Kaan Erkam'ın yazdığı, yapımcılığını Canser Çubuk'un üstlendiği " Borderline " adlı oyunu Serli Seta Nişanyan yönetmiş, İdil Demet Şimşek ve Gökhan Yet oynamış.
" Borderline " ilginç konusu, başarılı reji, oyunculukları ve dekoruyla eliyüzü düzgün bir çalışma.İzleyici ister istemez geçmişte ve şimdi yaşadığı o sınırda takılı kalma anlarını düşünüp, kendiyle ve yakın çevresiyle hesaplaşıyor.
Geç.kalmadan, ertelemeden, hep bir başka yarına bırakmadan.
Oyun sonrası yönetmen ve oyuncularla çok kısa bir röportaj yaptım.
- Borderline sanırım ilk yönettiğiniz oyun...bu proje nasıl gelişti ?
-Serli Seta Nişanyan- Borderline " ilk oyunum değil aslında ama sinemaya yöneldiğim için, bir süre ara vermiştim tiyatroya.
- Bu oyuna başladığınızda kurduğunuz hayalin yüzde kaçına eriştiniz ?
Serli Seta Nişanyan - Şöyle belirteyim, açıkcası "ölüm" teması o denli hassas bir konu ki, çok temkinli olmam gerektiğini biliyordum. Bu nedenle oldukça özenli olmaya çalıştım ancak bu duruma farklı bir bakış açısı getirmem gerektiğini, bunu da en iyi bir biçimde ancak kara mizahla yapabileceğimi düşündüm ve karakterler, cümleler üzerinde oynadım. Elimden geldiğince duygu geçişlerini dengeli kurmaya çalıştım. Ürkütmeden düşündürmek, ürpertmeden hüzünlendirmek, alay etmeden güldürmek istedim.
Yüzde kaç derseniz biz yönetmenlerin beklentileri yüksektir.İlle yüzde yüz demek bizim için çok zordur. Kısacası hayalime ulaştım demek pek mümkün değil ancak, hayalime yakın bir dünya kurdum ve bu dünyaya da ekip arkadaşlarım başarıyls eşlik etti, diyebilirim.
- " Borderline ' de hayat ve ölüm, ertelenmiş yaşamlar, derin pişmanlıklar ele alınmış...ölüme farklı bir bakış açısı ortaya konmuş.Bunlardan bahsetseniz ?
Serli Seta Nişanyan - Aslında hepimizin aklından geçirdiği konulardır hayat, ertelenmiş hayaller, yaşanmışlıklar, beklentiler, pişmanlıklar... Ancak bu hesaplaşmayı, yaşarken yapamayız. Ya gerçekten başımıza büyük bir olay geldiğinde dururuz ve düşünürüz ya da ölümle yüzleştiğimizde. Aksi halde durmadan yaşadığımız hayat içerisinde o kadar çok kez kendimizi unuturuz ki; bir de bakmışız, yolun sonuna gelmişiz bile. Oyunda da dendiği gibi, "ölüm bir başlangıç mıdır? " Giden geri gelmediğine göre bunu bilmek imkansız.Oyun bu noktadan bakıldığında bizlere yaşarken, kendimizi unutmamamız gerektiğini düşündürtmeye çalışıyor. Bu da son yılların belki de en önemli hastalıklarından birini akıllara getiriyor; genel bir unutkanlık halini değil, kendimizi unutma hastalığını. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle, yoğun iş hayatlarımızın etkisi ve kaotik büyük şehir kaygılarının içerisinde kendine yer bulmaya çalışan bizler, ayakta kalmak için kendini, hayallerini, gerçeklerini öteliyor ve sonrasında da kendini hatırlamak pek de mümkün olamıyor. Bir de önemli bir not düşmek isterim, ben belgesel ve sinema yönetmeniyim ve biz sinema yönetmenlerin en önemli sorunlarından bir kaçı da; oyun vermek, mizanseni ve sahneyi doğru aktarmaktır. Bu nedenle iyi bir yönetmen olmanın yolunun, tiyatroda da çalışmak gerektiği olduğunu düşünürüm. Bu nedenle de her açıdan beni beslemekte tiyatro.
