Çok çok çok iyi Merve dizdar o ne oyunculuktur.. hayran kaldım, sahne ışık ses oyuncular emek verilmiş bir oyun, çok beğendim ve etkilendim
Hayat herkese aynı kolaylıkla yaklaşmıyor. İçinde doğup büyüdüğümüz kültürün ve onun getirisi olan alışkanlıklar ve zihniyet yapısının dışına çıkabilme cesareti gösterildiğinde, bu cesaretin ödülü belki özgürleşmek ve kendi doğrularınla bir hayat inşa edebilmek ya da hiçbir şeye tutunamayıp, kendini bataklığın içine çekilirken bulabilmek oluyor.
İnsanın kendi benliğini koruması, yani bir anlamda biraz bencil olması ve yaşadığı kötü olayları unutabilmesi; hem, bir derece çevreye duyarsız kalabilmesini hem de geçmişte yaşadığı kötü olaylarda takılı kalmadan şimdiye adapte olabilmesini mümkün kılıyor. İnsan beyni, geçmişte yaşadıklarını kendi istediği gibi yeniden yazıp, o anıyı o yazdığı şekilde, ve birçok anektodu da yanlış şekilde hatırlama yeteneğine(!) sahip. Bence bu da tam olarak, yaşanılan acılara karşı hayatı yaşamaya devam edebilmeyi mümkün kılmamıza olanak tanıyor.
İnsanlar çoğunlukla bunu başarır fakat bazıları için bu kadar kolay olmuyor. Bir de üstüne, dünyanın herhangi bir yerinde sürekli yaşanan acılara karşı duyarlı olmak da eklenince, herhalde bu kadar hassas bir insan için nefes almak bile işkencedir.
Karakterimiz, tüm bunların kesişim noktasında, ikili ilişkilerden toplumsal normlara, ahlaktan günlük rutinlere, her şeyin tamamen anlamsızlaştığı bir gerçekliğe alkol ve uyuşturucu aracılığıyla tahammül etmeye çalışırken karşımıza çıkıyor.
İlk bakışta karşımızda alkol ve uyuşturucudan keyif almak için bu yola girmiş biri olarak düşünürken, oyun metni, sonrasında bizi, karakterin ulaştığı o noktaya ulaşabilme potansiyelini aslında hepimizin barındırdığını ve o güvenli alandan, yani bizi çepeçevre sarmış kültür ve normlardan uzaklaştığımızda o boşluğa düşebileceğimizi gösteriyor. Tıpkı, çevremizde başına kötü bir şey gelmiş kişiye hem bir yandan acıyıp hem de o kötü şeyin bizim başımıza gelmediğine şükrederek kenardan usulca izler gibi izliyoruz.
Belki hikayenin öğeleri çoğumuzun hayatına tamamen uzak şeyler ama asıl mesele, toplum olarak inşa ettiğimiz her şeyin aslında bizi bu şekilde düşmekten alıkoyan o çemberin unsurları olduğu ve ne kadar eleştirsek de hepimize güvenli bir yaşama biçimi sunduğunu fark etmek. Muhafazakar bir bakış açısıyla söylemiyorum bunu. Bir tespit olarak söylüyorum.
Oyun, Merve Dizdar'ın olağanüstü oyunculuğu ile başladı ve öyle de sürdü fakat bazı yerlerde çok yüksek oynadığını ve acaba bu kadar olmasa mıydı diye düşündüm. Bana göre bu, bir noktadan sonra oyunculuğu gerçeklikten uzaklaştırıyor. Bir seyirci olarak gözlemimi iletiyorum. Kenan Arslanoğlu, Merve Dizdar'ın oyunculuğu karşısında hiç düşmedi. Gerçekten bayağı iyiydi. Ve Nihal Geyran Koldaş. Oyunculuğu o kadar iyi ki, sanki oyunculuk çok basit bir şeymiş gibi hissettirdi. O kadar sade ve etkileyiciydi.
Keza dekor kullanımı, ses tasarımı ve özellikle halüsinasyon sahneleri öyle.
Oyuncuların bazı replikleri çeviri olduğunu hissettirse de, genel anlamda çeviri bir metinden uzak, dinamik ve diyalektik olması, bu oyunculuklarla birleşince oldukça keyif vericiydi.
Fakat, oyun bir yerde durağanlığa girip, aynı şeyin etrafında dönüp dolaşıyormuş hissiyatı yaratıyor. Finale gelebilmek için uğraşmış fakat başaramamış gibiydi. Çözüm bölümü hızlıca cereyan ediyor ve ne olduğunu anlamadan bitti. Her oyun bir yere bağlanmak zorunda değil ama bu oyun öyle ucu açık bir şekilde de bitmedi bana kalırsa. Belki ben bir şey kaçırmış olabilirim. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Muhteşem performans. Farklı ve etkileyici bir deneyim edinmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir oyun. Merve Dizdar çok yukarlarda. Dekor ve efektler mükemmel. Müzikler de çok iyi.
