-
" Ben buradan değilim. Sanırım asla da olmayacağım."
“Hepimiz kandan ve tuzlu sudan, ve çıkıp gitmemiz için çığlık çığlığa yalvaran bir anneden geliyoruz. İlk öğrendiğimiz ve ölene dek, ebediyen yanımızda taşıdığımız şeylerden biri de bu galiba, yani buraya varışımızın korkunç, kelimelere sığmayan bir acıya sebep olması, öyle bir acı ki bu mucizevi ana iştirak edenlerin yapabildiği tek şey çığlık atmak.”
Will Eno'nun yazdığı, Ayberk Erkay'ın dilimize kazandırdığı "Biraz yabancı bir adam için monolog” alt başlıklı "Title and Deed / DÜNYADA’"adlı oyununu Mehmet Ali Nuroğlu yönetmiş ve yaşar kılmış.
Bir adamın, diyelim ki bir sürgün yerinde, bitmeyen, devam eden bir monoloğu...anıların, çağrışımların istilası da cabası.
Tekinsiz umutları vardı adamın.Belki bir yol ayrımında, belki bir eşikteydi.Haritasızdı.Pusulasızdı.Kendinden ne kadar uzak olduğunun bile farkında değildi...ya da o dehşetengiz uzaklıktı onu hayata bağlayan, tutunmasını sağlayan.
Karanlık, gölgeler, aniden patlayan bir ışığın dağıttığı suretler, sürekli kayıt yapan bir kamera, akıl duran, tek diğerine karışan çehreler...yalnızlık.
DÜNYADA benim için " Sarsıcı, etkileyici bir reji ve oyunculuk...yeni tiyatro anlayışına dair, sahnede detaylarla, özenle örülmüş, mutlaka izlenmesi gereken dört dörtlük bir çalışmanın ürünü " dür, diyebilirim.
DÜNYADA kelimenin tam anlamıyla usta işi, eşine az rastlanır bir anlatım ve performans ile sahneye taşınmış.Bir diğer ifadeyle, bu zor ve etkileyici ve anlaşılması zor eser Mehmet Ali Nuroğlu gibi nitelikli bir aktör ve yönetmenin elinde gerçek bir tiyatro hadisesine dönüşmüş.
DÜNYADA'nın Künyesi :
Yönetmen/Oyuncu: Mehmet Ali Nuroğlu
Yardımcı Yönetmen: Ayşegül Nuroğlu
Dramaturg: İnönü Bayramoğlu
Reji Asistanı: Batuhan Kurt, Hatice Şanlı, Emir Güzel
Yapım Danışmanı: Büke Akşehirli
Görüntü Yönetmeni: Ayşe Irmak Şen
Işık Tasarımı: Ömer Rauf Aksoy
Ses Tasarımı: Muaz Ceyhan
Afiş Tasarımı: Sevil Alkan, İlknur Can
Sosyal Medya: Ezgi Turan
Müzik: Çağrı Sinci
-
-
Ama Öğretmenlik Bay Keating'in Hayatı...
Welton Academy'de göreve başlayan, Edebiyat Öğretmeni John Keating ile ilk tanışmam " Dead Poets Society " adlı filmle olmuştu...
Hakan Altıner'in yönettiği " Ölü Ozanlar Derneği " nin John Keating'i Can Gürzap'a hayran kalmış, hatta bir film uyarlamasının bu kadar başarılı olduğuna ilk kez tanıklık etmiştim.
Aradan yıllar geçti.On yıl sanırım...
Hakan Altıner ile gerçekleştirdiğimiz " Hayat Bilgisi " ( Ange Yayinlari , 2025 ) adlı kitap ve " Bu Işıltılı Hayali Ben Seçtim " adlı oyunun yazım aşamasında, bir zamanlar Hakan Bey'in düşsel repertuarında yer alan " Ölü Ozanlar Derneği " nin sahneye aktarılma sürecinden, Can Gürzap'tan, Hakan Altıner'in John Keating rolünü yaşar kılmasına kadar pek çok konuyu konuşmuştuk.
" Herkesin bir şiiri olmalı bu hayatta.Ya sizin şiiriniz ne olacak ? "
" Ölü Ozanlar Derneği " Gökçe Biçer'in Nancy H. Kleinbaum'dan yaptığı kusursuz uyarlamanın yanı sıra, ustalıklı rejisiyle, hiç kuşkusuz, sadece repliklerde saklı kalmış duyguların, hayatların değil, pek çok şeyin buluşması.Daha ilk sahnesinden izleyiciyi atmosferine katıyor...ruhumuzun sığlıklarına, derinliklerine göz atmanıza imkan tanıyor.Adeta kendimizin dışında, bir öteye geçiş deneyimi yaşatıyor.Okul yıllarımızı hatırlıyoruz ister istemez.
