Pavyon tuvaletçisi olmasının yanında bahşiş usulü yaptığı diğer işi oyun başlamadan önce bize sergiliyor Ayten. İyi ki de sergiliyor. Bu sayede oyuna sadece oyuncu değil seyirci de bir güzel ısınmış oluyor.
Tek perde performans sergileyen Pınar Güntürkün'ün canlandırdığı karakter, daracık bir hayatın içinde sıkışıp kalmış gibi görünse de aslında aklı ve yüreği dünyalara zor sığıyor. İçinde bir o kadar heyecan ve yaşama arzusu varken, onların nasıl yavaş yavaş yitip gittiğini tekdüze hayata ne ara geldiğini gösteriyor. Sonrasında monotonluktan sıyrılıp aydınlanıyor. Bu noktada karakterin dönüşümü enfes çizilmiş.
Özellikle dikkatimi çektiği için belirtmek isterim, karakter aşk ve nefret gibi iki zıt duyguyu oyun akışında başarıyla gösteriyor. Her insanın yaşadıklarının bir diğeriyle aynı olamayacağını ve sadece bizim gördüğümüz kadar olmadığını üstüne basarak dile getiriyor. Çoğumuzun başkaları için nefes aldığı hayatın insanı bu kadar değersiz hissettirmesine karşı farkındalık yaratan bir tarafı da var.
Bunca derdi olan bir oyunun hüzne boğacak şekilde ilerlediğini düşünebilirsiniz. Beklenenin aksine oyun fazlasıyla eğlendiriyor ve Ayten sayesinde bol bol kahkaha atmanıza vesile oluyor.
Yazar Alis Çalışkan'ın kalemi çok iyi elbette, buna şüphe yok. Pınar Güntürkün hakkını vererek oynadığı kişiyi doğru biçimde yüceltmiş ve kağıtta yazılanın üzerine koyarak özgün bir karakter ortaya çıkarmış. Benim dikkatimi çeken ise böylesi güzel bir hikayenin sahnede bu kadar keyif alınarak izlenmesini sağlayan yönetmen Hakan Emre Ünal oldu.
Hafif esen rüzgarla açık havada izlemenin verdiği huzur bir araya gelince harika hissettirdi. Dilerim oyunun turneleri bol olur. Hem biraz kendiniz için yaşamayı öğretir, hem de yol gösterici olması vesilesiyle zihnen katkı sağlar.
Herkes Kocama Benziyor / Temsili Sahne