Sonda söyleyeceğimi baştan belirtmek isterim ki "Afife Ödülü Merve Dizdar'a şimdiden hayırlı olsun."
Son zamanlarda yabancı bir metnin bu derece yüksek standartlarda Türkçe olarak sahnelendiğine şahit olmamıştım. Bir dakikasında dahi kopmadığım, dikkatle takip ettiğim, hayran kaldığım bir oyun izlemeyeli uzun zaman olmuş gerçekten. Bağımlılık ve kimlik arayışı üzerine kurulan hikayesiyle seyircinin zihnini çalkalayan, sarsan, titreten ve buruşturup sıkıştıran oyunu böylesine etkileyici bir anlatım diliyle izleyeceğimi asla tahmin etmezdim.
Bağımlılık esasında günümüzün her anlamdaki en büyük sorunlarından biri. Bunu yalnızca alkol veya uyuşturucuyla bağdaştırmamak gerek üstelik. Oyun seyircisine korkularının üstüne gidebilen, gerçekle yüzleşebilen ve kendini seven bir sürece adım atan Emma’nın bağımlıklarından kurtulma hikayesini sunuyor. Fakat henüz ilk dakikadan itibaren perdenin açılmasıyla birlikte hipnotize edici öyle bir evrenin içine dahil oluyoruz ki zihni allak bullak eden müzik ve görsel ögelerin eşliğinde bir şeylerin kafasını yaşıyoruz adeta.
Emma'nın duygusal kırılganlığı, keskin hisleri, yumuşak sinir direncinin Merve Dizdar'ın oyunculuğuyla buluştuğu an ise oyundaki bombalar ardı ardına patlıyor. Rolünü benimsemek, onu iliklerine kadar yaşamak, benliğinin bir parçasıymışçasına hissetmek tabirlerinin tam karşılığını sunan Dizdar, duygu patlaması kadar tükenmişliğini de en uçlarda yaşayarak yansıtıyor. Oyunun özellikle ilk perdesinin o ihtişamına, enerjisine, yükselen anlarına hayran kalmamak elde değil. Hal böyle olunca nispeten daha kısa ve temposu bir tık daha düşük olan ikinci perde her ne kadar ilkinin altında olsa da oyunun geneline zarar verecek kadar düşük değil.
Kalabalık bir oyuncu kadrosu olmasına karşın Merve Dizdar'ın o bireysel performansı seyirciyi öyle bir ele geçiriyor ki sanki sadece onu sahnede görüyor, her bir repliğine takılı kalıyor, jest ve mimikleri içinde kayboluyor, duygusal kavgasının içinde toza dumana batıyoruz. Fakat bunun yanında Nihal Koldaş ve Selçuk Borak'ı da unutmamak gerekiyor. Onların başını çektiği diğer oyuncu kadrosu da Dizdar'ın enerjisini yedekliyor.
Ve gelelim oyunun en can alıcı noktası olan sahne tasarımına. Ceyda Balaban'ın inanılmaz tasarımıyla hayat bulup sahne geçişlerini olabildiğince hızlı kılan bir yerleşim ve adeta soğuk klinik havasını ciğerlerimize dolduran atmosfer, tartışmaya mahal vermeyecek şekilde özenle hazırlanmış. Bunun yanında oyunun anlatımına eşlik eden müzikler (sanki seviyesi çok yüksekti) ve bir oyunun içindeymiş hissiyatını yaşatan görsel dinamikler prodüksiyonun kalitesine değer katıyordu.
Sözün özü ilk anından son dakikasına kadar çok ama çok farklı bir deneyim yaşatan oyun, Merve Dizdar'ın kabuğunu çatlatıp adeta tuzla buz eden performansıyla küçük dilimizi yutturacak derecede başarılı bir prodüksiyon. Gözüm kapalı ve gönül rahatlığıyla öneririm.
Hayatımda uzun süre bu kadar etkileyici bir performans izleyebileceğimi düşünmüyorum. Merve Dizdar nasıl bir oyunculuk sergiliyor, iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Çok ama çok beğendim, tüm ekibin ellerine sağlık. Uzun sezonlar boyunca göreceğiz bence. Olaylar adeta dizi seyrinde ilerliyor, bayıldım. İbrahim Çiçek yönetmenliği yine şaşırtmadı <3
İnsanlar Mekanlar Nesneler / IdPro