Bir madde vardır candan içeri. Süzülür gelir, sıralanır dizilir. Sınırı olur özgürlüğe uçan kuşun. Geçerse ardına dağılıverir kanadı umudunun. Biçer tarlaları dört başı mahmur. Köyden eve, evden köye. Yakar evleri toprağa düşene değin. Bir mahzun gurbet yoluna düşer. Gelir büyük şehre de eziliverir içinde. Minare binalar saplanır böğrüne. Yokuşlardan uçar vurur kendini göğe. Yankılanır kulaklarında uğultuları sokağın. Ezgiler ahenkli bir titreşimle dolar sesine. Bir türkü çığrır herkes düşer peşine. Uğuldar gök kubbe sesini ruhuna. Selası okunur o vakit. Bir anası vardır, yanında dursa güneşi soldurur. Bir de babası vardır, hiddetinden denizi kurutur. Ozanlar divanında mevlasını bulur. Dipsiz kuyularda cefasını. Şehrin tepesine çıkıverir raks ede ede. Kanatlarını teslim eder rüzgarın ellerine. Bir baştan bir başa sığdırır şehri gönlüne. O sığdırır şehri de şehir sığdıramaz onu içine. Kimsesiz atar kendini sokaklara. Olur sokaklar kimsesi. Ayırmaz dili, dini, ırkı yüzünden kimseyi. Herkesi bir bilir, herkesi dost. Bu sokakların köşelerinde, diplerinde, çukurlarında yaşayan değişik biri İsmail. Ray Charles'ın nefesini yapan iki kişi vardır. Biri elin oğlu, biri de o, İsmail, İsmail Tek. Yürüyen şanıyla Apsolit İsmail. Bir ceketi bile yoktur üzerinde. Ceketler daha uzun yaşar çocuklardan. İsmail'in türküsü de ceketlerden. Bu sokağın adı Apsolit İsmail olmadı belki. Yükseldi 17 numaranın yerinde minare evin teki. Belki bir daha aşamayacak kanatları denizi. Yine de uğuldar kulaklarda dertli sesi. İşte bu doğuştan garip Apsolit İsmail'in hikayesi.
Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri / Moda Sahnesi