Prozak İçip Dağa Kaçmak Mı ?
Kırılmıştı genç kadın.Hasarlıydı.
Herkes gibi, herkes kadar...belki herkesten çok.
Ali Cüneyd Kılcıoğlu 'nun yazdığı Nihat Alptekin 'in yönettiği, proje tasarımını Mustafa İri 'nin üstlendiği " Miss Turkey ", hiç kuşkusuz, sezonun yüz akı, duyarlı çalışmalarından biri.
" Komşu komşu huuu! Kocan geldi mi?
Geldi.
Ne getirdi?
İhanet.
Kime kime?
Bana bana.
Başka kime?
Kalbime.
Kalbin nerde?
Taş oldu.
Taş nerde?
Balta kesti.
Balta nerde?
Gözümün suyuna düştü.
Su nerde?
İnek içti.
İnek nerde?
Prozak içip dağa kaçtı.
Prozak ne yahu?
Bir aşkzedenin tutunduğu dalı.
Dala noldu?
Aşka kondu.
Aşka noldu?
Yandı bitti kül oldu."
Nihat Alpteki'nin seyirciyi ilk andan itibaren kavrayan gerçekçi-toplumcu bakış açısı, örneğin kırmızı kurdeleye yüklediği bin bir anlam, klişelerden uzak özgün rejisi, çarpıcı sahne trafiği ve zamanlama becerisi, Ece Özdikici'nin son derece etkileyici, başarılı yorumu... kısaca, " Miss Turkey " izlenmesi ve üstünde düşünülmesi gereken bir oyun.
Eğer " Miss Turkey " i izlediyseniz, Nihat Alpteki'yi bir başka doruğa taşıyan " Yenilmez " i de izlemenizi özellikle öneririm." Yenilmez " i izlemişseniz " Miss Turkey " i kaçırmayın, hemen biletinizi alın,
derim.
Sonuçta Bir Ara Yaşadılar
Kate Mulvany ve Anne-Luise Sarks'ın yazdığı, Hira Tekindor'un pürüzsüz bir Türkçe ile dilimize kazandırdığı, ses, efekt, sahne tasarımını gerçekleştirip, yönettiği " Medea " nın, yapımcılığını Dor Productions, uygulayıcı yapımcılığını Omnia Yapım, ışık tasarımını Yakup Çartık, koreografiyi Gürhan Elmalıoğlu, ikinci yönetmenliğini Beste Güven, dekor uygulamasını Kibele Dekor üstlenmiş.Oyun ve prova fotoğraflarını ise Banu Kaplancalı, Pırıl Baruh çekmiş.
Defne Kayalar'ın ' Medea ', Abdullah Burak Kaya / Ayaz Çoban'ın ' Jasper ', Ayaz Gülşen / Tarık Sarıyar'ın ' Leon ' karakterlerini yaşar kıldığı " Medea " da gelişen olaylar iki çocuğun gözünden, iç dünyalarından yükselen sözcüklerle anlatılıyor.
" Ölmüşler, ölmemişler fark etmez.Sonuçta bir ara yaşadılar..."
Cinnet, yalnızlık, isyan, öç, sevgi, tutku...tüm bu duygu yelpazesi içinde anne ve çocukları da bir ara yaşamışlardı.
Hira Tekindor dinamizm ve zamanlama mükemmeliyeti kadar reji üslubu, yaratıcılığı, özeni, tekstin iletisini başarıyla yansıtmasıyla da
göz dolduruyor.Dahası eserin duygu, düşüncesini derin bir bütünlük içinde seyirciye ulaştırırken, salonu dolduran insanların nabzını bir an olsun elinden bırakmıyor.Sadece karakterleri ortaya koymakla kalmıyor, karakterlerin tüm hayal kırıklıklarını, sarsıntılarını, hislerini başarıyla, etkili bir biçimde aktarıyor, repliklerin ruhuna iniyor ve gerçek anlamda ' master class ' bir yapıma imza atıyor.
Oyuncular beden dilleri, fizikleri, samimi, inandırıcı tepkileriyle, dahası her anı yaşayarak belleklerden kolay silinmeyecek yorumlar ortaya koyuyorlar. Nasıl anlatsam, oyun sizi öyle bir sarıp sarmalıyor ki, çok geçmeden, başka bir dünyanın içinde buluyorsunuz kendinizi.Jasper ve Leon ile oynarken, Medea olup, kadehlere nane likörü boşaltırken kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu, hatta ne yaptığınızı, unutuveriyorsunuz.
Jasper ve Leon odalarında bir yandan aile içi sorunlarını konuşurken, çocuk kalplerinde saklı hayalleri de birbirleriyle paylaşıyorlardı.
