-
Metin harika, çok derinlikli. Çatışmaları işleyişi o kadar sahici ki. Tüm ikilemler karşında duruyor öyle. Güldürüyor, düşündürüyor. Hayat gibi. Sanki bir filmin içinde gibi hissettirdi. Dekor şahane. Oyuncular genel olarak iyiydi ama sayın Pervin Bağdat, şahaneydi. O kadar sevimli ve doğal oynadı ki. İkinci yarıdaki değişim bile dozajında ve gerçekti. Tebrik ederim son zamanlarda izlediğim en iyi oyun.
-
İzlemeyi özlediğim şiir gibi akan bir oyun. Konusu, hissettirdikleri üzücü ve acı ama oyunculuklar okadar göz dolduruyor ki şiir gibi bana hissiyat bıraktı. Daha önce oyunlarını izlediğim ve kalemini beğendiğim Donald Margulies imzalı oyun. Barış Dinçel yine harika bir dekor yaratmış, güzel ışık tasarımı ile oyunun içine alıyor insani.
Harika oyunculuklar için tüm oyuncuları tebrik ediyorum. Çok keyifli bir oyun izledim, herşeyi ile Çok iyi sahnelenen bir oyun ortaya koyulmuş.
-
İdealler, konfor, bireyin kendisi, kendi hayatı, çevresinde olup bitenler ile ilgili yapabileceklerinin sınırlarına dair çatışmaları ele alan oyun.
Uyarı: Bundan sonrası dolaylı olarak spoiler içerebilir:
Editörün çıtır sevdiceği oyunculuğunun da gücüyle çoğunlukla gülümsetirken aslında ilerleyen sahnelerde doğru bildiklerimizi yeniden düşündürüyor.
Fotoğrafçımız ise gerginliğinde çok daha inandırıcı, ama üzüntüsünde öfkesi kadar sahici olamadı gibi. "Hissettirdiğinin farkında" ya da değil, ama aslında kibirli ve iğneleyici. Hayatındaki insanların kendi hayatlarına dair seçimlerine kendi bakış açısından bakmayı bırakmakta zorlanıyor.
Ve finalle birlikte ben de kendime sordum: Objektifin ardında olan bitene objektif kalmaya çalışırken hayatı mı kaçırıyoruz?
İdeallerin peşinde, işe yaramayacağını bile bile debelenmeye devam etmek daha mı değerli?
Bırakmak ya da bırakamamak, "işte bütün mesele bu".
Yoksa her iki seçim de Sisifos'un bir diğer yüzü mü?
-
Oyunun metnini, karakterler uzerinden zit fikirlerin ortaya konusunu sevdim. Kadin oyuncular dokturuyor, ama erkekleri ozellikle Murat Coskuner'i kotu buldum. Benim seyrettigim gune ozelmiydi bilemiyorum, sanki biraz yorgun ve bikkin gibiydi. Sahne degisimlerinde alkislamak yeni modami cikti acaba, oldukca garibime gitti. Tamam bir performansi cok begenip bir kere alkislarsin -ki onu da cok tercih etmem ama gaza geldiniz diyelim- her sahne degisiminde alkislamak nedir ey Gazhane seyircisi. Yakinda klasik muzik konserlerinde oldugu gibi, bolum sonlarinda alkislamayin uyarisi gelecek tiyatroya da... Oyunun biraz daha ilgi cekici olabilmesi icin de, o sahne gecislerini biraz hizlandirmak lazim sanki. Guzel metin ama akmadigi icin, tempo dusuklugunden bir yerden sonra sizi kopariyor oyundan. Pervin hanim'in sevimli salak halleri ile azicik toparliyor iste...
-
Dün akşam Şehir Tiyatrolarının yeni oyunu "Öylece Durur Zaman'ı prömiyer akşamında izledim. Peşin peşin söyliyeyim. Oyuna bayıldım. Kadrosuyla, rejisiyle, metiniyle, dekor ve ışığıyla dört dörtlük, tam da Şehir Tiyatrosuna yaraşır bir iş çıkarılmış.
Sarah kırklı yaşlarının başında bir basın fotoğrafçısıdır. Özellikle savaş bölgelerinde mesleğini yapmaktadır. Irak'ta patlayan bir bombayla yaralanan Sarah ölümden döner. Tedavisinin ardından, kendisi gibi gazeteci olan erkek arkadaşı James onu gelip alır ve evlerine getirir. Tedavi sürecinde evde baş başa vakit geçirirler. Uzun yıllar boyunca tehlike altında, savaş meydanlarında yürüttükleri ilişkilerini, orta yaşın kıyısına geldikleri bir dönemde, güvenli evlerinde yaşamaya başlarlar. Belki de uzun zamandır ikisi de ilk defa bir yerde dururlar. Her şey yolundaymış gibi gözükse de, aslında bir şeylerin ters gittiği altan alta kendini hissettirmeye başlar. Sarah ve James'in ilişkilerindeki kırılma noktalarını anbean izleriz.
Oyun iki sevgili arasındaki ilişkiyi, geçen yılların ve yaşanan kazanın ardından hayata bakışlarında yaşadıkları farklılaşmayı anlatırken, Amerika gibi güvenli bir ülkeden, 3. Dünya ülkelerinde yaşanan kargaşaya bakışı da irdeliyor. .
Oyundaki bir diğer ilişki de arkadaşları olan Editör ve onların yokluğunda tanışıp ilişki yaşamaya başladığı toplantı organizatörü genç sevgilisi arasındadır. Hikayeye dahil olmalarıyla oyunda yeni çatışma alanları açılır. Onların ilişkisi sanki Sarah ve James arasındaki sorunları daha bir görünür hale getirmektedir. Ya da belki de tam tersidir.
Oyun kadın erkek ilişkisi dışında, mesleki çekişmelere de değinerek seyirciye üzerinde düşüneceği yeni alanlar açıyor.
Irmak Bahçeci'nin çevirisini yaptığı Pulitzer ödüllü yazar Donald Marguiles'in çok katmanlı metni, Mehmet Ergen rejisiyle sahneye taşınmış.
Sahnede benim Şehir Tiyatrolarının altın kadrosu olarak gördüğüm oyuncular var. Sarah rolünde hemen hemen tüm oyunlarını izlediğim Sevil Akı var. James rolünü Murat Coşkuner, Editör rolünü Mert Tanık ve genç sevgilisini Pervin Bağdat oynuyor. Hepsi çok başarılı ama Pervin Bağdat genç sevgili rolünde resmen döktürüyor.
Tabi kii ödenekli tiyatronun olmazsa olmazı dekor, ışık, video tasarımı da hem gözümüze hem gönlümüze hitap ediyor. Özellikle cam görüntüsü verilen perdede oynatılan görüntüler anlatımı güçlendiriyor.
(Dekor Tasarımı Barış Dinçel, ışık tasarımı Fatih M. Haroğlu, kostüm tasarımı Ahsen Nur Yaman, video tasarımı Emre Turgaylı)
Sahnedeki oyunu ve oyuncuları büyük bir keyifle izledim. Oyunun ilk gösterimi olmasına rağmen hiç bir aksaklık yaşanmadı. Oyun yeniden izlenecekler listeme girdi bile.
Öylece Durur Zaman / İstanbul Şehir Tiyatroları