Oyunu Bursa Baob Sahnede izleme fırsatı yakaladım. Nevra Serezli'yi canlı izleme motivasyonuyla tercih ettiğim bir oyundu. Ancak Nevra Serezli'nin performansı ve bazı keyifli sahneler dışında , oyunun senaryo ve kurgusunu zayıf buldum. Buradan sonra yazdıklarım spoiler içerecektir. Oyunun ilk yarım saatinde konunun gidişatına hiçbir katkısı olmayan pandomim sahneleri eşliğinde geçen dernek sahnesinde, oyunun konusu siz oyun içinde anlamazsınız ya da biz hikayeyi oyun içerisinde yediremedik size baştan sona bir anlatalım dercesine uzun uzun anlatılıyor. Oyunda evden kovulmuş uzaklara gitmiş sorunlu bir torundan bahsediliyor ve bu torun oyun sonunda saf kötü ve düzelme umudu olmayacak bir insan gibi lanse ediliyor. Aslında torunun kötü bir insan olmasının altında bir temel yatıyor küçükken anne babasını kaybetmiş zorluklar yaşamış bu sebeple zor zamanlar geçirmiş biri. Tamam bu kötülüğünü haklı çıkarmaz ama kimse bu torunun düzelmesi ve uyuşturucudan kurtulması için destek de olmamış. Ancak oyun sonunda torun, büyük anne ve dede arasında bir karşılıklı özür dileme ve ikinci şans verilme şansı yazılabilecekken, sahte torunum daha iyi sen neden geldin sahnesi tercih edilmiş. Hikayeyi bu açıdan çok kusurlu buldum. Ayrıca oyunda çokça geçen ağaç metaforu için tepeden sarkıttıkları otlara da çok bir anlam veremedim.
Oyun, İspanyol yazar Alejandro Casona tarafından 1949 yılında kaleme alınmış. İspanya iç savaşından nasibini alan aydınlardan biri olan Casona, yaşamının önemli bir bölümünü Arjantin’de sürgünde geçirmiş. Hayata her zaman olumlu bakan yazar, pek çok meslektaşı ve eleştirmen tarafından da fazla hayalperest olarak suçlanmıştır. Evet... Suçlanmış!
Kısaca oyunun konusu; Çocukların hayallerini gerçekleştiren bir derneği ayakta tutmaya çalışan Asım’ın kapısı bir gün Cevdet tarafından çalınır. Cevdet Bey, oğlu ve gelininin yıllar evvelki ölümünün ardından eşi Güzide Hanım ile beraber torunlarına kolkanat germişlerdir. Ancak Cevdet Bey’in otoriter tavrı torunları Hakan’ın evden uzaklaşmasına neden olmuş ve ilişkiyi koparmıştır. Cevdet Bey karısını hayata bağlamak için, Hakan’ın ağzından eşine mektuplar yazmış ama süreç sürdürülemez bir noktaya varmıştır. Cevdet Bey tam da bu noktada Asım’dan torunu Hakan’ın yerine geçmesini ister.
Yönetmen ve çevirmen Nedim Saban. Uyarlama da Nedim Bey’e mi ait bilemiyorum ama ben beğendim. Yazarın kim olduğunu bilmesem, Memduh Şevket Esendal ‘a ait olabilir diye geçirirdim aklımdan. Öyle bir tat vardı.
Salgın döneminde kısıtlı dekor ve kadrolu oyunlar o kadar yoğun ki, oyunun dekoru bana Muhteşem Gatsby gibi geldi.
Gelelim oyunculara : Nevra Hanım’ı sahnede canlı izlemek harika bir duygu. Eski tüfeklerden hâlâ tiyatro yapan çok az oyuncu kaldı. Umarım sağlığı elverir de daha nice oyunlar oynar. Diğer usta Nuri Gökaşan benim çocukluğuma ait bir parça gibi. İlk defa 20 yıl kadar önce “Adam” adlı tek kişilik oyunda izlemiştim. Futbolda “basit oynamak” diye bir tabir vardır ki basit oynamak çok zordur. Nuri Bey’in de, oyunculuğu çok basitmiş gibi gösteren doğal bir yeteneği var. Salgından önce kendisi ile, yine bir oyun dönüşünde, Marmaray’da karşılaşmış ve Pangaltı’na kadar sohbet ede ede yolculuk etmiştik. Buradan selamlarımı sunuyorum saygıdeğer ustaya... Genç oyuncular Arif Güney ve Burcu Gül Kazbek’i de çok başarılı buldum. Yolları açık olsun.
Sonuç; “Ağaçlar Ayakta Ölür” sımsıcak ve biraz da yürek burkan bir aile hikâyesi. Nevra Serezli ve Nuri Gökaşan’ı sahnede izlemek isteyenler kaçırmasın.
Oyundan bir replik (mealen) :
_12 Eylül bizi de vurdu. İyilik yapan bir dernek neden kapatılır ki? İyiliğin siyasetle ne ilgisi var!
_ Ne ilgisi mi var! İyilikten daha siyasi bir şey var mı?
Ağaçlar Ayakta Ölür / Tiyatrokare