Oyun Atölyesi’nin yeni oyunu “BABA” yı 17.11.2025 tarihinde Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde izledim. Kel Diva’yı o kadar beğenmiştim ki; Zeynep Dinsel ve Haluk Bilginer ikinci kez farklı bir oyunda yer alınca büyük bir merak içindeydim, nitekim seyirci yorumlarının da hepsi çok iyi olunca daha büyük bir merak sardı içimi. Baba karakterinde izlediğimiz Haluk Bilginer yani Erdil’in hatırlamak ve unutmak arasındaki ince çizgide yaşadığı travmatik ve halüsinatif yolculuklar eşliğinde diğer aile üyelerini, aile fertleriyle arasındaki o güçlü bağı, babalık duygusunun ağırlığını ve hatırlamaya çalışmak eyleminde verdiği amansız mücadeleyi izliyoruz. Yıllar önce bir trafik kazasında kaybettiği Yasemin’le koparamadığı bağın düğümüne sürekli takılarak, kızı Azra ve onun eski eşi ile yeni sevgilisinin aile düzeninde kendinin bulunduğu konumu görüyoruz. Metin çok akıcı, reji çok incelikle işlenmiş, çoğu oyunda istediğim o ışık ve müzik yönetimi burada oldukça dozunda yönetilmiş. Bu da metni kavramamıza, akışı anlamamıza ve karakterleri daha benimsememize sebep veriyor. Dekor geçişlerinde yardımcı ekibin robotik bir koreografi ile dekorları değiştirmesi bu halüsinatif değişime çok iyi ayna tutuyor. Bu oyunda en sevdiğim detay; burada hasta olan bireyin ve o hastanın çocuğunun gözünden olayları izlememiz oldu. Genelde tek pencereden izlediğimiz, empati yapmaya çalıştığımız ve kavramaya alıştığımız bir bakıştan ziyade; burada hasta ve hasta olmayan birey tanımlarının aslında altında yatan ağırlıkları, büyük sorumlulukları ve hislerini derinden yaşıyoruz. Erdil; unutma hastalığının ilacını hatırlamaya çalışmakta bulurken; kızı Azra ise yaşamında ona her ne kadar sahip çıkmaya çalışsa da kendi çekirdek ailesinde buna yansıyan ve yadsıyan etkileri kendi ve ailesinin gözünden bize aktarıyor. Her gece, her gündüz birbirinin tekrarı gibi gözükürken unutulmaya her bir adım daha yaklaşılan bu amansız hastalıkta çaresizliğin demlerini iliklerine kadar yaşıyor. Bu da eminim izleyen seyircilerden belki kendi evinde, kendi ailesinde ya da çok yakından tanık olduğu çevresinde gördükleri, yaşadıkları çerçevede bünyede hasar bırakıcı etkiler yaratabiliyor. Günden güne değişen ve azalan eşyalar, hatırlanmaya niyet ve umut edilmiş anılar, kişiler ve kavramlar, sebepler ve sonuçlar bir babanın evinden bakım evine olan yolculuğuna tanıklık ediyor. Sesler, gölgeler, dizeler ve hatırda kalan birkaç imge ona ışık tutarken; tıkır tıkır işleyip sonra bir anda duran bir saate takılmışcasına, kendini hep aynı döngüde tekrar eden bir zaman tünelinde akrep ve yelkovana kafa tutarcasına direnen Erdil’in en çok da kızı Yasemin’in tablolarına tutunma çabası, kimseyi onun yerine koyamama tavrı sizde hüzün bırakıyor. Fakat bunca duygu yüklemesine rağmen ne yazık ki o beklenen çarpıcı ve vurucu finale erişemedim. Halbuki duygu seline kapılmak üzere o kadar hazırdım ki; fakat tokat gibi yüzümüze çarpmasını istediğim o acı gerçekle karşı karşıya gelemedim. Demin de belirttiğim gibi; belki kendi ailesinde bunu ne yazık ki deneyimleyen insanlar bu çarpıcı finali daha derinden hissetmiştir. Ne de olsa o helva kendi evinizde kavrulduğu zaman size tatlı gelmez. Bu hep böyle işler, acı ama gerçek. Tüm ekibe gönülden tebrikler…
İzlediğim tiyatro, müzikal, bale ve opera temsillerini kendimce yorumladığım güncel paylaşımlarıma Instagram’da @metinler.sahneler hesabımdan ulaşabilir, ilgileniyorsanız takibe alabilirsiniz!
