28. İstanbul Tiyatro Festivali'nde dün akşam prömiyerini yapan LİNÇLER VE DUDAKLAR oyununda emeği olan herkesi kutlayarak söze başlamak isterim. Oyun genel hatlarıyla, duyarlılığı yüksek bir yazarın, yaptığı internet yayınlarıyla fenomen haline dönüşmesini ve sözü, denetlenemez kitlelere ulaşınca başına gelenleri, onun özel hayatındaki sorgulamalara da değinerek anlatıyor. Bu haliyle bakınca fazla "sıradan" bulabileceğiniz oyun, referans noktaları, kimi aleni kimi örtük anlam içeren mesajları, dekorundan oyunculuklarına her bir detayı ile incelikli bir işçiliğe ve haliyle üzerine konuşulmaya fazlasıyla değer bir yapıya bürünüyor.
Oyunun ana kişisi yazar Cemal. Mekan, Cemal'in, kentsel dönüşüme girmesini arzu ettiği binada, babasından kalan bir daire. Görünür karakterler; Cemal'in abisi Fahri, sevgilisi Selin, apartman görevlisi Recep ve Recep'in kızı Leyla.
Oyun, tek mekanda geçen sinema filmi tadında kurgulanmış. Sahneler arası geçiş, diyaloglar arasında olabilen durağanlık normal şartlarda bir tiyatro oyununda beni zorlar. Ancak oyunun sinematografik yapısı nedeniyle bu durumdan zerre rahatsız olmadım ki süresi tek perde 110 dk.
Onun genel olarak gündelik yaşam akışı içinde geçerken, özellikle Cemal'in internet yayınlarında aktardıkları, bazı karakterlerin vurucu cümleleri ile ayrı bir derinlik kazanıyor. Niyetim size olanı biteni sıralı bir şekilde anlatmak değil. Bazı sevdiğim detaylara, bende oluşan bazı soru işaretlerine ve biraz daha dikkat edilse nasıl olur diye ortaya atacağım noktalara değineceğim.
Sevdiğim detaylardan başlayayım: Oyunda Ulus Baker'in "Sanat ve Arzu"sundan alınan kaydın kullanılması; Doubt filminden bahis; Nietzsche'nin Ecce Homo adlı kitabından alıntı; finaldeki "Ghost of Tsushima" ile kurulmak istenen bağ güzel referans noktaları sağlamış.
Leyla karakterinin (Bir Başkadır filminde Öykü Karayel'in canlandırdığı Meryem karakterini hatırlattı bana) Gazze'de katledilen çocuklara ve katledilen sokak hayvanlarına yönelik gösterilen hassasiyetleri kıyaslayan tavrı; Cemal'in "saldırgan sokak köpekleri gerçeğinin olduğunu söylemek ile köpeklerin katlini istemenin aynı şey gibi algılanmaması" yönündeki söylemi, toplum içinde bu konulara dair mevcut ikiliğin altını çizmesi noktasında önemli idi.
Niyeti iyi bile olsa (hayır hırsızlığı), her ne amaçla yapılırsa yapılsın "hırsızlık" eleştirisi; niyet ve eylemin yol açtığı sonuç itibarıyla yapılan böcek ilaçlaması neticesinde ölen kedi gibi olayların oyundaki varlığı çok gerçekçi.
Diğer sevdiğim gerçekçi unsurları sıralamaya devam edeyim: Selin karakterinin, sergi açılışında yaptığı konuşma Yeldeğirmeni, Cihangir dolaylarının çok başarılı bir profil yansımasını sunulmakta.
Cemal'in internet yayınları bize, tepeden inen iki büyük ekran üzerinden de gösterilmekte. Bu durum seyircinin de kendini o yayının katılımcısı gibi hissetmesini sağladı. Teknik olarak da sorunsuz bir yansıtma idi. Bu yayınların sahiciliğini vurgular nitelikte farazi katılımcıların ekranda akan mesajlarına özellikle dikkat etmenizi isterim.
Dekorun her bir detayını çok beğendim. Dekora eşlik eden ışık, ses, efekt gibi unsurlar kusursuz işledi: Dairenin balkonu ardında gözüken gerçek sokak görüntüsünün akışı, akıştaki tekrarsızlık; balkon kapısı ve daire kapısının açılıp kapanmasında iç mekana dolan sokak seslerinin azalıp yükselmesi; daire kapısı dışında kalan sensörlü kat aydınlatmasının düşünülmesi ve bunun nokta atış işlemesi; finale doğru ekranlara yansıyan portrelerin etkileyiciliği sayabileceğim hoşluklar arasında yer alıyor.
