İBB Şehir Tiyatroları’nın klasik veya yabancı metinleri seyirciyle buluşturmasının yanında genç yazarlara alan açması ve sezon içindeki repertuvarında onlara yer verme çabasını takdirle karşılıyorum. Bu kapsamda bu yılki 39. Genç Günler’de “iç yapım” olarak oynanan ve Yağmur Topçu’nun yazdığı “Gölge” de sezon içinde bizlerle buluşturarak bu genç ekibin enerjisine ortak etti.
Oyunculuk eğitimi alan bir genç kadının yazdığı yeni oyununun üretim sürecindeki durumunu tüm çıplaklığıyla sahneye taşıyan Gölge, “yaratıcı tıkanıklık” etrafında şekillenen buhran haline odaklanıyor. Bunu yaparken temel felsefesini analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’un “gölge arketipi”ne dayandıran metin, iç gerçeklik ve dış gerçeklik arasındaki hassas çizgi üzerinde ilerliyor. Jung’a göre toplumun ya da bireyin kabul etmediği, bastırdığı taraflarını temsil eden gölgeyi anlatım içinde çoğu kişiyi ters köşe yapacak şekilde dahil eden metin, bu yönüyle son derece akıllıca tasarlanmış. Bilinç dışının derinliklerinin bir simgesi olarak nitelendirebileceğimiz gölge, oyunda kendisini bastırılmaya çalışılan bir unsur olarak yansıtıyor. Gölge yanın zihne ektiği düşüncelerin toplamı ise karakterin “mükemmellik” algısının ayarlarıyla oynayıp gerçekliğiyle arasında duvarlar çekiyor. Bu noktada oyunun son anlarındaki rüya/hayal alemini andıran bölüm hiç kuşkusuz metnin vurucu yanlarından biri olarak zihne kazanıyor.
Bunun yanında metnin yoğun diyaloglarla örülü yapısı, tek perde 45 dakikalık süresi içinde nispeten daha yumuşak kalan ve oyunun çoğunluğuna hükmeden yapısıyla potansiyelini tam olarak yansıtmasının önüne geçiyor. Bu noktada metin 75-80 dakikaları bulacak uzunlukta olsa belki de konunun daha derinlemesine anlatıldığı ve karakterin de yaşadığı çatışmaları daha sert haliyle izleyebilirdik. Buna karşın Yağmur Topçu’nun umut veren kaleminden çıkan metin, kendisinin ilerleyen süreçteki işlerini takip etmek için bir merak unsuru uyandırmıyor da değil. “Bir insanın düşünceleri davranışlarını ne kadar etkileyebilir?” ve “İç sesimiz olmadan yaşayabilir miydik?” gibi soruları sordurarak içimizdeki sesle olan bağımızı sorgulatan oyun, bu yönüyle herkesin kendinden bir şeyler bulacağı sekanslara sahip. Sade dekor tasarımını baskın bir ışık tasarımıyla destekleyen ve ritim konusunda sıkıntısı olmayan Gölge, üzerine düşündüren ve sorgulatan bir ilk oyun. Ekibin yolu açık ve aydınlık olsun.
Genc bir yazarin isini seyretmek guzeldi ama erkek yazarlar tarafindan sikca somurulen nevrotik kadin temasini, genc bir kadin yazarda da gormek beni biraz uzdu. Erkegin is sesini de dinlemeyi isterdim oyunda. Sadece kadinin ic sesi, surekli paranoyak ve kendini suclayici olarak verilince pek sevemedim ben bu oyunu. Ana fikir, sahneye konusu ve oyunculuklar tatmin ediciydi ancak nevrotik kadin arketipi sebebi ile ortalama bir oyun olarak kaldi benim icin. Kadin yazarlardan biraz da nevrotik erkek oyunlari bekliyorum ben artik.
Ağrı Dağı Efsanesi / İstanbul Şehir Tiyatroları