Tek kelime ile muhteşem
Albert Camus’un en bilinen romanından uyarlama ve aynı adı taşıyan bu oyun yazarın eserine oldukça sadık, kitaptakinden biraz daha farklı bir zaman örgüsüyle ilerleyen, tek perde ve oldukça Bay Mersault kıvamında.
Oyunla ilgili yorumda bulunmadan önce ilk tavsiyem, bence bu oyunu kitabı okuduktan kısa bir süre sonra izleyin. Ben tersini yaptım, ama oyun ile ilgili fikirlerim kitabı okuduktan sonra yerli yerine biraz daha oturdu. Biraz daha diyorum çünkü Bay Mersault, kendi kafasının içinde bile oldukça karmaşık ve bir o kadar da sade bir kişilik. Oyun da bizlere bu duyguyu olduğu gibi verebiliyor. Kolay iş değil, bu yüzden ekibi tebrik ediyorum.
Oyuna gelecek olursak; özellikle ışık, dekor ve kostümleri başarılı buldum. Işık için yoğunluk ve ton seçimleri, dekor ve kostümlerdeki renk ve tasarımlar, oyunun ulaşmak istediği duyguyu bizlere veriyordu bence.
Performansların bence hepsi canlandırdıkları tüm karakterler için iyiydi. Mersault karakterini canlandıran Melih Efeçınar haricinde herkesin birden fazla rolü vardı sanırım. Bu karakter geçişlerini maske ve kostüm değişiklikleri ile gayet akıcı bir şekilde sağlamışlar. Beğendim.
Oyun sırasınca zorlandığım iki şey oldu sadece. Birincisi grotesk tiyatro havasındaki yan karakterlerin bazı sahnelerde yüksek sesle olan abartılı replikleriydi. Kitabı okuduktan sonra “savcı” karakteri için bu tavrın uygun düştüğünü farkettim ama diğer karakterler için gerekli miydi emin olamadım. Biraz yorucuydu izlemesi. Ama bu bir sergileme tercihidir ve bir sebebi vardır. O yüzden çok üzerinde durmadım. İkincisi de olay örgüsünün kitapta olduğu gibi lineer zaman örgüsünde değil de ileri geri atlamalı şekilde gidiyor olması. Benim kafamda bunun gerilim ve çatışmayı artırmak için işlediği yerler ve işlemediği yerler oldu. Ama yine bu da yönetmen ve ekibin tercihidir. Saygı duyuyorum.
Yeni bir oyun, sezon boyunca umarım alkışları ve ışıkları bol olur. Emeği geçen herkese alkışlar.
"Bugün, annem öldü. Belki de dün. Bilmiyorum."
Sizce bu cümleyi nasıl biri kurar? Hayata, çevresindekilere, topluma, değerlere, kısacası olan biten her şeye, en çok da kendine yabancılaşmış bir insan; Camus'un en bilinen eseri Yabancı'daki Meursault.
Hikaye, Meursault'un, huzurevinde kalan annesinin ölüm haberini alması ile başlıyor. Kendisi, yaşarken de annesine dair pek bir merak beslemediği için, doğrusu ölüsüne kayıtsız kalmasına ben şaşırmasam da, hikayedekiler bir hayli şaşırır, garipser.
Peki onun bu kayıtsız hali annesine has bir durum mu? Hayır, aynı hal, cenazenin bir gün sonrası tanışıp sevgili olduğu Marie'ye yaklaşımından tutun, işlediği cinayete ve hatta akabinde çarptırıldığı ölüm cezasına karşı bile vardır.
Kayıtsızlık ve yabancılaşmada marka bir isimdir Meursault. Bu haliyle kabul ettiğimiz karakterin bazı ters köşe halleri de vardır doğrusu; arkadaşı Raymond'a sorgusuz yaptığı yardım gibi, sevmediğini söylediği sevgilisinin "haydi evlenelim" demesine "olur"u gibi.
Eserin yalın bir olay örgüsü var ancak ana karakter, detaylıca kafa yorulacak cinsten. Karakterin o donuk, mekanik halini bakışından konuşmasına kadar şahane yansıtan bir Melih Efeçınar görüyoruz. Finalde yaşadığı patlama ile hem ters köşe yaptı hem de finalin etki gücünü arttırdı.
Oyuncuların kostüm, maske desteği ile birden fazla role başarı ile geçişini sevdim. Gülçin Yiğit'in o canlı, feminen Maria'dan yaptığı karakter geçişindeki tezatlığa bayıldım. Oyunun espri yükünü çeken ana karakter bence avukat idi; o sağ elin durmak bilmez parmak hareketleri, o iki büklüm duruş, her an perdenin bir yerinden çıkış:)
Fon perdelerinde parça parça ve sanırım Fransızca yazılar vardı, çıkışta bakmayı unuttum ve neler yazdığını çok merak ettim. Biri buna açıklık getirirse çok sevinirim:)
Fon, dekor, kostüm (makyajdan ayakkabıya kadar), maske ve hepsinin renk uyumu çok hoştu.
Yukarıda yalın olay örgüsü dedim ama ruhu kolay yansıtılabilecek bir eser değil. Bu nedenle zor bir işi başardıklarını düşünüyorum. Bu akşam prömiyer idi. Oyunları uzun soluklu, alkışları bol olsun.
Yabancı / Atlas Tiyatro Araştırmaları