Zek’in audition’ını izlemek ve ona destek olmak için hep beraber toplandık. Bizi kocaman, neşe dolu enerjisiyle kapıda karşıladı, üstüne üstlük bir de kahve ikram etti. Biraz kalabalık olduğumuz için kendisine kahve kalmadı. 🥲
Konservatuar mezunu olmadan, “hayatta kalmak için rol yapmayı öğrenen” Zek, babasına borcunu ödediğini anlatan bir audition için hazırlık yapıyor. Telefon kamerası, ring light’ı ve çok şık takım elbisesiyle Mehmet rolüne giriyor. Hikâye biraz da audition’ın içinde başlıyor. Mehmet rolüne giren Zek’in babasıyla olan problemli ilişkisini temel alan hikâye; Zek’in doğum esnasında hayatını kaybeden annesine, Zek’e annelik yapmaya çalışan ablasına ve arasının hiçbir zaman iyi olamadığı abisi ve hayatını etkileyen birkaç arkadaşa kadar derinlere iniyor. Konu konuyu açtıkça neşeli, canlı kişiliğinin altında yatan trajediyi ve yaşadıklarını anlatıyor bizlere Zek.
Zek’in hikayesinde geçen bir cümle -paylaşacak kimsen yoksa başarı neye yarar? - üzerine yol boyu düşündürdü beni. Zek, biraz da yalnız ve sevilmediğini hissederek büyümüş ve bunun öfkesini, hırsını, iç hesaplamasını atamıyor üzerinden. Bu yüzden neşesi kadar nefreti de büyük.
Unutma ki, sen çok iyi bir oyuncusun Zek ve doğum günün kutlu olsun! 🎂 Bilseydim çokonat alıp gelirdim 🥲
Oyun, Gaye Küçük ve Mehmet Küçük tarafından yazılıyor ve Zek’i Mehmet Küçük canlandırıyor. Metnin iç örgüsü ve olayların anlatım sırası oyunu çok akıcı kılmış ve çok başarılı bir şekilde sahneye aktarılmış. Bir audition çekimi metninden, Zek’in tüm geçmişine bağlanmak fikri çok güzel kurgulanmış.
Zek, hislerini yoğun yaşayan duygusal bir karakter ve oyun içerisindeki duygu geçişlerini çok başarılı canlandırıyor Mehmet Küçük.
Melih Salgır’ın yönettiği Gözbağcı’yı artık bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Ben Zek’i de izledikten sonra kendisinin bundan sonraki işlerini kaçırmayacağıma kanaat getirdim. Bir yönetmen olarak seyirciyi oyuna çekmeyi ve oyunda tutmayı çok iyi bilen birisi.
Sezon içerisinde kaçırılmaması gereken oyunlardan birisi olmuş Ben Zek.
Ekibin emeğine ve enerjisine sağlık; yolu açık, alkışı ve seyircisi bol olsun! 👏🏻💐
Bu sezon izlenmesi gereken oyunlar listesinde mutlaka olmalı.
“Ben Zek”, sahneye adım attığı ilk andan itibaren izleyiciyi nefes almaya bile fırsat bırakmayan bir tempoya davet ediyor. Mehmet Küçük’ün performansı ise bu temponun tam kalbinde duruyor. Oyunun başından sonuna kadar öyle yoğun bir efor sarf ediyor ki, tam “tamam, artık duygu zirveye ulaştı” dediğiniz anda sizi bambaşka bir katmana taşıyor. Bu geçişleri bu kadar pürüzsüz ve etkili kılmak gerçekten ustalık işi.
Metin, kendi içinde güçlü nirengi noktaları barındıran, iyi tasarlanmış bir ritme sahip. Bu ritim sayesinde oyunun enerjisi hiç düşmüyor, aksine sahneler ilerledikçe yükselerek genişliyor.
Geçen sezon büyük beğeni toplayan “Gözbağcı”nın yönetmeni Melih Salgır’ın imzası yine çok net hissediliyor. Sahneleme tercihleri, oyuncu rejisi ve anlatının psikolojik derinliğine yaklaşımı, takdiri fazlasıyla hak ediyor. Salgır, bu oyunla başarısını “tesadüf değil, istikrar” seviyesine taşıyor.
Genel olarak, “Ben Zek” hem sahne performansı hem metni hem de yönetimiyle sezonun en dikkat çekici işlerinden biri.
Alkışınız bol olsun.
Emeğinize sağlık.
Not: Oyun öncesi ikram edilen kahveden Zek’e ayırmayı unutmayın, yoksa gönlü kalabilir :))
Çok sevdiğim bir oyun oldu. Tek kişilik oyunların zorlukları malum. Metin, oyunculuk ve reji bir bütün olmazsa izlenmesi çok zor oluyor. Ben Zek bu bütünlüğü sağlamış bir oyun. Hikaye çok içimizden ve hiç sıkmadan oyunun sonuna kadar bizi tutuyor. Rejisel anlamda buluşları da çok sevdim. Hikaye sıkıntısı çektiğimiz, yerli yazarların az olduğu bir dönemde izlenmesini ve desteklenmesini isterim. İzleyin çok seveceksiniz ve pişman olmayacaksınız derim. Yolu açık olsun, seyircisini bulsun.
Ben Zek / Ve Sahne