“Bizleri; hayatı kazmaya, tabutları çakmaya, burayı ve öteyi, önceyi ve sonrayı, varoluşumuzun boşlukta asılı duran tüm kiplerini, zaman ve mekândan azade bir biçimde birlikte düşünmeye davet ediyor…”
Oyunun sunuş bölümünde yazıldığı gibi felsefi yönü ağır basan, ölüm ile yaşam arasındaki o ince çizgide bizleri derin bir varoluşsal sorgulamaya iten, zamanın mekanın ikinci planda olduğu, kimi zaman nesnelerin, kimi zaman baykuş seslerinin gölgesinde katmanlı bir seyir zevki bizlere sunuldu. Mezarcının ruhsal durum karmaşıklığını ve gel gitli yapısını çok iyi yansıtan sahne makyajı ve renkli ışık geçişleri çok başarılıydı. Ölümün bu hayatta gerçek bir olgu olduğunu, yaşadığımız her anı bu gerçeği düşünerek idame ettirmemiz gerektiğini, dünya malının dünyada kalacağını, ölüm katmanında her canlının eşit olduğunu bizlere felsefe içeren ve soyut bir perspektifle sunan bir oyundu. “Mezarcı”. Her anı merak uyandıran, baba&oğul ilişkilerinin çocuklar üzerindeki baskıcı yapının, zincir nesnesi üzerinden anlatıldığı, kuş temasıyla özgürlüğün simgelendiği, zihnimizi yoran, yordukça da düşünmeye iten severek izlediğim bir oyundu. Oyun hakkındaki eleştirim ; sahne geçişlerindeki karanlık yapının kısa geçişlerle, sanki sahneler tamamlanmadan sağlanmış gibi algı oluşturması bunun biraz dikkati dağıtması, bir de oyun süresinin bir tık uzun olmasıydı. Kaliteli, farklı, sıradışı bir iş olmuş “Mezarcı”. Erdem Bey’in sahne performansı da çok başarılıydı. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Masumiyet Müzesi / Adım Tiyatro