Yaşamla kurmaya çalıştığımız o hassas bağda benliğimiz, zihnimiz ve düşünce biçimimizi tetikleyen anlam vermekte zorlandığımız en ufak bir dış etken, geçmişten gelen travmalarla bir araya gelince patlayıcı gücün de fitilini ateşliyor. Güvensizliğin korkutucu dünyasında kurduğumuz iletişimin tüm vücudumuza zerk ettiği o güven, sadakat ve aşk hissiyatını rüyanın ve gerçeğin birbiri içinde bütünleştiği bir biçimle sahneye koyan Fil Rüyası, Günsu Özkarar’ın ayakları yere sağlam basan anlatım dili ve zihnimizin en derinlerine ittiğimiz duygulara keskin ışığını korkusuzca tutan bir oyun. Tekinsizlik hissiyle kapkaranlık bir boşluğun içinden çıkagelen ve yaşamımıza dokunan gerçeklerin büyüyen gölgeleriyle bizi baş başa bırakan oyun, genel yargı ve yorumlarımın ötesine geçerek seyircisinin kişisel yaşanmışlığına bir ayna tutuyor. Fil Rüyası’nı bu açıdan bir düşünce kadar ağır, gerçeğin çarpıcı boyutu kadar hakiki yapan da metni oluyor. Çatısızlıkla, yersizlikle ve yüzleşmekten korktuklarımızla tehdit eden metnin giderek yükselen sesi, öte yandan kendisinden ufacık bir parça bulmak isteyen seyircisini tüm samimiyetiyle kucaklıyor.
Fil Rüyası en büyük artısını kendinden emin dramaturjisi ile sunarken seyircisini çepeçevre saran şehrin boğucu tınılarını de her an hatırlatan ses tasarımıyla atmosferini sağlam temeller üzerine kuruyor. Kukla tasarım sanatçısı Ayten Öğütçü’nün kuklalarıyla zenginleşen oyunda oyunculuk performansları prömiyer için son derece tutarlıyken ilerleyen temsillerle birlikte daha da demlenip olgunlaşacağını hissettiriyor. Işık kullanımı, renk paleti ve sahnenin ortasına konumlanan dekoruyla tatmin edici bir anlatı ortaya koyan oyun, zaman zaman temposunda ufak takılmalar yaşasa da sorgulatan, düşündüren ve farkındalık yaratan bakış açısıyla şans verilmeyi hak ediyor.
Fil Rüyası / Bitiyatro