacağım."
“Hepimiz kandan ve tuzlu sudan, ve çıkıp gitmemiz için çığlık çığlığa yalvaran bir anneden geliyoruz. İlk öğrendiğimiz ve ölene dek, ebediyen yanımızda taşıdığımız şeylerden biri de bu galiba, yani buraya varışımızın korkunç, kelimelere sığmayan bir acıya sebep olması, öyle bir acı ki bu mucizevi ana iştirak edenlerin yapabildiği tek şey çığlık atmak.”
Will Eno'nun yazdığı, Ayberk Erkay'ın dilimize kazandırdığı "Biraz yabancı bir adam için monolog” alt başlıklı "Title and Deed / DÜNYADA’"adlı oyununu Mehmet Ali Nuroğlu yönetmiş ve yaşar kılmış.
Bir adamın, diyelim ki bir sürgün yerinde, bitmeyen, devam eden bir monoloğu...anıların, çağrışımların istilası da cabası.
Tekinsiz umutları vardı adamın.Belki bir yol ayrımında, belki bir eşikteydi.Haritasızdı.Pusulasızdı.Kendinden ne kadar uzak olduğunun bile farkında değildi...ya da o dehşetengiz uzaklıktı onu hayata bağlayan, tutunmasını sağlayan.
Karanlık, gölgeler, aniden patlayan bir ışığın dağıttığı suretler, sürekli kayıt yapan bir kamera, akıl duran, tek diğerine karışan çehreler...yalnızlık.
DÜNYADA benim için " Sarsıcı, etkileyici bir reji ve oyunculuk...yeni tiyatro anlayışına dair, sahnede detaylarla, özenle örülmüş, mutlaka izlenmesi gereken dört dörtlük bir çalışmanın ürünü " dür, diyebilirim.
DÜNYADA kelimenin tam anlamıyla usta işi, eşine az rastlanır bir anlatım ve performans ile sahneye taşınmış.Bir diğer ifadeyle, bu zor ve etkileyici ve anlaşılması zor eser Mehmet Ali Nuroğlu gibi nitelikli bir aktör ve yönetmenin elinde gerçek bir tiyatro hadisesine dönüşmüş.
DÜNYADA'nın Künyesi :
Yönetmen/Oyuncu: Mehmet Ali Nuroğlu
Yardımcı Yönetmen: Ayşegül Nuroğlu
Dramaturg: İnönü Bayramoğlu
Reji Asistanı: Batuhan Kurt, Hatice Şanlı, Emir Güzel
Yapım Danışmanı: Büke Akşehirli
Görüntü Yönetmeni: Ayşe Irmak Şen
Işık Tasarımı: Ömer Rauf Aksoy
Ses Tasarımı: Muaz Ceyhan
Afiş Tasarımı: Sevil Alkan, İlknur Can
Sosyal Medya: Ezgi Turan
Müzik: Çağrı Sinci
Ama Öğretmenlik Bay Keating'in Hayatı...
Welton Academy'de göreve başlayan, Edebiyat Öğretmeni John Keating ile ilk tanışmam " Dead Poets Society " adlı filmle olmuştu...
Hakan Altıner'in yönettiği " Ölü Ozanlar Derneği " nin John Keating'i Can Gürzap'a hayran kalmış, hatta bir film uyarlamasının bu kadar başarılı olduğuna ilk kez tanıklık etmiştim.
Aradan yıllar geçti.On yıl sanırım...
Hakan Altıner ile gerçekleştirdiğimiz " Hayat Bilgisi " ( Ange Yayinlari , 2025 ) adlı kitap ve " Bu Işıltılı Hayali Ben Seçtim " adlı oyunun yazım aşamasında, bir zamanlar Hakan Bey'in düşsel repertuarında yer alan " Ölü Ozanlar Derneği " nin sahneye aktarılma sürecinden, Can Gürzap'tan, Hakan Altıner'in John Keating rolünü yaşar kılmasına kadar pek çok konuyu konuşmuştuk.
" Herkesin bir şiiri olmalı bu hayatta.Ya sizin şiiriniz ne olacak ? "
" Ölü Ozanlar Derneği " Gökçe Biçer'in Nancy H. Kleinbaum'dan yaptığı kusursuz uyarlamanın yanı sıra, ustalıklı rejisiyle, hiç kuşkusuz, sadece repliklerde saklı kalmış duyguların, hayatların değil, pek çok şeyin buluşması.Daha ilk sahnesinden izleyiciyi atmosferine katıyor...ruhumuzun sığlıklarına, derinliklerine göz atmanıza imkan tanıyor.Adeta kendimizin dışında, bir öteye geçiş deneyimi yaşatıyor.Okul yıllarımızı hatırlıyoruz ister istemez.
Hakan Altıner'in üst düzey rejisi yine farklı bir dil, farklı bir üslupla karşılıyor bizi.İçten, doğal, inandırıcı ve sahici...
Tayfun Yılmaz, Kahraman Sivri , Arzu Yılmaz Özmen'e hayran olmamak elde değil...başta Görkem olmak üzere diğer genç oyuncular için de geçerli bu sözlerim.Rastlantı, kader, otorite, disiplin, gelenek, onur, mükemmelliyetçilik, intihar, rekabet, öfke, iyilik, kötülük, bilgi, edebiyatın/ sanatın gücüne dair, yani bize ait hemen her şeyi çok doğru ruh çözümlemeleriyle aktarmayı başarmışlar.
" İç sesimizi kaybedersek ne olur ? "
Hakan Altıner bir John Keating aslında...yağmurlu, kasırgalı zamanlarda bile gökkuşağını aramaktan vazgeçmeyen, soran, sorgulan direnci seven, kıyıda durmayan, duyarlı, son elli beş yıllık tiyatro tarihimizde parmak izi olmuş bir tiyatro insanı ve çok kişinin öğretmeni.(Benim de öğretmenim, bu arada.) Oyunu izlerken, John Keating'i ne kadar yakından tanıdığımı ayrımsadım.Acaba hangisi Altıner, hangisi Keating'di ? Evet, hangisi ? Kesin bir cevabım yok.
" Ölü Ozanlar Deneği " nin 199.temsilini izlemenizi özellikle öneririm.
Dersaadet Yokuşu / Sekizde Tiyatro