Atlas Pasajı'ndaki Küçük Sahne'nin kapanmasından sonra, İstanbul Devlet Tiyatroları'nın 2019-2020 sezonuna üç yeni salonla (Mecidiyeköy Büyük Sahne, Mecidiyeköy Stüdyo Sahne ve Garibaldi Salon) başlamasına çok sevindik. Hatta Garibaldi Salon'un tarihi bir mekan olması nedeniyle umutlandık, sabırsızlıkla açılışını bekledik.
Ama ortaya çıkan durum tam bir hayal kırıklığı. Salon zaten tiyatroya hiç uygun olmadığı gibi; yapılan tasarım, giydirme, kondurma... (adına ne derseniz !) vs. ile daha da perişan edilmiş. Bu tarihi salona, seyirci koltuğu olarak parlak metalik, yuvarlak bar tabureleri konmuş, ışık ve spot takabilmek için her bir köşeye yine parlak metal direkler dikilmiş. Bence, bu salon tasarımı ile burada oynanan hiç bir oyun, seyirciye geçmez, eser ve oyunculuk hep havada kalır. Özel tiyatroların, özellikle küçük grupların, asıl işlevi tiyatro/gösteri olmayan, "garaj", "bodrum", "pasaj", "depo", "dükkan", "teras" vs. gibi mekanları sadece "black box" haline getirmekle bile nasıl harika birer tiyatro atmosferi yarattıklarını ve buralarda çok nitelikli işler çıkardıklarını gördük, görüyoruz... Tabiki tarihi bir mekanda muhtemelen bunu yapmak mümkün değildir ama Devlet Tiyatroları'nın bu kadar kaba, saba iş çıkarmasını anlamak da mümkün değil. İş herhalde aceleye gelmiş.
Bu mekanda çok güzel seminerler, çalıştaylar, konferanslar, söyleşiler ve müzik dinletileri yapılabilir ama tiyatro olmaz, yapılamaz. Devlet Tiyatroları bu mekanı seyirciyi tiyatronun mutfağına alıştıracak ve eğitecek işler için kullansa ne güzel olur.
Garibaldi Salon