Babaları bir ' kadın arkadaş ' nedeniyle evden ayrılmıştı.Leon babasının kazağını gizlice alıp saklamıştı mesela.Jasper babalarıyla yaşayacakları köşke, her akşam annelerinin de gelip, onlarla yemek masasında beraber olmasını istemekteydi.Sahi babalarının arkadaşı olan o kadın ruj sürmüş bir ördeğe benzemiyor muydu ?
Odalarının kapısı kilitliydi.
Belki de o oda tek sığınaklarıydı.Akvaryumdaki balıkları, oyuncak tabancaları, kılıçları, duvarda asılı posterleri, peluş hayvanlarıyla, dış dünyanın tehlikelerinden uzaktaydılar...peki ya o sesler ? Anne ve babalarının uğultuya dönüşen sesleri...annelerinin yüzündeki o donuk, o mutsuz ifade ?
Odanın kapısı usulca açıldı...
Böylesi önemli bir teksti ' tiyatro sanatına yaraşan ' bir şekilde ele alıp, sundukları için, başta Hira Tekindor olmak üzere tüm ekibi kutlamak istiyorum.Bu tür nitelikli, özenli, ticari ucuzluklara ödün vermeyen, üst düzey oyunlara o kadar çok ihtiyacımız var ki.
Sözcükler nereye kayboldular ? Arayıp, bulmalı onları..."
Polisiye roman yazarı kadının nicedir tek hayali intihardı.Buz gibi bir ateş yakıyordu içini.Kendi olmayan bir yere gidebilir miydi ? İnsanın kendi içine tıkılması, kendi içinde tutuklu kalması, nasıl bir duyguydu ? Ya yaşadığı misillemeler ? Gözleri çok uzaklarda, gözleri acılıydı.
" Bazı şeyler belki yarım kalmalıdır.Tıpkı hayat gibi."
" Ne demiş filozof: 'Kaderini sev !"
Doktorların on iki ay ömür biçtiği kadın bu sürenin beş ayını tamamlamıştı çoktan.Yere düşen bir kar tanesi gibi eriyip gidiyor, kayboluyordu aslında.
Canan Sanan’ın yazıp/yönettiği, Tiyatro Oyun Kutusu’nun yapımcılığını üstlendiği, Parla Şenol’un Alişan Özkan ile başrollerini paylaştığı " Oyun "un ışık tasarımını Önder Arık, müziklerini Orhan Enes Kuzu gerçekleştirmiş.
Parla Şenol ve Alişan Özkan başarılı yorumları, duygu geçişleri, etkili, gerçekçi, klişelere sığınmayan, düzeyli, dupduru oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar.
Oyun sonrası Canan Sanan'a bu eserin yazım aşamasını sordum.
- Üç yıl sürdü yazımı.Yaşam serüveni hızla sona doğru giden, yalnız, yapayalnız bir kadın ne yapar ? Hangi duyguların içindedir...kimsesiz, adsız, sansız değildir aslında.Yalnızlığı, inzivayı kendi seçmiştir.Kader, nasıl desem, bir tür hayat oyunu içindedir.Yaşam mücadelesi verirken bile oyunbazdır.Güçlüdür.Ödünsüzdür.
- Ve ilk yazdığınız oyun, üstelik ilk rejiniz, öyle değil mi ?
- Benim için ilk'lerin çalışması oldu, diyebilirim.Bu oyunu bir başkası yazmış gibi davrandım.Bir üçüncü şahış muamelesi yaptım kendime.Yönetmen olarak yazar, yazar olarak yönetmenle bir çekişme, tatsızlık yaşamadım.Ve itiraf edeyim, ekiple ilk buluşmamızda, okuma provasında aynı 'duygusal aura'da buluştuğumuz anlamıştım.
- Peki rejisör ve yazar olarak premiere akşamı, yolun en başında kurduğunuz hayalin yüzde kaçına erişmiş oldunuz ?
- Tamamına...
Uçurumun kıyısındaydı kadın, düş yorgunuydu.Atlarsa ya uçacak, mavi gök boşluklarında yitip gidecek ya da kayalara çarpacaktı...umut mu ? Umut, birmyerlerde hep vardı.
Derken bir sessizlik oldu.Gözlerini kıstı, durdu öyle.Yüzündeki tebessüm, içindeki acıyı gizlemeye yetmiyordu.
" Oyun " u, özellikle sahnede estirilen o güçlü duyarlık rüzgarlarını hissetmek, güzel bir eseri izlemek isteyen herkese öneririm.
''House Of Performance'' da seyrettim.
Konu enteresan, metin güzel, oyuncuların tümü iyi, Erdal Küçükkömürcü'ye ilave alkış.
Salonla ilgili; Hüseyin Avni Danyal kostümünün içinde (frak) oyunu ter içinde özveriyle tamamladı. Havalandırma iyileştirilirse hem oyuncular hem de seyirci bakımından daha konforlu olur.
Seyircisi ve alkışı bol olsun
Miss Turkey / Mst Tiyatro