Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider
Oyun hafızamıza mıh gibi çakılı bu dizelerle başlıyor. Cahit Sıtkı Tarancı'yı bize Abbas anlatıyor. Hani
"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam" dizelerinde bahsi geçen Abbas var ya. İşte o Abbas. Abbas oğlu Abbas.
Cahit Sıtkı Tarancı, eğitim için gittiği Fransa'dan savaş nedeniyle ayrılmak zorunda kalır ve dönüşte askere gider. Kendine bir yaver seçmesi lazımdır. İsim listesine şöyle bir bakar. Çocukluğunda ninesinden dinlediği, hayal meyal hatırladığı bir masaldan esinlenerek, Mardinli Abbas oğlu Abbas'ı kendine yaver seçer. İşe bakın ki, Abbas oğlu Abbas'ta ninesinden aynı masalı dinleyerek büyümüştür. Masalın bir araya getirdiği şairle yaveri arasında sıra dışı bir dostluk başlar.
Abbas'ın anlattıkları sayesinde hem Cahit Sıtkı Tarancı'yı insan olarak çok yakından tanırız, hem de Abbas gibi bir canı tanımanın keyfine varırız.
Şairi, ona çok hayran, onu hayatının merkezine koymuş, bir Anadolu insanın gözünden, sözünden, yüreğinden dinleriz.
Abbas rolünde Şükrü Veysel Alankaya çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Şivesiyle, beden diliyle Abbas'ın o saf ruhunu, koşulsuz hayranlığını seyirciye aktarıyor.
Sahnede dekor olarak sadece bavullar var. Her şey yerine kullanılan bavullar sahnede sürekli bir devinim yaratırken, aynı zamanda "ömür" yolculuğuna da simgesel olarak eşlik ediyor.
Yolum Oyun İşleri kumpanyasıyla ilk kez Vakit Tamam Abbas oyunuyla kesişti. Keza Abbas'ı oynayan Şükre Veysel Alankaya'yla da öyle. Oysa Oyun İşleri çok üretken bir kumpanyaymış ve geçmişte pek çok oyun sahnelemiş. Kendime şaşırdım doğrusu.
Çıkışta tabi ki kimmiş bu Abbas, neyin nesiymiş, hikayenin aslı astarı var mı diye araştırmamı yaptım. Evet, Mardinli Abbas oğlu Abbas'la Cahit Sıtkı'nın bu sıra dışı dostluğu gerçekmiş ve ben bunu bu oyun sayesinde öğrendim. Ve evet, şiir gerçekten her yerdeymiş.
Dünyada Tek Başına büyüklere anlatılan bir yol masalı. Canını kurtarabilmek için ülkesindeki isyandan kaçan Sultan, önce at sırtında, sonra yelkenli bir kayıkla yoluna devam eder. Bu yolculuk sadece bir yerden başka bir yere gitme serüveni değildir. Aynı zamanda bir sultanın hiç kimseye dönüşme yolculuğudur da. Bindiği at ve kayık, bu yalnız ve çetin yolculukta Sultana yoldaş, arkadaş hatta sırdaş olurlar. Denizleri, dağları aşarak yaptığı bu yolculuk Sultanı beklenmedik yerlere götürecektir.
Sultanı oynayan Pelin Doğru çok iyi bir masal anlatıcısı. Çok başarılı bir performan sergiliyor. Oyunun yazarı ve yönetmeni Coşkun Irmak yaptığı canlı müzikle, sahnede Pelin Doğru'nun yaptığı yolculuğa eşlik ediyor.
Oyunla ilgili hislerim karışık. Oyunculuk açısından 10 numara. Pekin Doğru'nun kostümü, ışık uygulaması, yönetmenin metne dair yaptığı yaratıcı dokunuşlar tiyatro adına keyif verici, kendini izlettiriyor. Ama nasıl desem, metnin bağlandığı yer bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Salondan biraz buruk ayrıldım diyelim.
'Yaş otuz beş, yolun yarısı eder' dizesiyle aklımıza mıh gibi kazınan Cahit Sıtkı Tarancı'nın Türk şiirinin en güzide şiirleri arasında yer alan “Abbas” şiirinin hikâyesini bir tiyatro oyununda izlemek oldukça keyifliydi.
Oyunun kurgusu, oyuncunun performansı, oldukça başarılıydı. Bavulların bir dekor gibi kullanılması çok önemli ve etkili bir detaydı.
Oyuncunun sesinin de oldukça güzel olduğunu eklemeliyim.
İnsanlığın, dostluğun ve güvenin yok olduğu günümüzde bir komutan ve emir erinin arasındaki güvene dayalı dostluğu gözlerimizi yaşarttı.
Oyuncu; Şiirlerinde ölüm ve yalnızlık temasını işlediği için edebiyat derslerinde 'ölüm şairi' olarak anılan ve şiirleriyle ruhumuzu en derinden etkileyen şairin , “ Bir namazlık saltanatın olacak,. Taht misali o musalla taşında” dizeleriyle veda etti son sahnede bizlere.
Tüm bu özellikleriyle “Vakit tamam Abbas” oyunu büyük şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın aziz hatırasına bir selam çakış adeta.
Tebrikler… Alkışlar …
Bu Bir Aşk Hikayesi / MonoVino