Dikkatten kaçtığını düşündüğüm, zamanla da düzelebilecek bir kaç nokta var: Cemal'in kulaklıkla bir şeyler dinlediği sahnede keşke kablo ucu boşta olmayıp bir cihaza takılı olsaydı. Özellikle apartman görevlisi Recep için dikkatimi çeken bir diğer konu, eve ayakkabı ile giriş noktasında bir tutarsızlık oluşu. Son olarak da Selin'in yılbaşında Cemal'in evine getirdiği çam ağacının, aradan geçen onca zaman sonrasında hala aynı yerde oluşu özellikle istenen bir detay mı yoksa unutuldu mu merak ettim. Teknik olarak iyileştirilmesini şart gördüğüm konu ise mikrofona rağmen bazı oyuncuların sesinin çok az duyulması. Oyunu ikinci sıradan izlemem rağmen özellikle Onur Gürçay'ı duymakta güçlük çektim.
Kentsel dönüşüm konusunun nereye bağlandığı; Cemal'in infial yaratan şehitler ile ilgili sözlerinin havada kalışı (muhtemelen yazarın bilinçli tercihi bu); final sahnesinde, babanın oğluna dediği "Find me in the next life/ Beni sonraki hayatta bul" sözlerinin de yer aldığı "Ghost of Tsushima" oyununun izlediğimiz oyun ile bağı, üzerine farklı fikirler yürütülebilecek noktalar.
Spoiler vermeme çabasıyla, oyunun bence dikkat çeken yanlara değindim. Sezonun kesinlikle izlenmesi gereken işlerinden biri. Tüm ekibi yürekten kutlarım. Yolları açık, alkışları bol olsun.
Bu sıradışı oyunun Alan Kadıköy’de prömiyerini izledim. Oyunda en çok sevdiğim şeyi ilk önce söylemek istiyorum; oyuncular asla acele etmiyorlar, olduğu gibi veya olması gerektiği gibi oynuyorlar ki bu da hünerli oyunculuklarının eseri. Bu oyunu sevmeyecek çok kişinin çıkacağından eminim çünkü oyun başlı başına bir belirsizlik abidesi. Bizim nadide ülkemiz insanı belirsizliği ne yazık ki sevmiyor. Net insanlar kendileri her zaman(!) Belirsizliğin yeri geliyor gayet mizahi ve eğlenceli, yeri geliyor gayet de duygusal ve romantik şekilde bizlere aktarıldığı bir oyun. Belli belirsiz oyundan hatırladığım bir replik; “Şimdi biri çıkıp gelse, bagajdan baltayı alsa, kollarıma saplasa, seni yine bırakmam, sarıp sarmalarım” gibi… Evlilik olgusu bu ülkede başlı başına her daim aşırı abartılan ve insanların gündeminden gereksiz yere düşmeyen bir şey. Bu oyunda da evlilik yaşamış, bitirmiş ve henüz bitir(e)memiş olan eski bir sevgili çifti görüyoruz. 23 sene geçse de üzerinden bitmeyen aşk bitmiyor. Bu kadar net. Bitmeyen bir aşkı, belirsizlik adında bir çorbayla seyirciye sunan metin baharatları kafasına göre rastgele serpiştirmiş. Ölen bir anne baba mevzuu da bu baharatlardan. Oyunda kullanılan mikrofon, hayali sigara/sandviç/şarap/kablo vs., hicivlenen şiir başarılıydı. Hayatın ne olduğuna dair verilen aforizmalar, bana Füruğ’un bir şiirindeki birkaç dizeyi anımsattı. Oyunun kadının tek başına olmasıyla başlaması ve adamın tek başına olmasıyla bitmesi de hoş olmuş. Açıkçası IKSV tiyatro festivalinde nihayet beğendiğim bir oyun diyebilirim. Işık ve sesteki başarı çok çok çok iyi kesinlikle. Sahne tasarımı, gittiğim bir önceki oyun İspat’ı anımsattı; yerde kurumuş yapraklar vs. Tabii ki o pek tatlı VosVos’u göz ardı edemeyiz. Değişik ama temposu biraz düşük bir oyun. Tüm ekibin emeğine sağlık. Alkışınız bol olsun.
Linçler ve Dudaklar / Dolkun Production