10 puan Oyun atölyesinin ilk defa bir oyununu seyrettim. Nedeni ülkemizde çok değer verdiğim üstad Haluk Bilginer özellikle babamı aynı hastalıktan kaybetmiş biri olarak kendimi bu hikayeye cok yakin hissettim. Özellikle kız evlatların babalar icin bir vazgeçilmezi olarak görmek çok güzeldi.dekorlar Sahne geçişleri cok guzel yansımış. Müzik ona diyecek bir lafım yok. Seçim cok iyi yapılmış. Bir
baba bu kadar mı guzel bu rolü yaşar. Azra ile yasemin arasında sıkışıp kalan bir baba her ne kadar küçük kızını cok sevsede evlattan vazgeçmek imkansız. Yaşanan trejiler ince ince mekik gibi işlenmiş sahneye , babasını seven herkesin bu oyunu izlemesini tavsiye ederim .iyiki varsın usta
Bugünle tüm zamanların birbirine karıştığı o noktada, ne tuhaf vakit ya çok erken ya da hep çok geçti.
Hiç düşündünüz mü ?
Tıpkı Alice'in tavşanı gibi bir dakika için neden geç kalırız...her ertelemede neleri ıskalarız ? Sanki dün gibi, yaşıyormuşcasına sığındığımız gerçek ve hayaller, ufunet ve pas kokan yalnızlıklar, alacakaranlık yalnızlıklar...art arda hatırlayışlar, çağrışım ve pişmanlıklar.Geriye dönüşler, sonu açık bırakılmış masalların, bir türlü kabuk bağlamamış yaraların eşlik ettiği isyanlar.Bütün zamanları altüst eden terk edilişler, terk etmeler...hep bir başka insanın yanlışı olmak.Tüm imkansızlıkların o zifirden kara kıyısında tek başına kalmak...yani geç kalmak ! Bir kader midir ?
" Geç Kalanlar " hüznün kokusunu taşıyan bir oyun...izlenmeyi hak eden bir oyun.
Florian Zeller’in The Father oyunu Baba adıyla Ekim ayından itibaren sahnede. Daha önce filmi yapılan ve Anthony Hopkins'in Oscar ödülü kazandığı bir eser. Sinema meraklıları iyi hatırlayacak bu eseri. Yaşlılık, bellek kaybı ve kimlik yitimi temalarını derin bir duygusal yoğunlukla işliyor. Oyun, Alzheimer hastalığıyla mücadele eden yaşlı bir adamın giderek parçalanan zihinsel dünyasını izleyiciye sunuyor. Oyunun en büyük başarılarından biri de dramatik yapıyı psikolojik bir labirente dönüştürmesinde yatıyor. Gerçek ile sanrı arasındaki çizgi giderek silinirken, izleyici empatiyle çaresizlik arasında gidip gelir. Oyun, modern aile ilişkilerini ve yaşlı bireylerin toplumsal görünmezliğini de sorgular. Kızının sevgiyle görev duygusu arasındaki ikilemi, duygusal olarak derin bir çatışma yaratıyor. Oyun bu yönleriyle düşünülecek olursa yalnızca bir hastalığın değil, insan zihninin kırılganlığının da trajedisini anlattığını söyleyebiliriz. Bu kez baba rolünde Haluk Bilginer var. Başkahramanın giderek ilerleyen demans ile mücadele eden bir baba olarak karşımızda. Bu rol için Haluk Bilginer iyi seçim. Bazıları için duygu sömürüsü gibi gelse de Haluk Bilginer'in incelikli oyunu seyretmeye değer. Oyunun etkisi, perde kapandıktan sonra da uzun süre devam edecek hazır olun. Ekim biletleri tükenmiş. Demek ki neymiş tiyatro severler iyi oyunun kokusunu alıyormuş...
Baba / Oyun Atölyesi