Bu düşüncelerin ve hislerin tabi ki karşılıklı bir ortamda paylaşılması beni de mutlu ederdi. Keşke mümkün olsa. Belki bir gün olur. Sevgiler.
Biraz geç yazabildim.
Selamlar. Bu yorum sizi üzdüyse üzgünüm. Niyetim bu değildi. Tiyatro benim için de çok önemli. Her oyun büyük bir emek sonucu çıkıyordur elbette. Ve bu emeğe saygım kesinlikle sonsuz. Fakat büyük bir tiyatro yazarı olması, iyi bir uyarlama ya da her oyununun iyi olduğu anlamını çıkaramıyorum maalesef. Bazen iyi oyunlardan, iyi olmayan uyarlamalarda çıkabiliyor. Oyun içerisinde ki dinamikler, izleyiciye aktarmak istedikleri çok düz ve isteksiz bir anlatıma sahipti. Finalde ki anne karakteri sekansı, çok bağlamsız ve anlamsız buldum. Diyaloglar genel olarak çok zayıf ve etkisizdi sanırım. Hikayedeki karakterlerin değişim çabasını yapay ve gerçeklikten uzak buldum. Gözlemlediğim ve hatırladıklarım bunlar. Bir izleyici olarak yorumum size sert ve anlamsız gelebilir. Bu işi yapan sizsiniz sonuçta. Sadece zamanımı ayırdığım bir oyuna naçizane yorumumdur. İyi günler diliyorum. Sevgiler.
Tekrar merhaba. Yanıtınız için çok teşekkür ederim. Daha önce de belirttiğim gibi seyircilerimizin hisleri, fikirleri kıymetli o nedenle, üzülmek ya da kırılmak gibi bir tutumum yok, olamaz da.
Benim endişem, tiyatro gibi kadim bir sanatın ‘televizyon dizisi’ misali argümansız, temelsiz, hoyratça çiğnenmesi, bu endişem sadece kendi üretimlerim için değil, tüm meslektaşlarımın üretimleri için de geçerli.
Şimdiki yanıtınız örneğin, bizlerin de kendi üretimlerimiz üzerine düşünmemizi sağlayacak özende ve ayrıntıda. İzlediğimiz oyunun ardından biraz zaman ayırıp fuayede birlikte hislerimizi paylaşsak, bu büyülü ortaklıktan bir fayda yaratabilsek ne güzel olur halbuki…
Bu sert iklimde tiyatro ile birbirine tutunup umut devşiren sanatçılarla ‘gerçek’ tiyatro severler için bir farkındalık ve tartışma alanı yaratmak için yazıyorum uzunca bunları, sadece şahsınıza karşı bir tavır değil.
Nezaketi çokça yitirdiğimiz bu zamanların sanata uzak kalmasını temenni ederim. Sevgiler!
Oyuncuların her birinin muhteşem performanslarla parladığı ve bir an bile teklemeyen bir oyun. Mert Öner oyunun özünü çok başarılı bir biçimde ortaya çıkaran bir rejiye imza atmış. İlerleyen dönemde hiç kuşkusuz sezonun en beğenilen işlerinden biri olur.
Daha önce İBB Şehir Tiyatroları'nda "Vahşi Batı" adıyla izlediğim Sam Shepard'ın "True West" oyununu bu akşam Mert Öner rejisi ile, yeni bir oluşum olan Art 12 yapımı olarak "CIRCIR BÖCEKLERİ İTLER VE BİZ" ismiyle izledim.
Oyunun görünen anlamı, karakter ve yaşamsal pratik olarak birbirine zıt, bir noktada birbirine yabancı iki kardeşin (orijinal metinde Austin ve Lee) yaşananlar neticesinde birbirine dönüşmesi , rol değişimi üzerine kurulu olsa da, yazarın, oyunu yazdığı dönemin muhalif tutumunca, "Amerikan Rüyası" olarak adlandırılan balonu patlatma amacı olduğunu biliyoruz. Öte yandan eserde, sahne üzerinde görülmeyen ancak iki kardeşin üzerinde travmatik etkiye sahip ve nihai durumda çocukların O'na dönüştüğü bir baba figürü var. Tam da burada iş aileye, bu eser özelinde parçalanmış aileye geliyor.
Zıtlıkların yaşanılan yerden, eğitime, yapılan işten yaşamda tutunma mücadele yöntemlerine kadar başarıyla sergilendiği, çok yönlü okumayı hak eden bu eserin Mert Öner tarafından nasıl sahneleneceğini inanın çok merak ediyordum. DOT yıllarından beri takibimde olan Mert Öner bana göre ilk farkı oyunu tek perdeye indirgeyerek yaptı. Bir diğer fark oyunda, belli bir coğrafyanın vurgulanmaması, karakter isimlerinin anılmaması gibi unsurlarda saklı. Bu da benim nazarımda, kentli yalnız insan, doğaya dönüş ideali, dijitalleşme ile artan küreselleşme hızı ve tüm bunların güncellediği ve/veya dönüştürdüğü bireysel, ailesel, toplumsal yaşamlar gibi hepimizin parçası olduğu ya da özellikle sanat yapanları ilgilendiren "tüccarlaş(tırıl)an sanatçı", sanat endüstrisi (burada karşımıza yapımcı karakteri çıkıyor) gibi konulara daha global bir bakışı sağlamış. Bu bakış kendini yalın dekorda da gösteriyor. Oyun ilerlerken, kapana kısılmayı vurgularcasına daraltılan sahne alanı, oyuna etkili girişi sağlayan, aynı havayı finalde de yapan, arada da gördüğümüz perde/ışık/gölge uygulaması sevdiğim unsurlar oldu. Yine ışıkla vurgulanan, bize "anahtar kelime" mantığında iki tekrar sunulan kısımlar hoştu.
Prömiyer kaynaklı olduğunu düşündüğüm, düzelmesini umduğum şeyler var: Oyunun genel ritmini sabote eden bazı diyaloglar arası uzun esler ve finale doğru fiziken daha da dağılmasını beklediğim ev. Bu arada, tercih edilen aktarımdan, esere yabancı izleyiciler için işi salt kardeş çatışmasına indirgemeye meyilli bir durum çıkar mı kaygısını da taşımıyor değilim, zira bu, True West'e haksızlık olur diye düşünüyorum.
Art 12'nin kurucuları "sıkı dostlar" Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman'ın çıktıkları bu yolda en büyük şansları önce kendileri, sonra da doğru oyun ve ekip buluşması olmuş. Emeği geçen herkesi kutlarım. Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman'ın uyumu beklendiği üzere çok iyi. Ayşe Lebriz Berkem'in kısa ve etkili, karakteri adeta silerek yansıttığı sevgisiz anne ve Burak Sarımola'nın iki kardeş arası çatışmayı körükleyen kurnaz tüccar yapımcı yorumu başarılı.
Açılışı Zorlu PSM'de yaptılar. Açıklanan temsil günlerine bakarsak benzer ölçekteki sahnelerde devam edecekler. Dilerim mikrofonsuz oynayabilecekleri salonlarda da yer alırlar :) Yolları açık, oyunları bol alkışlı olsun. Sanat hayatımıza hoş geldin Art 12.
Cırcır Böcekleri İtler ve Biz / Art 12