İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİNE AİT 2025 SENESİNİN OPERASI OLAN “CARMEN” OPERASI HAKKINDAKİ YORUMUMDUR.
Georges Bizet’in ölümsüz eseri Carmen’in elbette birçok uyarlaması var. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin yeni Carmen uyarlamasını 17.04.2025 tarihinde Taksim AKM Türk Telekom Opera Sahnesi’nde izledim. 1 hafta öncesinde yine bu salonda La Traviata’yı izlemiştim, konu bakımından oldukça benzer olduğu için seyir esnasında ister istemez bir kıyaslama yaptım. Bu temsil hakkındaki yorumumu bu mukayese eşliğinde yapıyorum özellikle. Aylin Ateş’in Carmen rolüne hayat verdiği temsilde bu rolün kendisine çok yakıştığını belirtmek isterim. Genel anlamda cast’ı çok yerinde ve uygun buldum. Karakter eşleştirmeleri bence iyi oturmuş. Bazen kadro ne kadar güzel olursa olsun karakter uyuşması olmadığı zaman izlerken o tadı tam anlamıyla alamıyorsunuz, burada bu bakımdan bir zıtlık hissetmedim. Temsil 4 perdeden oluşuyor, süre bakımından 3 saat 10 dakika gibi bir süreye sahip. Dolayısıyla her perde arasında seyircilerden azalmalar oldu. Opera genel bakımdan uzun süren bir temsildir aslında, keşke biraz bu bilinçle gelinse daha iyi olur doğrusu. Bir de orjinal diliyle sahneye konulduğunu fark edenler arasında epey üzgün seyirciler gördüm, biraz önden ufak araştırmalar yapmalarını öneririm bu tarz temsillere gelmeden önce. Sanat bakımından daha çoook yolumuz var, bunu bir kez daha görmüş oldum dün. Temsile geçecek olursam; bu temsil orjinal dili olan Fransızca oynuyor. Ben opera temsillerini orkestra performansı, opera sanatçılarının performansları ve diğer operaya mahsus teknik yönleriyle değil, tamamen teatral bakımdan yorumluyorum. Bunu öncelikle belirtmek isterim. Çünkü opera/bale konusunda elbette yetkin bir bilgim olmadığı için izlediğim temsilin text ve sahneye konuş biçimi kısımlarını ele alıyorum. 19. yüzyıl İspanya’sında, Sevilla’da bir meydanda başlıyor temsil. Micaela; onbaşı olan Don Jose’u aramaktadır, fabrikada çalışan kızlar ve erkekler arasında şakayla karışık flörtleşmelerin olduğu kalabalıkta Don Jose gelir ve kalabalık tarafından karşılanır. Aralarında bir kadın vardır ki tüm gözler onun üzerindedir, adeta alaycı ve ukala bakışlarıyla hayranlarını görmemezlikten gelen ve ilgi odağının üzerinde olduğunun farkında olan Carmenita’dır bu kişi. Şarkılar söyler, dans eder. Şarkısı bitince göğsünden kırmızı bir çiçek çıkarıp Don Jose’a doğru atar ama Don Jose’dan beklediği ilgiyi göremez. Bu durum daha da hırslandırır Carmen’i. Micaela; Don Jose’un annesinden getirdiği bir mektubu kendisine verir, Micaela ile evlenmesini istemektedir. Bu esnada çığlıklar yükselir, bir arbede olmuştur. Carmen ile bir kadın kavga etmiştir ve bunun üzerine kadının şikayetçi olması üzerine Don Jose’un Carmen’i tutuklamasını ve hapse atmasını ister. Carmen; özgürlüğüne kavuşabilmek için her türlü numaralarını dener, Don Jose’u baştan çıkartabilmek adına onu cezbetmeyi başarır ve sonunda özgürlüğüne kavuşur. Yüzbaşı Zuniga’nın emrine uymadığı için bu sefer Don Jose tutuklanır ve hapse atılır. Lillas Pastia meyhanesinde onu bekleyeceğini söyler ve 2 ay aradan sonra tıpkı Carmenita gibi özgürlüğüne kavuşan Don Jose soluğu Lillas Pastia’da alır. Carmen yine farklı emeller peşindedir, bu sefer meyhanedeki iki kaçakçıyla işbirliği