Dennis Kelly’nin kaleminden çıkan bu oyun, çağdaş İngiliz tiyatrosunun en belirgin özelliklerinden biri olan toplumsal eleştiri geleneğini sürdürüyor. Dışarıdaki kirli ve tehlikeli dünyaya rağmen mutlu bir aile hayatı kurmaya çalışan bir çiftin, bir gecede yaşadıkları yıkımı merkeze alıyor. Ahlak, vicdan, sadakat ve iyilik-kötülük kavramları etrafında dönen bu hikâye, insan doğasının karanlık yanlarını sorgulamayı hedefliyor.
Genç oyuncuların emeklerine sağlık; sahneye büyük bir enerji koydukları görülüyor. Ancak konu, gerçeklikten bir hayli uzak ilerliyor. Manipülasyonla kendi çevresini sürekli yönlendirmeye çalışan kadın karakterin, her defasında bunu kabullenen erkek karakterle aynı döngüye girmesi, izleyicide “bu kadar da olmaz” hissi uyandırıyor. Bu tekrar eden yapı, oyunun inandırıcılığını zedeliyor ve seyirciyi içine çekmekte ciddi bir handikap yaratıyor.
Oyunculuk anlamında da gelişime açık yönler mevcut. Belki bu potansiyel, dramatik yapısı daha sağlam bir metin üzerinden çok daha iyi ortaya çıkabilirdi.
Genel olarak düşünsel altyapısı güçlü ancak dramatik derinliği zayıf bir yapım olduğunu söyleyebilirim.
Puanım: 7 / 10
Vanya Dayı, 1890’ların Rusya’sında, Çarlık düzeninin çökmeye başladığı, tarım ve eğitim politikalarının iflas ettiği, yoksulluğun ve umutsuzluğun hâkim olduğu bir dönemi sahneye taşıyor. Çehov, çiftlikte yaşayan bir ailenin küçük ama bir o kadar da anlamlı çatışmalarını anlatarak, dönemin toplumsal panoramasını başarıyla çiziyor.
Yaklaşık 3 saate yakın süren oyunda, yer yer uzayan diyaloglar ve ağır ilerleyen konu nedeniyle dikkat dağılması yaşanabiliyor. Ancak oyunculukların başarısı, ekip uyumu ve sahnede kullanılan farklı enstrümanlar oyunu izlemeye değer kılıyor.
Anlatılmak istenen temanın fazla uzun tutulması ve finalde belirgin bir çıkarım sunulmaması, oyunu bir noktada etkileyicilikten uzaklaştırıyor. Genel olarak, derinlikli metnine rağmen temposu düşük, yer yer bir dizi havası taşıyan bir oyun olduğunu düşünüyorum.
Puanım: 7 / 10
Öksüzler / İstanbul Şehir Tiyatroları