Yaşlanmaya başladığımı hissettiğim bir oyun oldu. :) Çünkü oyun sonunda ben -çok istisnai yaptığım bir eylem olarak- alkışlamamayı tercih ettim. Fakat ağırlıklı gençlerden oluşan salonun çoğu ayakta alkışladı.
Oyun en başta metinden kaybediyor. Romanın yazarı Susan Hill. Çeviren ise Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu. Peki uyarlayan kim? Belirsiz. Çeviren aynı zamanda tiyatroya uyarlamış mı? Yoksa yönetmen mi kendince uyarlamaya çalışmış? Bilmiyoruz... Neden bunun üzerinde duruyorum? Çünkü ortada tiyatroya uyarlanmış bir metin göremedim. Oyunun yarısında birleştirmekte zorlandığımız parça kopuk sahneler izlerken, en az yarısında ise aslında romanı dümdük okuyoruz. Bizim için oyuncular okuyorlar yani. Böyle uyarlama olmaz! Böyle tiyatro olmaz! Bize neler olduğunu romandan okuyarak anlatmayın, bize oynayarak gösterin.
Evet, uyarlama sıkıntısı nedeniyle ortaya iyi bir oyun çıkma olasılığı zaten baştan kalmamış. Yine de iyi bir reji ve iyi oyunculuklar ile daha keyifli bir seyirlik haline dönüşebilirdi. Ama reji ve oyunculuklar da müsamere seviyesinde kalınca, maalesef sonuç: Sıkıldığım, bitsin istediğim bir işkence! Ama bitmiyor. Çünkü romanı bol bol okuyorlar. Uzadıkça uzuyor!
Metindeki diğer bir önemli sıkıntı ise bir tiyatro oyunculuğu dersi ile bir korku hikayesini birleştirmiş olması. Ne alaka? Neden? Ana konu ile hiç ilgisi olmayan tiyatro oyunculuğu dersi kısmı çok daha az seviyede tutulsaydı oyun bu kadar kopuk, bu kadar havada kalmazdı belki.
"Korku" kısmını irdelersek: "Ben korkmadım" yazanlar olmuş. Oyun bir korku oyunu değil ki zaten. Ya böyle olmayı amaçlamamış, ya da amaçladıysa bile becerememiş. Oyun bir korku hikayesinden bahseden bir oyun ama bir korku oyunu değil. Korku hikayesi kısmından sadece bahsediyor, onu yaşatmayı amaçlamıyor veya beceremiyor. Ve maalesef küçük şaklabanlıklar seviyesindeki espri denemeleri de bir ucubeye dönüştürmüş. Komiklikler, dram ve korku güzel bir şekilde harmanlanmış mı? Hayır, ucube olmuş.
Devlet Tiyatroları'na giden vergilerimize yazık!
“Uluslar arası kadın oyun yazarları festivali” kapsamında AKM’ye konuk olan oyun, konusundan ya da oyunculuklarından ziyade prodüksiyonuyla öne çıkıyor. Ancak bu, bir oyunu başarılı kategorisine sokmamız için maalesef geçer ve yeter bir kural elbette değil. Öncelikle bunun bir romandan uyarlama olduğu gerçeği maalesef oyunda hayat bulamamış zira oyunun tiyatroya iyi uyarlanamadığını hissettim. Konunun içine bir türlü giremedim her şey çok karmaşık geldi. Zaten künyede de sadece çevirmen adı geçiyor, ki o da romanı çevirmiş olmalı öyle ya, oysa bu oyunu birileri uyarlamasa sahneye koyamazdı ve isimlerinin hiç yazmaması oldukça tuhafıma gitti. Oyunda kullanılan ses efekti düzeyinin aşırıya kaçması ne yazık ki seyirciyi son derece rahatsız edici boyuttaydı. Türk tiyatro tarihi boyunca ülkemizde sahnelenmiş konu itibariyle merkezine korku-gerilim türünü alan bir oyuna da açıkçası pek rastlamamıştım. (Maeterlinck klasiklerinden “Çağrılmadan Gelen” belki hafiften bu kategoriye girebilir ama o da hafiften). Oyuncuların, dekorun, tekniğin ve tüm ekibin emeğine saygım elbette sonsuz ancak şahsi görüşüm şudur ki; bu oyunun uyarlamasında sıkıntılar olduğunu düşünüyorum.
Siyahlı Kadın (Bir Hayalet Oyunu) / Ankara Devlet Tiyatrosu