Kadınların sözünün geçmediği bir dönemde, gece gündüz çalışarak emeğiyle "ben de varım" diyen güçlü, azimli, inatçı, zor bir yahudi bilim kadınının sıradışı öyküsü; dönemin toplumsal eleştirileri, insanın en derinlerinde sakladığı ve kimselere açamadığı, hatta kendinin dahi görmediği, görmek istemediği en mahrem hisleriyle, bilimin ne kadar engin derinliklerine erişilirse erişilsin karakterin yine esas olduğu gerçekleriyle çarpışmasıyla harika bir metin çıkmış ortaya. Oyunu pekiştiren ve aşırıya kaçmayan bir dekor, kararında kullanılan ve seyirciyi yormayan ışık düzeni, oyun akışı ile bütünleşen hoş bir mizansen, gerçekten etkileyici performanslar ve tüm bu öğelerin ahenk içerisinde mahirce yönetilmesi sonucu en az metin kadar başarılı bir oyun vücut bulmuş.
Yaşadığı dönemin şartlarının etkisi ile inatçı kişiliği birleşince son derece zor, hatta zaman zaman çekilmez olabilen; ancak tuhaf bir şekilde bu durumun ona sempatiklik hatta biraz da seksapelite kattığı obsesif, sıradışı bir kadını canlandırmaya cüret eden ve son derece başarılı bir şekilde rolünün hakkını veren Funda Ersavaş'ı ayakta alkışlıyorum. Elbette diğer performanslara da değinmemek haksızlık olur. Yer yer takılmalar olsa da belli bir ritimde ve senkronizasyon içerisinde performanslarını başarılı bir şekilde sergilediler. Sanırım oyunun gözüme çarpan tek eksiği, James Watson karakterinin fazla karikatürize edilmiş olması. Hırslı ancak saygısız ve ahlaki değerlerden yoksun bir bilim adamından ziyade asi, ukala ve şımarık bir liseli izlediğim intibasına kapıldığımı söyleyebilirim.
Kadınların sözünün geçmediği bir dönemde, gece gündüz çalışarak emeğiyle "ben de varım" diyen güçlü, azimli, inatçı, zor bir yahudi bilim kadınının sıradışı öyküsü; dönemin toplumsal eleştirileri, insanın en derinlerinde sakladığı ve kimselere açamadığı, hatta kendinin dahi görmediği, görmek istemediği en mahrem hisleriyle, bilimin ne kadar engin derinliklerine erişilirse erişilsin karakterin yine esas olduğu gerçekleriyle çarpışmasıyla harika bir metin çıkmış ortaya. Oyunu pekiştiren ve aşırıya kaçmayan bir dekor, kararında kullanılan ve seyirciyi yormayan ışık düzeni, oyun akışı ile bütünleşen hoş bir mizansen, gerçekten etkileyici performanslar ve tüm bu öğelerin ahenk içerisinde mahirce yönetilmesi sonucu en az metin kadar başarılı bir oyun vücut bulmuş.
Yaşadığı dönemin şartlarının etkisi ile inatçı kişiliği birleşince son derece zor, hatta zaman zaman çekilmez olabilen; ancak tuhaf bir şekilde bu durumun ona sempatiklik hatta biraz da seksapelite kattığı obsesif, sıradışı bir kadını canlandırmaya cüret eden ve son derece başarılı bir şekilde rolünün hakkını veren Funda Ersavaş'ı ayakta alkışlıyorum. Elbette diğer performanslara da değinmemek haksızlık olur. Yer yer takılmalar olsa da belli bir ritimde ve senkronizasyon içerisinde performanslarını başarılı bir şekilde sergilediler. Sanırım oyunun gözüme çarpan tek eksiği, James Watson karakterinin fazla karikatürize edilmiş olması. Hırslı ancak saygısız ve ahlaki değerlerden yoksun bir bilim adamından ziyade asi, ukala ve şımarık bir liseli izlediğim intibasına kapıldığımı söyleyebilirim.
Fotoğraf 51 / Craft