Kitapta, filmde, belgeselde sevdiğim bir konu bu seri (veya değil) katillik müessesesi. Öte yandan tiyatro sahnesi üzerinde işlenmesinin çok zor olduğunu düşündüğüm bir konu. Başarılı bir örnekte, oyun sizi kendisinden koparmaz, o canlı etkileşimde kasılır, gerilirsiniz. Kötü bir uygulamada ise işin ucuz bir komediye dönmesi kaçınılmazdır. Sahne, her ne kadar zaman içinde teknoloji gelişse de, sinemanın teknik imkanlarını sunmuyor malum. Gelelim oyuna:
Oyunu, ilki prömiyer olmak üzere iki kez izledim. Prömiyerlerde ekibin yaşadığı heyecan bana da geçer, finalde her bir emek sahibinin alkışa çıkmasını çok severim. Ancak bilirim oyunların zamanla demlenip oturduğunu.
Alan Kadıköy'ün çok amaçlı sahnesi tiyatro için farklı alternatifler sunabiliyor. Ancak hiçbiri klasik İtalyan sahne düzeninde değil. Bu da şu demek, seyirci önünde kocaman bir alan var. Bugüne dek orada izlediğim oyunlarda hiç bu denli geniş bir dekor ve kullanım alanı tercih edilen oyun izlememiştim. (Fringe Festivali'ndeki bazı dans içerikli çalışmalar hariç)
Sahne; sağ taraf (kısaca) polis merkezi, sol taraf ise katilin evi olacak şekilde ikiye bölünmüş. Işık tasarımın da etkisi ile görsel açıdan güzel bir kontrast sağlanmış. İlk izlediğimde, bu iki alan arasında geçiş seyyar bir kapı ile sağlanıyordu. Son izlediğimde, dekor uygulamaya yapılan dokunuşlar ile, bu kapı mobilizasyonundan vazgeçilmiş ki bence gayet isabetli olmuş.
Fonda, oyun içinde kullanılan kameranın yansıtıldığı bir perde var. Bu kamera esprisini seviyorum, izlerken hem film algısı yaratıp oyuna derinlik katıyor, hem oyun içinde oyun izler gibi oluyoruz hem de oyuncunun yüzüne daha da hakim olmamızı sağlıyor.
Oyun polis merkezinde açılıyor. Cerrah kod adlı seri katil, delil yetersizliği sebebiyle, bu işin takibinden sorumlu polis birimi tarafından yakalanamamaktadır. Bizim hikayede tanık olduğumuz kısım, yetkili birimin son hamlesi ve sonuç. Hikayeye dair detay bir anlatıma girmeyeceğim elbette çünkü sürprizli bir akışı var ve bunun bozulmaması gerek. Tam, "tamam, böyledir" dediğiniz anda "öyle olmadığı"nı görüyorsunuz. Bu durum da haliyle sizi hep tetikte tutuyor ki benim öncelikli sevdiğim kısım bu oldu.
Kostüm tasarımı önemli. Bu kısımda özellikle çok beğendiğim maske çalışması ile beraber rolünden, söylemine, tonlamalardan beden hareketlerine kadar bir bütün dahilinde düşününce, afişte de tercih edilen, Cemal Hünal'ın jilet görüntüsü ile Bernard'ın (Furkan Kalabalık) Beastie Boys'un Sabotage klibinden çıkmış gibi duran. gözlükten bıyığa, kazağa ve hepsini tamamlayan "nerd" tavrına uyan görüntüsü çok iyi.
Gelelim oyunculuklara. Reji iyi bile olsa, oyuncu performansları tatmin etmeyince sonuç iyi olamıyor. Deniz Atam bu noktada şanslı; birbiriyle uyumlu dört oyuncu ile çalışmış. İlk kez izlediğim Buket Çelik'in (iyi manada) sahne heyecanını sevdim, bana coşku hali olarak yansıdı. Cemal Hünal'ın insanda tedirgin hisler yaratan karakter yorumlamasından makul boyuta geçiş hali; Furkan Kalabalık'ın sinir bozacak denli sakin Bernard yorumu etkileyici. Çok uzun zaman önce sahnede müzisyen kimliği ile estirdiği rüzgarlara tanık olduğum Renan Bilek oyuncu kimliği ile de "tam sahne kişisi" dedirtmeye devam etmekte..
Diyaloglar arasındaki "serin ve dinlendirici" espriler dozunda. İlk izlediğimde, oyunun birinci perde final sahnesinin duygusu bana geçmemişti. Görüyorum ki, oynadıkça her şey daha da yerli yerine oturmuş. Polisiye roman klasikleri ve onların dizi/sinemaya aktarılan örneklerinde, bana hoş gelen görece sakin bir yapı, klişe bir tat vardır. Oyundan o tadı aldım. İzleyicide oluşan merak duygusunu son ana kadar taşıyan oyunda emeği geçenleri kutlarım. Yolları açık, alkışları bol, oyunları uzun soluklu olsun.
