-
Oyunu 12 Ocak 2025 akşamı, House Of Performance'da izledim. Defalarca bilet alıp bir türlü izleyemediğim bu oyun, gerçekten son zamanlarda izlediğim en iyi işti. Oyun derinlikli, çok katmanlı, çok sert bir konuyu ustalıkla işliyor. Adlı adınca yorumlarda yazıldığına rastlamadım, konu çocuğa yönelik cinsel istismar. Bu anlamda oyun açıklamasında yazıldığı gibi travma mağdurları için çok ciddi tetikleyici olabilir. Oyun sadece bireysel hikaye anlatmaktan çok, daha geniş toplumsal ve bireysel travmaları işlerken, bizleri rahatsız edici bir yolculuğa çıkarıyor. Bununla birlikte, sahne tasarımı, dekor unsurlarının sadeliği ve minimalizmi, karakterlerin duygusal çalkantılarını daha belirgin hale getiriyor. Performanslar oldukça etkileyiciydi. Üç oyuncu da şahaneydi. Karakterlerinin içsel çatışmalarını, duygu geçişlerini, travma tepkilerini ifadesi çok çok iyiydi. Her oyuncu, karakterinin derinliklerine inerek karakterlerin yaşadığı zorlukları anlamamıza olanak tanıdı. Zorlukları ve acıları gösterirken, bir yandan da insanın içsel gücüne ve hayatta kalma arzusuna dair önemli mesajlar verdi. Bu anlamda yalnızca bir tiyatro deneyimi değil, aynı zamanda bir sosyal ve psikolojik yolculuk olarak tanımlanabilir. Ayrıca böyle zorlayıcı bir konuyu işlerken tadında güldürü unsuru, ''Bizim ailede bu yemek yenir'' dedikleri yemeği oyunun sonunda yememeleri vs. çok güzeldi. Suçlunun fail kadar sesini çıkarmayan yetişkinler olduğunu vurgulaması da kıymetliydi. Gerçekten her şeyiyle çok beğendim, eleştirecek hiçbir şey bulamadım ve oyuncular sahneyi terk edene kadar ayakta alkışladım. Alkışı bol olsun!
-
Oyunu 28 Aralık 2024 akşamı, Oyun Atölyesi'nde izledim. Oyun Atölyesi'nin yaptığı bütün işleri beğenen biri olarak bu oyunu da çok beğendim. Hayvan Çiftliği kitabını ortaokulda ve yetişkin hayatımda, toplamda iki kez okumuştum. Üzerinden epey zaman geçmiş olsa da kitapla ilgili hatırladığım bazı bölümlerin eksikliğini farkettim ancak buna rağmen hikayenin anlatılış biçimini çok beğendim. Verdiği mesajlar, 10 kuralın adım adım değişimi, bunlara bulunan kılıflar gayet güzel ortaya koyulmuştu. Kitaptaki metaforlara girmeyeceğim ama kitapta aslında hayvanlar üzerinden anlatılan, dünyanın düzeninin devinimi ayrıntısını da çok başarılı ifade etmişlerdi. Daha önce Kundakçı'da izlediğim Napolyon rolündeki Muharrem Özcan göz dolduruyordu. Boxer'ı canlandıran oyuncunun performansını da çok beğendim. Diğer oyunculukları da. Burada bu kadar düşük puan almış olmasına gerçekten inanamıyorum. Bu güzel oyuna büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum. Yorumlara aldanmayıp, bu oyuna bir şans vermelisiniz. Alkışı bol olsun!
