Oyun daha önce görmediğiniz hayatları gösterirken aslında benzer hayatlardan kesitler sunuyor. Hepimize dokunan bir yanı olmakla birlikte üzerine düşünüp belki biraz da farkında olacağımız meselelere değiniyor.
Kabin memurluğu yapmakta olan karakterlerimiz ilk anda kendilerini alışılagelmiş kalıplardan oluşan sıfatlarla tanıtıyor ve aslında bundan nasıl rahatsız oldukları ilk anda tam gözlemlenemese de sonraki sahnelerde rahatlıkla fark ediliyor.
Esra Ruşan’ın hayat verdiği Jane isimli karakter çocukları ve kocasıyla sözde mutlu bir evlilik yaşıyor. İşten ayrılırken direkt eve gidiyor, evini özlediğini söylüyor. Halbuki en eve girdiği ilk 30 saniyeden sonra hayatı en iyi haliyle sıradanlaşan, en kötü haliyle dibe vuran bir kadın görüyoruz. O kadar çok sıkışıp kalmış ki, yaşadığı hayatın fedakarlık etmek üzere kurulduğuna inanan ve kendinden vazgeçmesi gerektiği öğretilen bu hayatı mutluymuş gibi ama mutsuz şekilde yaşamaya mahkum olmuş. Özellikle yanı başındaki arkadaşı tarafından buna maruz kalınca bunun doğru olduğuna inanmış, sonradan farkında olsa da alışkanlıklarından vazgeçemez hale gelmiş.
Gizem Erdem’in canlandırdığı Toni karakteri ise, hayatı en iyi haliyle yaşamak üzere konsantre olmuş ve bu hızda yaşamazsa bir şeylerin eksik kalacağını düşünerek hareket ediyor. Sözümona dolu dizgin ve azade yaşadığı bu hayatın en anlamlı halini bulduğunu düşünmekle beraber yaşadığı tükenişin farkında değil. Birlikte olduğu adamdan yegane istediği yalnızlığını gidermek ve duygusal yoksunluğuna çare olması iken, partnerinin tecavüzüne ve bencilce faydalanmasına maruz kalıyor. Bunun farkında ve defalarca yaşamaya devam ediyor lakin içinde bulunduğu çıkmaz ve zihinsel sıkışma onu uzaklaştıramıyor.
İki yakın arkadaş Jane ve Toni oyunun ilk yarısında birbirlerine arka çıktıkları iddiasıyla ilişkilerinin olumsuzluklarını aslında bilinçli şekilde göz ardı ediyorlar. Oyunun ikinci yarısında aralarındaki çatırdamalar gün yüzüne çıkmaya başlıyor ve kılıçlar çekiliyor. Aslında buradan sonra tartışma ve nihayetinde gerilim artsa da doğru ilişkinin bu şekilde olduğunu görebiliyoruz. İki tarafta açık ifadelerle rahatsız oldukları durumları net ifade ediyorlar. Sona doğru yükselen adrenalin karakterlerin hislerini açık şekilde sergilemelerine ön ayak oluyor. O duyduğumuz haykırma bizi maruz kaldıkları zorluğun içinde nasıl çırpındıklarını gösteriyor. İş hayatına dönünce koyvermiş şekilde devam ettiklerini görüyoruz. Zaten finali de bizi yaşamaya layık görüldüğümüz gösteren oyunda ve aslında yaşamamız gereken önyargısız hayatları sorgulatmaya bırakıyor.
İki kadın da aslında zorbalık ve yalnızlıkla baş etmeye çalışıyor. Jane her ne kadar bir aileye sahip olsa da kendine ait bir hayatı kalmadığı için sıkışmış durumda, bu yaşama kendini mecbur etmesi bize üzerine düşüneceğimiz güzel bir muhakeme alanı tanıyor. Toni ise çırpındığı ve çıkış yolu aradığı bir hayata sahip, kendisini yetersiz görüyor. Bu hayatın içinde var olmak üzere gerekli olan sadece kendimiziz, bunun farkına varıp ilerleyebilmek gerekiyor. Bu manada yarattığı farkındalığı önemli buluyorum.
Gizem Erdem ve Esra Ruşan’ın sahnede duruşunu nitelikli buluyorum, iyi metin ve rejinin güveniyle hareket etmek bir yana üstüne koyarak performans sergiliyorlar. Oyuncular özelinde en çok dikkatimi çeken tamamıyla planlı bir sahneleme var, ikisi de hangi sahnede ne göstermesi gerekiyorsa bunu bilinçli bir şekilde yapıyor. Dekorundan metine kadar tümüyle iyi bir oyun olduğu aşikar, burada rollerine çok özenmeyip üstünkörü oynasalar dahi vasatın üstü bir performans zaten görürdük, bu saklanmayı hiç görmedik, oyuncuları cesareti için kutlarım. Üstünde durmak istediğim diğer kısım, iki oyuncu da birbirleriyle duygusal anlamda da uyum içinde hareket ediyor. Bu taraftan bakınca Gonca Küçükardalı rejisine hayranlık duydum. Kuvvetli metni görsel anlamda sahneye güzel taşımış, zira benim gözümde farklı mekanların olduğu anlar doğrudan canlandı. Eğreti bir sunum görmedim. İzlediğiniz en iyi oyun olur mu bilmem ama en iyilerden olacağına ve memnun edeceğine eminim.
