Oyunu 12 Nisan 2025 akşamı, CKM’de izledim. Çok beğendim. Öyle ki ağlamaktan ıslanan gözlüğümü çıkarıp birkaç kez silmem gerekti... Hikayenin merkezinde Nadina var. İsminin anlamı “umut” olan, meraklı ve hayalperest bir Boşnak kız çocuğu. Oyun, onun çocuk gözünden savaşın içine çekilmesini, kayıplarını ve hayatta kalma mücadelesini izletiyor. Zaman çizgisi 1992 baharından başlayıp savaş yıllarına uzanıyor. Metin Nadina’nın hem yaşadıklarını hem de elinden alınan çocukluğunu, yani yaşayamadıklarını sahneye taşıyor. Tek başına nefes alabilmek için verdiği mücadele, anlatının ana omurgası. Nadina’nın öğretmen annesi ve fırıncı babasıyla kurulu sıradan dünyası savaşla paramparça oluyor. Anlatı, sivillerin sığınağa kapanan, karanlığa ve korkuya mahkum edilen gündelik hayatını sahneye getiriyor. Özellikle tanıtımlarda da geçen betimlemeler “ışığa hasret, küf ve sidik kokan, ceset kokusunun sinmiş olduğu karanlık bir oda” oyunun tonunu çarpıcı şekilde yansıtıyor. Nadina, o karanlıkta ışık huzmeleri düşlemeye çalışıyor. Yapı tek kişilik ve tek perdelik. Sahnede yalnızca Nadina’nın sesi ve bedeni var. Çocukluk, kayıp, korku, umut ve direniş temaları onun anlatımıyla katmanlanıyor. Burada Kübra Karatepe’nin hem yazarlığı hem oyunculuğu olağanüstü bir etki yaratıyor. Hiçbir şey abartılmamış, hiçbir duygu sömürülmemiş; sadelik insanı en derinden yakalayan şey olmuş. Başlıktaki “Kuşları Bile Vurdular” ifadesi, oyunun ruhunu simgeliyor: kuşlar bile vurulduğunda, yani masumiyet, özgürlük ve çocukluk bile hedef olduğunda, insan içindeki iyiliği ve umudu nasıl koruyabilir? Oyun bu soruyu doğrudan politik nutuklarla değil, kişisel bir tanıklığın şiirsel diliyle soruyor. Sonuç olarak, “Kuşları Bile Vurdular” benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Ağır, sarsıcı ama çok kıymetli. Hakkında kitaplar okuduğum Bosna Savaşına yeniden acıyla tanıklık ettim. Alkışı bol olsun!
Kuşları Bile Vurdular / Münferit Tiyatro