yapar, malları elden çıkarmak amacıyla yaptığı bu işbirliğinde Don Jose’un da kendilerine dahil olmasını ister. Don Jose bu olaya dahil olmak zorunda kalır, çünkü Carmen’e aşık olmuştur ve onun sözünden asla çıkamaz duruma dönüşmüştür. Carmen, Don Jose’dan artık sıkılmaya başlamıştır. Ölüm eşiğinde olan annesinin yanına dönmesini ister Don Jose’un alaycı bir tavırla, fakat Don Jose hiçbir durumda Carmen’i bırakmak istemez. Aşkından gözü deliye dönen Don Jose, Carmen’in kendisinden vazgeçtiğini ve bu sefer de ünlü boğa güreşcisi Escamillo’ya aşık olduğunu görünce öfkesinden kurtulamaz ve Carmen’i bıçaklayarak öldürür. La Traviata operasında kavuşamayan ve hazin bir ölümle taçlanan bir aşk öyküsü kaleme alınırken, burada ise egolarından, kibrinden burnunun ucunu göremeyen, doyumsuz bir kadının, ona aşık olan bir adama ihanetini ve bu ihanet neticesinde hayatından oluşunu izledik. Buradaki konu benim nezdimde daha sertken, ben o sertliği seyir esnasında pek hissedemedim. Halbuki; La Traviata’nın son perdesinde adeta kalbimi bırakmıştım. Çok duygu yüklü ve görkemli bir finalle taçlandırmışlardı temsili. Burada da tatmin olmadım diyemem fakat verilmek istenen trajedi fazla göz ardı edilmiş ve geçiştirilmiş hissiyatı yarattı bende. Bu sebeple nerdeyse muhteşem bulduğum Carmen operasına 9 puan verdim, bir puanı buradan kırdım. Yoksa Carmen rolündeki Aylin Ateş, onbaşı Don Jose rolündeki Efe Kışlalı, yüzbaşı Zuniga rolündeki Erdem Sakarya, boğa güreşçisi Escamillo rolündeki Göktuğ Alpaşar ve adını sayamadığım tüm ekip muhteşemdiler. Her zaman opera temsillerine ayrı bir hayranlıkla bakarım. Yabancı bir dildeki bu kadar uzun sözleri ezberleyip, sahnede opera olarak seslendirmek ve koreografiye uyarak teatral bir düzende temsil etmek çok zor bir iştir, tüm opera sanatçılarını bu bakımdan ayakta alkışlıyorum. Kader çizgimizde yollarımızın bir şekilde kesiştiği insanların kaderimizin sonu olduğunu bilmeden yaşıyoruz. Ya da bu sonu hazırlarken kendimiz bir zemin hazırlıyoruz. Bu temsilde fazla egonun ve doyumsuzluğun doğurduğu trajik bir sona şahit olduk. Elbette doğru bulmadığım bir sondu fakat biraz derin düşününce aslında kendi sonunu kendi hazırladı Carmenita. Don Jose sadece bunu eyleme döken kişiydi. Keşke ondan sonsuza dek vazgeçme seçeneğini seçseydi ve bunu yapmasaydı. Çünkü yaşarken muhtemelen kader de ona karma şeklinde geri dönecekti. Bunu yaşamayı hak ederdi Carmen… Güzellik geçici, karakter kalıcıdır. Güzelliğimizin bir saniye sonra elimizden bir sabun gibi kayıp gitmeyeceğinin maalesef bir garantisi olmuyor bu fani evrende. Carmen; yaşanılabilecek güzel duyguları mütemadiyen kendi isteğiyle sona erdirdi… Bu arada kostümlere de ayrıca değinmek isterim; tıpkı La Traviata’daki gibi çok ince işçilikli ve üzerinde iyi düşünülmüş kostüm tasarımları karşımızdaydı. Dekorları La Traviata’ya göre daha basit bulsam da yine de genel havasına uygundu dekor tasarımları ve geçişleri. Sevgili İbrahim Yazıcı’nın şefliğinde muazzam bir orkestra da vardı, onları da alkışlıyorum. Güzel bir müzik dinletisi eşliğinde iyi bir temsil seyrettik. Tüm emeği geçen herkesin eline sağlık…
İzlediğim tiyatro, müzikal, bale ve opera temsillerini kendimce yorumladığım güncel paylaşımlarıma Instagram’da @metinler.sahneler hesabımdan ulaşabilir, ilgileniyorsanız takibe alabilirsiniz!
Sesler /