Ayaklarım tam eşiğin üstünde. Eski ile yeninin bağlandığı o kısacık köprü. Eskiden yeniye geçiş; bu bir çizgisel değil. Daha ziyade ''Yaşam/Ölüm/Yaşam'' döngüsünde bir önceki çemberi aşarak ilerleyen sarmal; tam o, bittiği ve başladığı noktanın aynı olduğu yerdeyim. Uzaktan bakışla nokta gibi duran, benden bakışla ömrümün belki yarısını kaplayacak.
İçeride ne var ise dışarıda o. O halde, hepimiz o eşiğin tam üzerinde miyiz?
Ölmek ile doğmanın rast geldiği-üst üste, karşılaştığı- göz göze, kıvılcımın çaktığı o an; o kısacık, bilmem kaç on yıl ya da kırk dakika süren.
Radikal bir aktivizm, yeni tanımlar ekle-eskiyi de taşıyor içinde fakat aşarak. ''Belki altı üstünden daha iyi..''. Bakışımda, durduğum noktada (perspektif ya da kaldıracın dengesindeki değişim-ve hepsi illa ki dengeye) ciddi bir kıpırdanış. Kökten bir değişim için eyleme halimde- eyleme hallerimiz? Dışarıdan belirlenmişe, olması gerene, hızlıya hep daha hızlıya, çok hep daha çok, o biçimlere girmek için kırdığım dallarım, dağın ucuna dikilmiş gözümle kaçırdığım adımlarım, eşlikçilerim, havanın tadı, taşın hikayesi; hep dışarı doğru, hep dışarının bakışı; isimler, tanımlar, zirvedeki hedefler-den ziyade ya da en azından bunun kadar içeriden dışarıya? Nerede benim sesim, içimdeki akış nereye yönlendiriyor filizlerimi, bu sarmaşık nasıl bir bahçeye dönüşmeye niyetli ve bütün bu süreç an ve an nelere gebe, neler anlatıyor bize; içeriden, yavaş ya da kendi ritminde; şefkatli, uyanık, sadık kendi gerçeğine.
Hiçbir şey yoksa: Altı en az üstü kadar; hayati bir varlığı var ve çıkar artık onu zincirlediğin yeraltı karanlıklarından. O ipin üzerinde yürüyeceksen eğer (hayat tam da bu ip cambazlığı gibi geliyor) iki kanadına da tutunacaksın. Bu oyun koparılıp atılmış olan o kanatlardan biri için (karanlıkta kaldım dediğim, beni kuyunun dibine gerisin geri düşüren ipin üzerinde her yürüme girişimim)
büyücü şifacının, tılsım dolu heybesinin aralanan ağzıdır.
Bir büyükanne-büyükbaba nasıl heybesinde biriktirdiği tohumları dualarla avucundan, yere yakın uçan kırlangıçlar ve deliklerinde saklanan yılanların (her ikisinin de) eşliğinde toprağa serperse, o biçim.
Ben- içindeydim. Onunla nefes aldım, heyecanlandım, daraldım, kırıldım; kırılınca gözlerim doldu, korktum, karıştım, terledim, nefes nefese kaldım, sakinleştim, rahatladım; yükseldim ve boşaldım; sıkıştım ve çatladım; açıldım ve döllendim. Karanfilin soluğu elimde.
Devasa bir çemberde el ele insanlarla, kalbin tek davulun vuruşuyla, nefesin üfleyişiyle sesin aynı yerde; bağıra çağıra terleye ağlaya kahkahalarla, çemberdeki herkesin baktığı o noktada bir olmasıyla; ayaklarının yeri sallamasıyla.
Döne döne dans ettikten sonra, akıp kendi yatağında, tekrar ve tekrar denize.
Fakat nedir söylediği?
Anlattığı?
Gösterdiği?
Ah yaşattığı, evet evet yaşattığı.
Aç perdeyi. Gir içeri.
GONG / Gong Sahne