-
Oyunu 19 Aralık 2024 akşamı DasDas'ta izledim. Kafka'nın Dava'sının günümüze uyarlanmış hali. Oyunun Joseph K.'nın suçsuzluğunu, daha doğrusu ne ile suçlandığını bilmeden yaşadığı eziyeti anlamlandırma çabasını başarılı yansıttığı konusunda açıkçası şüphelerim var. Her ne kadar Mert Fırat şahane bir oyuncu olsa da, hikayenin kurgulanışının eksik yanları olduğu ve o çaresizliği yeterince yansıtamadığı kanaatindeyim. Bunun yanında akıcı ve eğlenceli bir oyundu. Bir hukukçu olarak, hukuk dilinin insanlara yabancılığına, dava süreçlerinin hantallığına, avukatların pervasızlığına, insanların çaresiz bekleyişlerine, mahkeme işleyişlerine dair eleştirilerine acı acı güldüm. Didem Balçın konuşurken mahkeme kalemiyle mücadele eden bir avukatın yerine kendimi koydum. Genel olarak beğendim ancak dediğim gibi anlatısını yetersiz buldum. Ortalama bir oyun olduğunu söyleyebilirim.
-
Oyunu 12 Aralık 2024 akşamı DasDas'ta izledim. Cyrano bir klasik. Hem tiyatro hem de edebiyat açısından. Ben de her iki anlamda da klasikçi olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Defalarca sahnelenmiş bir oyun. Başrolünü oynayan sevgili Bülent Emin Yarar oyunu yıllar önce DT'da oynamış. Klasik bir oyunun klasik anlatımdan uzak, re-make'lerini genel anlamda sevemeyen biri olarak bu oyundan da hoşlanmayacağım önyargısıyla gittim. Ancak bayılmasam da beğendim. Hikaye kırpılmış, belli başlı önemli yerleri atılmış ve biraz daha eğlenceli hale getirilmiş olsa da (Cyrano'nun kahramanlık yönünün anlatımı zayıf kalmıştı bence) başarılıydı. Oyunculuklar da öyle. Christian rolünde Mert Fırat yerine geçen Tarık Özenbaş, Caner Erdem, Ece Çeşmioğlu ve tabii ki Bülent Emin Yarar... Eğlenceli, temposu yüksek, anlatımı duyguluydu.
O efsane tiradla bitirmek istiyorum:
''Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
Taklalar mı atmalıyım?
İstemem! Eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi yetenekli demeli?
Eleştiriden mi çekinmeli?
Adım Mercuré dergisinde geçse diye mi sayıklamalı?
İstemem!
İstemem! Eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek…
Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
İstemem! Eksik olsun!
İstemem! Eksik olsun!''
-
Oyunu 30 Ekim 2024 akşamı, Zorlu PSM'de izledim. Bu sezon açıkçası benim için çok keyifli başlamadı. Gittiğim oyunları pek iyi seçemiyorum artık galiba derken, ilaç gibi geldi… Tolga Bey'i daha önce üç farklı oyunda seyretmiştim, İpek Hanım'ı da beraber sahne aldıkları Daha İyi Günlerimiz Olmuştu isimli oyunda seyretmiştim. Her ikisinin de çok iyi oyuncular olduğunu zaten biliyordum ancak bu oyunda ikisinin de performansına bayıldım. Çamlıca’daki bir evde 1971 yılı sıkı yönetim sokağa çıkma yasağı ve 2020 yılının pandemi yasağının sahnede buluşması… Tek mekanda, bir ailenin birkaç nesildir süren hikayesi. Dekorda en ufak bir değişiklik yokken, oyuncular bizi 50 yıl önceye götürüp getirdi. Uyumları çok güzeldi. Toplumsal derin hikayelerin, bir ailenin hikayeleriyle harmanlanması… Dedenin yarım kalmış ve yarım yamalak anlattığı hikayesiyle torununun eşiyle yaşadıklarının özdeşliği de acı-tatlı bir tebessüme sebep oldu yüzümde. Ne kadar doğru bilmiyorum ama onun ifadesiyle; ''İnsan sevgiye hürmet etmeli, sevginin her türlüsüne'' Gerçekten söylendiği gibi sıcacık, çok tatlı bir oyun. Fırsatım olursa, tekrar izleyeceğim. ''Söylenecek şey bazen öyle bir raddeye ulaşır ki fındığım, hangi kelimeyi koysan kifayetsiz kalır, işte orada şarkıya terennüm girer'' Söylemeden geçemeyeceğim, İpek Hanım'ın sesi de ipek gibi. Alkışı bol olsun!
Canavar / İki Tiyatro