İlk defa bir yere yorum yapıyorum.
Dünya Tiyatro Günü’nde izlediğimiz Apsolit oyunu beni derinden etkiledi ve duygularımı sizinle paylaşmak istedim.
Bu ülkede sıradan bir vatandaş olarak onurlu, adil ve güvenli bir yaşam sürmek zaman zaman gerçekten çok zor. Günlük hayatı olağan biçimde yaşamanın bile imkânsızlaştığı bu coğrafyada, doğuştan yetenekli insanların akıl sağlığını koruyabilmesi galiba bir mucize...
Bir yandan toplumda sürekli “öteki” olarak kodlanmak, bir yandan aile içinde kültürel baskılarla büyümek, diğer yandan da maddi imkânsızlıklarla çevrili bir hayatta, içindeki yeteneği hissederek ama yalnızca kendinin ve belki birkaç kişinin farkında olduğu bir dünyada var olmaya çalışmak... Bu nasıl bir yük, nasıl bir mücadele?
Oyununuzda toplumun tüm yüzleriyle karşılaştık: Üstten bakanlar, itiraz edenler, boyun eğenler, çıkar ilişkileri kuranlar, işini layıkıyla yapanlar, despot yöneticiler, mevcudu sorgulamadan kabullenenler... Tüm bu karakterleri sahnede öyle yalın ve güçlü yansıttınız ki, kendimi bir an bile oyunun dışında hissedemedim.
Oyun boyunca güldüm, duygulandım, öfkelendim. Ama içimde en çok yer eden duygu umut oldu.
İsmail’in bir şekilde kendini var edebileceğini, fark edilebileceğini görmek… Sokakta, köyde, opera binasında ya da bambaşka bir yerde—fark etmez—eğer bir İsmail kendini tanımışsa, her yerde mutlu olabilir düşüncesi içimi ısıttı.
Bizi İsmail’le tanıştırdığınız için, hem güçlü kaleminize hem de sahnedeki olağanüstü performansınıza yürekten teşekkür ederim.
Apsolit / Strandom Arthouse