İkinci kez seyrettim Yusuf Umut’u. Yusuf Umut hayata kazıya kazıya tutunanlardan. Karşımıza 33 yaşında genç bir adam olarak çıkıyor çıkmasına ama onu bu zamana getiren yol bayağı çetrefilli. Yusuf Umut bize o günleri anlatıyor. Ailesini, okulunu, dede evini, düzene ve konulan kurallara bir türlü uyamayışını, deli kanının peşinden burnunun dikine gidişini, o esnada karşısına çıkan insanları, kaçışlardan kaçışlara savrulmasını anlatıyor. O anlattıkça kimi zaman yüzümüze bir tebessüm gelip yerleşiyor, kimi zaman gözümüzden bir damla yaş pıt diye yere düşüyor. Yusuf Umut’u oyunun aynı zamanda iki yazarından biri de olan Hakan Emre Ünal oynuyor. Ama ne oynuyor. İnanılmaz bir enerji ve konsantrasyon. Oyun tek perde ve yaklaşık 100 dakika sürüyor ama “no problem” gözümüzü bir an bile ondan ayırmıyoruz. Oyunda dekor olarak arka planda beyaz bir perde ve basit bir sıra var. O perde Muhammet Ali Durmaz’ın ışık tasarımı (ya da gölge tasarımı mı desek) sayesinde, Hakan Emre Ünal sanki sahnede çoğalıyor. Hem metin, hem oyunculuk, hem reji, ortaya dört dörtlük bir oyun çıkmış. Hemhâl tiyatroyu canı gönülden kutlarım. Bir seyirci olarak “işte benim aradığım ortam” tam da bu. Seyrediniz, seyrettiriniz efendim.
Hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Samimiyet, çok harika oyunculuk olsa bile kaybedilmemiş o amatör ruh, ekip olarak bir bütün olmak, enerji.... Her şeyi o kadar net hissettim ki izlerken kendime kızdım böyle bir oyuncuyu nasıl önceden tanımam diye. Normalde her oyun sonrası oyuncuyu alkışlarken bir fotoğraf karesi alırım alkışlamaktan o ambiansı bozmamak için onu bile yapmadım. O an saygısızlık gibi geldi. Gerekirse bir 10dk daha alkışlayabilirdim :) Oyun hakkında şöyle bir bahsetmem gerekirse oyun her şeyi o kadar yerinde barındıyor ki bazen psikolojik bir roman havasında hissedip varoluşsal sancıyı siz de hissediyorsunuz bittiğinde sevdiğiniz bir dizi final yapmış gibi acaba devamı olsa nasıl olurdu diyorsunuz ama tadında bittiğinin de farkındasınız. Ya gerçekten anlatmaya dilim yetmedi diyebilirim. İzlerken enerjim hiç düşmedi. Sürekli kendi içimde bir şeyleri sorguladım. Yusuf Umut başta psikolojisini bozmuş biri olarak da gelse bana aslında bunun tam anlamda böyle olmadığını farkettim.
Aslında Yusuf Umut içimizden biri.Toplum tarafından göz ardı edilse bile çevremizdeki samimi insanlardan. Varoluşsal sebepler iç dünyasında farklı karakterler yaratmış ve daha 50 yaşındaki insanların bile her gün karakterleri değişirken 16 yaşında bir çoçuğun ilk önce ailesinden daha sonra çevresinden etkilenmesi kadar doğal bir şey olmadığını farklı kişiliklerin toplum tarafından hazmedilmesi zor olsa bile asıl belli bir sistemin çarkı olmadan yaşayan insanların olması umut verici bir şey. Yusuf Umut da tam olarak böyle biri. Herkesin ailesinde şu tarz olaylar olur oyunda olduğu gibi. Evladın yaptıği şeyi aslında büyükleri de yapar ama çocuk yapınca onu ayıplarlar ya. Bu ve bunun gibi bir sürü örnekler kimi zaman gereksiz baskılar insanların hayatını kötü bir şekilde etkileyebiliyor. Oyunda gayet güzel işlenmiş konu.
Uzun zamandır hem çok düşündüğüm, hem çok güldüğüm hem de üzüldüğüm bir şey hatırlamıyorum. Gerçekten beynim iyi anlamda iyi ki de yorulmuş. Her şey çok güzeldi. Oyun sonu Hakan Emre ve Nezaket Erdenle tanışma fırsatı bulduğum için ayrıca çok şanslı hissediyorum kendimi. Kadıköyden Gaziosmanpaşaya son otobüsle de koşa koşa da yetişsem bu değerli insanlar için gerçekten her şey değer. Bir abim bir annem bir ablam gibi samimiyet gördüm. Samimiyetlerine aşık oldum. İyi ki varsınız, iyi ki tiyatro var...
D–21 Deniz’e Mektup / Eskişehir B.B. Şehir Tiyatroları