“Yazı oyunun içeriği hakkında detay veriyor. Bunu dikkate alarak okumaya devam etmenizi öneririm.”
Oyunda ilk sahnede çocukları görüyoruz. İkisi arasında eğlenceli diyaloglar ve çocuk oyunları sürerken bir yandan da dışarıda babası ve annesinin gizli kapaklı konuşmaları olduğunu ifade ediyorlar. Kardeşlerden küçük olan bu durumdan etkilenmiş görünmekle beraber durumu istemsizce kabullenmeye çalışıyor, çoğu kez olumlu tarafından bakıyor. Yaşanan olumsuz durumların o an için farkında değil, sürekli oyun oynamaya meylediyor. Annesi ile babasının arasında süregelen sürtüşmenin devamında anne odaya girdiğinde çocuklarına babalarının başka bir kadınla gittiğinin haberini veriyor. Bunu söylediğinde çocuklardan ufak olan neredeyse mutlu zira köşkte yaşayacaklarını söylüyor. Kendini buna hazırlamış ve havuza girmenin hayalini kuruyor. Abisinin kendisine yardımcı olmak istediği, arka çıktığı anlar var. O aslında babasını epey özlemiş vaziyette, bunu da babasına ait sakladığı kazaktan anlıyoruz. Bununla beraber hırçınlaştığı bir an var, ailesini bir arada görmeyi istediğini anladığımız o an duyguların dışa yansımasıydı ve güzel bir sahneydi. Bu noktada iki çocuk da babaya özlem duyuyor. Anne tekrar odaya geldiğinde elinde hediye kutusu var ve onu kocasının birlikte olduğu kadına hediye etmek istiyor. Çocuklarla birlikte gönderecek, çocuklar bunun güzel bir şey olduğunu seziyor ve annelerinin bu yaptıklarını destekliyor. Hatta küçük bir not da yazıp iliştiriyorlar. Anne bu aşamada güçlü kadını oynamaya başlıyor. Çocuklarına olan sevgisini baskın bir edayla söylüyor fakat biz ondan çoktan şüphe ediyoruz. Zaten sonda da kadının gittiğini söylüyor. Çocuklarına verdiği içecekler onların hayattan kopmasına sebep oluyor ama anne yine ısrarla sevgisini dile getiyor. Çocuklarını o kadar çok seviyor ki kocasıyla dahi paylaşmak istemiyor, bu kıskançlık başına dert oluyor. Burada kilit nokta karakterimiz bencil mi, tutkulu mu yoksa egolu mu? Bunların cevabı bizde. Bana kalırsa sadece kör bir bencillikten bahsedemeyiz, özgüveni sarsılsın istemiyor, bununla beraber bağırarak varlığını gösteriyor. Kendi canını yakacak kadar kendine güveniyor, vazgeçilmesini hata görüyor.
İntikam duygusuna ise ayrıca değinmek gerekir. O kadar güçlü ve şeffaf bir his ki net olarak ifade edilebiliyor. Diğer duygular gibi belirsiz ifade edilebilen bir his değil. Söz konusu intikam ise insanlar sınır tanımaz hale gelebiliyor. Göz ardı edilmemesi gereken ender duygulardan olabilir. Bu duyguyu aşmak yerine büyütürsek kocaman bir dağ olup çevremizdeki herkesi yok edebiliriz, elbette sevdiklerimiz de dahil.
Anne karakterinin göz alıcı kolye ve bileklik takması kendisini ön planda tutmayı seven kişi imajı veriyor, diğer kolundaki dijital saat ise Medea’nın modern zamanlarda gezindiğini gördüğümüz bir materyal belki de.
Annenin temsil ettiği Medea’yı daha dingin görmekle beraber karakter bu yaklaşımını medeni gösteriyor. En azından modern dünyaya ayak uydurabildiği gözlemleniyor. Çocuklar ekseninde dönen ve onların gözünden hikaye anlatıcılığı yapan metin aslında doğru ya da yanlış olanı göstermek gibi keskin sonuçlardan ziyade duyguları sergiliyor. Çocukların ön plana çıkan saflığı ve eğlenceli dünyası ile yetişkinlerin bir o kadar ciddi ve planlı anları çakışıyor. Yaşanan tüm olumsuz anların farkında olan çocuklar yine de yaşadıkları andan keyif almaktan uzaklaşmıyor. Annelerinin örtbasıyla beraber hislerin kıstırıldığı bir akış var. Oyundaki performanslar dikkat çekici, oyuncular arasındaki enerji keyif verici. Bu oyuna gidip kendinize bir güzellik yapabilirsiniz.
Yeter / Craft