Hakan Altıner'in üst düzey rejisi yine farklı bir dil, farklı bir üslupla karşılıyor bizi.İçten, doğal, inandırıcı ve sahici...
Tayfun Yılmaz, Kahraman Sivri , Arzu Yılmaz Özmen'e hayran olmamak elde değil...başta Görkem olmak üzere diğer genç oyuncular için de geçerli bu sözlerim.Rastlantı, kader, otorite, disiplin, gelenek, onur, mükemmelliyetçilik, intihar, rekabet, öfke, iyilik, kötülük, bilgi, edebiyatın/ sanatın gücüne dair, yani bize ait hemen her şeyi çok doğru ruh çözümlemeleriyle aktarmayı başarmışlar.
" İç sesimizi kaybedersek ne olur ? "
Hakan Altıner bir John Keating aslında...yağmurlu, kasırgalı zamanlarda bile gökkuşağını aramaktan vazgeçmeyen, soran, sorgulan direnci seven, kıyıda durmayan, duyarlı, son elli beş yıllık tiyatro tarihimizde parmak izi olmuş bir tiyatro insanı ve çok kişinin öğretmeni.(Benim de öğretmenim, bu arada.) Oyunu izlerken, John Keating'i ne kadar yakından tanıdığımı ayrımsadım.Acaba hangisi Altıner, hangisi Keating'di ? Evet, hangisi ? Kesin bir cevabım yok.
" Ölü Ozanlar Deneği " nin 199.temsilini izlemenizi özellikle öneririm.
-
BEYHUDE
" Günlerden bir gün...bir varmış, bir yokmuş.Pelerini uzun, sakalı mavi biri..."
Maurice Maeterlinck’in " Ariane ile Mavi Sakal " adlı eserinden Dilara Kavasoğlu'nun uyarladığı, Seranay İduğ'un yönettiği, yapımcılığını Epifani Sanat ve Lorem Drama'nın üstlendiği " Beyhude ", yasaklı bir kapının ardında gizlenen, gizlenmek zorunda bırakılmış kadınların hikayesini anlatıyor.
Peki, gerçekten tutsak olan onlar mı, yoksa özgürlüğü vaat eden yedinci kapının ardındaki o derin bilinmezlik miydi ?
Karanlıkta kalmışlardı, evet.Zifirden de kara bir dehlizde.Baharı unutmuşlardı nicedir.Günışığını bile...
Melisande, Bellangere, Selysette, Ygriane hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorlardı.Kabullenmişlerdi.
Farklı zamanlarda, farklı hikayelerde, her ne olursa olsun aynı şeyler yaşanacaktı.Belki Ariane bir nefes, bir umut olabilir miydi onlar için ?
Bir dalga sesi...bir ışık...bir ışık huzmesi.Hayır, umuda yer yoktu bu sürgün yerinde.
Korkuyorlardı...öğrenilmiş çaresizlik duygusu sarmıştı varlıklarını.
Hayat hepsi için oyunla başlamıştı aslında.Oyunlar gerçek değildi.Hayat sadece BEYHUDEydi.
" Beyhude " yi izlerken bir an Knut Hamsun'un " Pan " romanından şu satırları hatırladım :
" İnsan saçlarından çekilerek dere tepe aşarken ' Ne oluyor böyle?' diye biri sorarsa memnun mutlu, şöyle yanıtlayabilir:' Saçlarımdan sürüklüyorlar beni '.' Kurtarmak için yardıma geleyim mi ? ' diye sorulunca da ' Hayır, ' diye cevabını verir.' Ama dayanabiliyor musun ? ' diye sorarlarsa, ' Evet, dayanıyorum çünkü beni çeken eli seviyorum, ' der."
Dinamik rejisi, Alya Çelik, Ayşe Keseroğlu, Cemre Naz Gözütok, Sena Uslu, Selin Eresin'in etkileyici oyunculuklarıyla " Beyhude " mevsimin en iyilerinden biri...öneririm.
-
Son derece başarılı bir oyun
Dünyada / Kadıköy Oda Tiyatrosu