Oyunun öncesinde oyun metnini okuduğum için benim açımdan nasıl sahnelendiği, metinde yazanların ne kadarını görebileceğim merak konusuydu doğrusu.
Oyun metni 80'lerde geçiyor. Oyundaki kostüm seçimleri de tam da bu yılları anımsatacak şekilde özenle seçildiği çok aşikar, özellikle Bernard için.
Konusunun detayına girmeden yazarsam daha iyi olacak, burada okuyanların heyecanını kaybetmek istemem.
Oyun gereği 2 farklı sahnede geçmesi gereken bölümleri, tek sahne üzerinde çok amaçlı kullanıma sahip denebilecek bir kapı sayesinde bölerek ve ışık kullanımıyla sağlamışlar. Oldukça yaratıcı olmuş bence. Ve sahne geçişlerinde kullanılan müzik, bana mini bir polisiye dizi izliyormuşum gibi hissettirdi.
Renan Bilek'in ismini görür görmez biletimi almıştım, kendisinin oyunculuğuna güvenim sonsuzdu, nitekim de güvenim boşa çıkmadı. Cemal Hünal ise rolünü inanılmaz başarılı bir performans ile sergiledi. Adeta sinematografik anlara şahit olduk kendisinin sahnelerinde. Buket Çelik ve Furkan Kalabalık'ı ilk kez izliyorum. Hiç tanımadığım oyuncuları izlerken itiraf etmeliyim ki biraz tedirgin oluyorum en başında. Seslerini ve sahne kullanımlarını hiç bilmediğim için yapmacıklık hisseder miyim diye ufak bir korku oluyor içimde. Ancak iki oyuncu da asla böyle bir şey hissetmedim. Buket Çelik'in sahnede gerim gerim gerildiği anlarda ben de onunla birlikte gerildim diyebilirim. Furkan Kalabalık'ı rolü gereği soğuk ve donuk bir karakteri canlandırması gerekiyordu, aynen böyle bir Bernard karakteri izledik sahnede.
Bu oyundaki teknoloji kullanımını çok sevdim. Oyunda dair sürprizleri ve sahnelenmesi bozulmasın diye çok fazla da anlatmak istemiyorum. Ancak kameranın yansıtılması, telefon konuşmalarını dinleyişimiz bence seyirciyi etkileyen konulardan.
Deniz Atam çok güzel bir ekiple, çok güzel bir iş çıkarmış. Kafamda canlandırdıklarımı sahne üzerinde görmek benim için çok keyifli oldu.
Sahnelendikçe çok çok daha güzelleşeceğine emin olduğum bu oyun için tüm ekibin emeğine sağlık, bol alkışları ve seyircileri olsun!
Oyunu çok beğendim.
Işıklandırma ve sahne dekoru ile oyuncu kostümleri de gayet başarılıydı.
Tabi her aşamada bir oyun ortaya çıkaran yönetmen ve ekibi de kutlamak gerek.
Sanırım ilk oyun heyecanı olsa gerek, ben ilk 15-20 dakika kısık sesli diyalogları duymakta zorlandım. Sanırım sahne akustiği ile de ilgili olabilir ama sonrası harika bir tonlama ile oyunun devam edebilmesi iyiydi. Oyuncular da bu ses durumunu fark ettiler ve ona göre de daha dikkatli seslendirme yaptılar sanırım.
Usta oyuncular Cemal Hünal ve Renan Bilek yine oyunculuklarını gösterdiler. Ben şahsen Furkan Kalabalık ve Buket Çelik ikilisinin heyecanlarını nasıl gidereceklerini merak ediyordum. Gayet başarılı, kendinden emin, rollerinin hakkını vererek başarılı oldular bana göre. Tebrikler... Sonuçta iki genç oyuncunun da bildiğim kadarıyla tecrübeli oyuncularla ilk tiyatro sahnesi deneyimleri ve bunu göz önüne aldığımda da, kesinlikle bu işi başarmışlar demeliyim. Bir dizi, film, sinema olsa, tekrar tekrar aynı sahneyi çekerek eksiklik giderilebilir belki, ama canlı bir performansta bu derece özgüvenli ve uyumlu olmaları benim açımdan da daha değerliydi.
Daha da iyi olacaklarını gördüm.
Başarılar diliyorum ve tüm emeği geçenleri de tebrik ediyorum.
Ölüm Öpücüğü / Deniz Atam Project / D.A.P