Oyunda, İstanbul'a göç eden, yeni mezun iki genç oyuncunun hayatta kalma mücadelesi kâh üzücü kâh komik olarak sahneleniyor. Oyunun günceli yakalayan, eğlenceli ve taşlamalı metnine bayıldım. Adil İrfanoğlu harika bir performans sergiledi. Oğuzhan Aksu da çok güzel oynadı.
Devlet Tiyatrolarından çok etkileyici ve farklı bir iş, Medea Material.
Oyun, temelde İason'un eşi ve "barbar" Kolhis Krallığı'nın prensesi olan Medea'nın (ki o Madea İason'la evlenmek için kardeşini öldürmüş ve ülkesine ihanet etmiştir), İason'un onu bırakarak Korinthli Yunan bir prensesle evlenme kararı alması sonucunda attığı adımları konu alıyor. Hikaye anlatılırken de günümüz dünyasındaki katliamlara, savaşlara, göçlere, diktatörlere göndermeler yapıyor. Tüm bunları da gerçekle hayal, hayalle rüya arasında bir yerlerden anlatıyor.
Euripides'in yazdığı oyun ilk kez M.Ö. 432 yılında Dionysos şenliklerinde sahnelenmiş ve yarışmada üçüncü olmuş. Oyun 16. yüzyılda yeniden keşfedilmiş ve o gün bu gündür sahnelenmeye devam ediyor hatta sahnelenmelere doyulamıyor da diyebiliriz.
Ayşe Emel Mesci'nin sahneye koyduğu Madea fuayede başlıyor. Fuayede dünyadaki felaketlerin fotoğraflarının yer aldığı büyükçe bir panonun önünde yerde oturam bir kadın oyuncu var. Eteklerini etrafına gererek serdiği kuyruklu bir yelek giymiş. Yeleğin üstündeyse onlarca bezden yapılmış ölü bebek oyuncakları yerleştirilmiş. Fuayede uygulanan ışık tasarımının altında, o yelek, ilk bakışta üzerinde kırk yama ve farklı bazı tekniklerin kullanıldığı, hayranlık uyandıran otantik bir kostüm gibi görünüyor ve yakınına gittiğinizde ölü bebeklerle yüzleşiyorsunuz.
Oyun Madea'nın gördüğü rüya sahnesiyle açılıyor ki bu sahne benim tiyatroda izlediğim en etkili sahne olabilir. Madea kendisini su altında bir balık gibi yüzerken görüyor ve biz de onunla birlikte su altına dalıyoruz. Uyanan Medea bize hikayesini anlatıyor. Hikaye dans korosu, teknik imkanları çok güçlü ışık, video, ses tasarımlarıyla destekleniyor ve ortaya seyirciyi büyüleyen görüntüler çıkıyor. Ana hikayenin yanısıra dünyanın yakın tarihindeki kitlesel ölümler, savaşlar, göçler de arka plandaki video görsellerinden geçiyor.
Heiner Müller'in yazdığı, yaklaşık 1 saat süren Medea Material zorlu bir metin. Dolayısıyla izleyici de zorluyor. Oyunun yaptığı göndermelerin ne kadarını yakalayabildim bilmiyorum. Bence seyircinin heybesindeki entelektüel birikimi oyundan alacaklarını da belirliyor. Dolayısıyla oyundan çıkan her seyirci kendi Medea Materyalini yanında götürüyor.
Madea'yı oynayan Sükun Işıtan gerçekten çok başarılı ve etkileyici bir oyunculuk sergiliyor. Kanıyla, canıyla, teriyle kendini Medea'ya veriyor.
Oyunun "anlatılamaz ancak yaşanır" mertebesindeki görsel şovunun yaratıcı ekibi Murat Gülmez (dekor tasarım), Funda Çebi (kostüm tasarım), Yakup Çartık (ışık tasarım), Can Akyürek (görüntü tasarım) ayakta alkışı hak ediyor. (para var huzur var demek istiyorum. Yaşasın ödenekli tiyatro!)
Bence bu oyun birden fazla kez izlenmeyi hak ediyor. Her izlemenin farklı bir deneyim olacağına inanıyorum.
Masallar güzeldir ve gerçek olmalarını dileriz. Ancak bazı masallar, travmalarla lekelenmiştir ve gerçekleşmeleri korkutucudur.
Bir anne, bir kızı ve annenin kız kardeşinden oluşan üç kişinin birbiriyle bağlı, birbirlerinden etkilenen travmatik hayat döngüsünü izliyoruz. Anne Sigrid’in geçmişten gelen bazı bilinmezler ve sırları vardır. Kızı Quinn’i büyütürken bu bilinmezler ve karanlık sırlar, anne-kız bağlarını derinden etkilemiştir. Quinn, yıllarca annesiyle olan ilişkisini sorgulamış ve annesinin çocukken anlattığı bir
masalın aslında annesinin karanlık sırrına ait olduğunu bilmeden büyümüştür.
Annenin kız kardeşi Aislinn’in belirmesiyle, yıllardır gizli kalan bazı sırlar ortaya çıkar. Oyun, bir travmanın doğuşunu aynı ailenin üç farklı kadın karakteri üzerinden ele alıyor. Sonunda tüm hikâye birbirine bağlanarak çözülüyor. Oyunun en ilginç yanı, mitolojik bir öğe barındırması. Oyun metni, aile içi bağların travmalardan nasıl etkilendiğini ve ilişkilerdeki duygusal değişimleri,
mitolojik bir öge olan fok kadını (selkie) üzerinden anlatıyor.
Üç oyuncu da metni iyice benimsemiş bir şekilde sahnedeydi. Daha önce hiçbir yerde izlemediğim üç genç oyuncuyu tebrik ederim. Oyunun ruhundaki duygu geçişlerini ve karakterlerin kişiliklerini başarıyla yansıttılar. Performansları oldukça etkileyici ve başarılıydı.
Son günlerde birkaç oyun rejisinde denk geldiğim hareket tasarımını yapan Gülnara Golovina’nın imzası, bu oyunda da çok net anlaşılıyordu. Perde arkasında üç oyuncuyu suyun içinde gibi izlediğim anlar, oyunun en beğendiğim bölümleri oldu. Seyir zevki yüksek bir oyun izledim.
Dekor, arkada kenarları LED ışıklardan oluşan ve oyun boyunca görüntüler yansıtılarak görsel estetiği artıran bir perdeden, önünde kum olduğunu tahmin ettiğim parçalar ve bir sandalyeden oluşuyordu. Perdenin önündekilerin kum amaçlı olduklarından emin değilim ve oyuna olan katkısını da tam anlayamadım. Dekor olarak arkadaki perde ve sandalye benim açımdan oldukça yeterliydi.
Çok fazla yoruma denk gelmeyip sıradan bir beklentiyle gittiğim oyun, beklentimin oldukça üstünde çıktı. Böyle bir oyun metninden son derece anlaşılır bir sahneleme çıkardıkları için tüm ekibi tebrik ediyorum.
Emeğinize, yüreğinize sağlık. Alkışınız ve seyirciniz bol olsun!
Ceviz Ağacı / Tiyatro.Zip