Oyun, daha ilk dakikasında müziği, ışığı ve dekoruyla farklı ve sıradışı olduğunu hissettiriyor bize. Babasının annesine attığı tekme yüzünden 7 aylıkken doğup sadece 8 saat yaşayabilen, adından dolayı Şairler Mezarlığı'na kabul edilen Mısra'nın 25 yıllık yalnızlığı, trafik kazasında ölerek yanına gelen Piraye ile son buluyor. Dünyada yaşayamadığı günlerin özlemi ile Mısra, dünyada bıraktığı çocuklarının özlemi ile Piraye, iki özel ruh, yaşam ile ölüm arasındaki zamansız ve mekansız dünyalarını açıyorlar bize. Dilek Uluer ve Selena Demirli, birbirine taban tabana zıt iki karakteri muhteşem bir performansla canlandırıyor.
Önceki oyunlarından tanıdığım Selena Demirli, Mısra rolüyle tabiri caizse döktürüyor. Hele bir Piraye'nin yanağından hiç görmediği gözyaşını alıp incelemesi, tadına bakması var ki, görmeniz lazım.
Piraye rolündeki Dilek Uluer'le ise bu oyunla tanıştım ve şimdiye dek izlemediğime de çok üzüldüm. Doğal, sade ama bir o kadar vurucu, etkileyici performansıyla yılların deneyimini konuşturuyor sahnede, rolünü adeta yaşıyor ve yaşatıyor.
Söylemeden geçemeyeceğim, sanatçıların rolleri ve birbirleri ile uyumunun ne kadar önemli olduğunu, bir kez daha anladim bu oyun vesilesiyle. Harika bir ikili izledim sahnede.
Yazarımız Ersin Doğan'ın günümüzde şiir ve şairlerin yeterli ilgiyi göremeyişinden duyduğu üzüntüyle biraz da protesto niyetiyle kaleme aldığı, dili ve kurgusu ile farklı bir metin "ŞairlerMezarlığı" ve tam da bu farklılığından dolayı çok güzel ve özel. Şimdiden geleceğe kalacak metinlerden olduğunu söyleyebilirim. Yaşam, ölüm, varlık, yokluk, zaman gibi kavramlar şiirsellikle sorgulanırken, sözcüklerin ritmine oyuncuların beden dili ve dansı da eşlik edince, oyunun kendisi şiir oluyor, gözünüzü sahneden alamıyor, zamanın nasıl geçtigini anlamıyorsunuz.
Dekor, ışık, kostüm, makyaj, afiş tasarımı ile de dört dörtlük bir oyun, sahne önü kadar arkası da çok güçlü.
Emeği geçen herkese teşekkürler. Alkışınız bol olsun, şairlerimiz hakkettiği önemi görsün 🎭👏💞
İzleyiniz, derim
28 Kasım akşamı Ara Sahne’de seyrettim oyunu. “Biz az önce ne izledik?” oyunlarından biri bu sezonun. Gerçeküstü yapılardan, avangard tiyatrodan hoşlanan insanların çok keyif alacağı bir sahneleme yöntemi ile işlenmiş metin. Baktığınızda metin yoruma çok açık. Çok klasik bir tarzda da ele alınabilir ; rejiye çok müsait. Ancak bu biçimde tamamen klasik tiyatrodan uzaklaşılarak sahnelenmesi tercih edilmiş. Bence riskli olsa da doğru olan seçimi seyrettik. Ne demek istiyorum? Metne katılan reji yorumunda, anlamı kapalı olan ama içi metafor dolu cümleler gölge oyunlarıyla sahne sahne tekrar ediliyor, hatta, bir dans sahnesinde karakterler daha önce birbirlerinin söyledikleri replikleri kesit kesit, bütünü bozarak, yapıyı parçalayarak, tek bir anlamdan uzaklaşıp birçok anlama sirayet edecek şekilde “çözüyorlar.” Paylaşıyorlar. Tıpkı şiir türü gibi. 18. Yüzyıl sonrasında gelişen yapılarda görülen anlamı parçalama, dansı, bedeni sözün otoritesini yıkmak ve logosentrik bir yapıdan uzaklaşmak için kullanmak, şiirin öznel bir tür oluşu gerçeğiyle çok güzel birleşiyor oyunda. Çünkü tek anlamlılık hiçbir şiirde de söz konusu değildir. Oyunculuklar müthiş. Bana kalırsa oyunun en büyük yıldızlarından biri de ışık tasarımı. Görsel şölen. Işık tasarımı rejiyi tamamlayacak şekilde hazırlanmış ve az önce de yorumladığım gibi, bu tarz yapılarda oyuncu/söz/ akıl odaklı bir yapı değil, hiyerarşik tiyatro yapısından uzak çok sesli bir anlatım görülür. Işık bence bu oyunda başrollerden biriydi. Bu sezon Afife adaylarından biri olacak kadar kuvvetli bir tasarım bence. Ben mest oldum. Özellikle 18. yüzyıl sonrası gelişen avangart yapıları düşünerek oyunu bir de o gözle seyretmenizi öneririm. Bunu metin veya oyunculuk odaklı değil, reji odaklı söylüyorum. Oyunculuklar çok sarsıcı, metin çok yönlü, çok sesli, gerçek bir üretim alanı yaratacak kadar özgün ve yaratıcı. Lütfen bu oyunu seyredin. Tebrikler.
Dün akşam BOA sahnede izledim. Şu dönemde tam da değinilmesi gereken birçok meseleye değinilmesi beni oldukça memnun etti. Gün içerisinde çoğumuzun derin derin düşünüp vicdanımızla cebelleştiği, kimimizin de tan tersi umrunda olmadığı nice manevi değerlerin önümüze getirilmesi ve oyundan çıkarken bile bizi düşündürmesi ve hatta rahatsız etmesi textin gücünü gösteriyor. Ve bu anlatının şiirle harmanlanması da ayrıca güzeldi. Oyuncuların performansları hiç düşmedi 👏🏻👏🏻 oyunda teknik olarak çok emek vardı. Başta yazar olmak üzere, yönetmen ve oyuncuları tebrik ediyorum. Lütfen bir şeyleri yüzümüze vurmaya devam ediniz
‘Şairler Mezarlığı’ yaşamla ölüm arasında geçen dünyamızı ve içine sığdırdığımız yaşanmışlıklarımızı, yaşanmamışlıklarımızı, bencilliğimizi, patriyarkiyi, empatinin önemini, dostluğu ve daha birçok beşeri meseleyi Mısra ve Piraye karakterleri üzerinden gerçeküstü bir şekilde ele alıyor. Hikayesiyle değerlerimizi, hayattaki yerimizi ve bakış açımızı sorgulamaya itiyor… Gerek oyunculuklarıyla, gerek yaratılan atmosferiyle, gerekse başarılı diğer teknik unsurlarıyla kusursuz bir oyun!
Şairler Mezarlığı / A.H.E.N.K