- Tiyatroda neler yapmıştınız ?
Serli Seta Nişanyan - Konservatuarı okuyamadım maalesef (devam edemedim diyelim), televizyon ve sinema sonrasında, yeniden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na girdim, bir süre orada çalıştım.Bu arada danışmanlığını yaptığım "Sızı" adlı oyun ödül almıştı, hatırlarsınız. Özel tiyatrolarda iki oyun yönettim. Biri Oda Tiyatrosu'nda " Kısa Bir Oyun"du.
Diğeri ise Melih Ekener'le çalıştığım "Yalancı'ydı fakat sahnelemeden o projeden yolumu ayırmıştım.
Gökhan Yet"e " Borderline " i sordum.
Gökhan Yet - Her şey o cümlede saklıydı sanki :
“Kimdim ben? Bu iyi adam mı? Yoksa dünyayı bir ateşte yakan mı ? "
Eksikti sanki cümle.Evet, kim Sus diyebilirdi bana?
İyi olan yada iyi olmaya çalışan, kadınları seven ,geçmişe özlem duyan iç hesaplaşmalarını
yapan Halil mi ?Yoksa içinde ve peşinde olan pervasız, kadınlara
nefretle yaklaşan ikizi İbrahim mi makbuldü yaşadığımız dünyada ?
Ya da hangisi yaşamalıydı? Veya ölmeliydi?
Tüm bu soruların cevaplarını oyuncu gözlemci olarak bulmalıydım. O kadar çok
rastladım ki onlara..Ve onlara "Sus" diyen kadınlara.Oyundaki replikler hayatta yerini
buluyordu sanki. Otobüste, vapurda, metroda, sokaklarda, oturup kahve içtiğim
masanın tam karşısında..Her yerde.
Yönetmenimiz Serli Seta Nişanyan tüm bu verileri toparlama ve kişiliğin yönünü
bulma konusunda bana çok yardımcı oldu.
Bundan sonra sahneyi paylaştığım 'Sus Hemşire'miz İdil Demet Şimşek ile
yönetmenimiz ve teknik kadronun takibinde yoğun bir prova süreci geçirdik.
Gökhan Yet olarak, Kaan Erkamın kaleminden çıkan "Borderline"oyununu ve Halil
İbrahim karakterini çok önemsiyorum.
Toplumsal değerlere bakışın ve ölümün farklı bir gözden ve rejiden sunumu ile doğru yer ve kişilere mesaj vereceğini düşünüyorum.
Peki ya, İdil Demet Şimşek, neler söyleyecek " Borderline " için ?
İdil Demet Şimşek - "Borderline" oyunumuzu ilk okumamdan itibaren, metnin içinde iki farklı renk olduğunu hayal ettim. Halil karakterini daha soğuk ve depresif bir renk, Melek karakterini ise daha canlı ve eğlenceli bir renk olarak, alımladım.
Bu temel üzerinden karakteri içselleştirmeyi hedefledim. Serli Hoca'mın yönlendirmeleri ve sahne üzerindeki çalışmalarımızın etkisi ile karakterimi en canlı haline getirmeye çalıştım.
Morg odasında beyaz çiğ, soğuk bir ışığın aydınlattığı o odada, Halil kendiyle, yaşadıklarıyla hesaplaşırken, yanında sadece bir hemşire vardı.Halil eksik bıraktıklarının, yaşamak olasıyken yaşayamadıklarının matemi, pişmanlığı içindeydi." Sus Hemşire" ise ona artık susmamasını, hatırlatıyordu.
Gerçekten tebrik ederim harika bir sahne ve oyun konusu ve oyunculuklar muhteşem özellikle erkek oyuncu inanılmaz uzun zamandır bu kadar kaliteli bir oyuncu görmemiştim tebrik ederim daha bir çok yerde görmek dileğiyle
Borderline / Derev Art