İngiliz yazar Steff Smit’in Enough’dan çevrilerek, Craft’ın yapımını üstlendiği “YETER” oyununu 02.03.2025 tarihinde Craft BomontiAda’da izledim. Prömiyerini yaptığından bu yana ilgiyle takip edilen oyunu ben de epey merak içinde bekliyordum doğrusu. Özellikle Craft yapımına ait bir oyun olduğu için ekstra ilgimi çekiyordu. Old Fools’dan beri Craft’ın oyunlarına bir hayranlığım gelişti, neden Craft oyunlarının biletlerinin dakikalar içinde sold-out olduğunu anlıyorum o günden beri. Craft BomontiAda sahnesinde ilk kez oyun izleyecektim, haliyle alana ve alan yönetimine aşina değildim. Sahneye girdiğimizde 3 parterden oluşan bloklar ve sınırlı sayıda bir oturma kapasitesi ile gayet sıcak ve samimi bir alan atmosferi ile karşılaştım. Girişte bizlere verilen uçak biniş kartları da güzel bir ayrıntıydı. Aynı mesleği icra eden iki kabin memurunu konu aldığını biliyordum oyunun, bu bağlamda dekor tam da beklediğim gibi kusursuzdu. Gate’ler, bavul üniteleri, dikey bir uçak pisti görseli, kabin koltukları ve diğer tüm elementler ile adeta bir havaalanı & uçak içini birleştiren, iyi bir dekorla karşı karşıyayız. Aynı zamanda bir havaalanı kalabalığının ve genel teknik seslerin oluşu da kendimizi gerçekten bir havaalanında hissetmemize yardımcı oluyordu. Oyun başlarken dikey konumdaki piste yansıyan barkovizyonda yazılar akıyor ve yazıların tamamlanmasıyla oyun başlıyor. Esra Ruşan ve Gizem Erdem’in dans etmesiyle hareketli ve eğlenceli başlayan oyun, yerini bir anda trajediye bırakıyor. Text’in işleniş biçimini ve rejinin ışık/ses oyunlarını çok sevdim ve yerinde buldum. Old Fools’la benzer özellikleri taşıyordu fakat bu oyunun kendine göre daha farklı bir dili vardı zaten. Bu özellik muhtemelen Craft oyunlarında genel olarak görülen bir şey sanıyorum… Salondaki seyircileri sanki uçağa binen yolcuları karşılarcasına selamlayan iki oyuncu, birbirleri ile tatlı çekişmeler ve diyaloglar ile oyuna renk katıyordu. Sonrasında her ikisinin de aslında arka bahçelerinde yaşanan olayları, yüzümüze gülerken veya gülmek zorunda kalırken o anda bilmediğimiz arka planda yatan gerçekleri birer birer duymaya başlıyoruz. Her birimiz böyle değil miyizdir zaten normalde de? Hangimiz yaşadığımız ve mücadele ettiğimiz gerçeklerimizle başa çıkmaya çalışırken, tüm bunlara rağmen gülerek sanki hiçbir şey olmuyormuşçasına davranmıyor muyuz? Gündelik hayatımızda ve özellikle iş hayatımızda kapıda bıraktığımız sorunlarla eve dönerken veya kendimizle yalnız kaldığımız, kendimizi dinlediğimiz o an hesaplaşmıyor muyuz? Hal tam da böyleyken; iki kabin memurunun arkadaşlıklarındaki güçlü bağı, onca birlikte geçirilen mesailer sonucu birer aile ve kader ortağı oluşlarının yanı sıra birbirlerinin hayatlarına gösteremedikleri tevazu gerçekliğinde gelişen senkronize anlatımla kafalarımızda daha da şekilleniyor karakterlerimizin yaşamları. Tony, Jade’in başından geçenleri ve hissettiklerini bizlere aktarırken, sonrasında Jade ise Tony’nin başından geçenleri bilmemize rehber oluyor. Oyuncuların senkronize anlatımla karakterler arası geçiş kusursuz bir saat gibi işliyordu, bravo. Esra Ruşan’ı TV’den tanıyordum zaten ve oyunculuğu hakkında ortalama bir bilgiye sahiptim. Fakat; Gizem Erdem beni büyüledi. Muhteşem bir oyunculuk resitali izledik dün akşam her ikisinden de. Birbirlerine öyle güzel alan tanıyorlardı ki; biri birbirinin katiyen üzerinde veya altında oynamıyordu. Yer yer odağımız bir oyuncuda olurken; bir anda diğer oyuncunun atılımıyla gözlerimiz ona dikiliyordu. Tüm seyirciyi kendilerine bağlamayı başaran, çok güçlü ve başarılı iki kadın oyuncuyla karşı karşıyayız. Diğer seyircilerden gelen düşük puanları anlamakta güçlük çektim; zira oyun anlatmak istediği şey ve vermek istediği mesajla gayet net ve yalındı. Oyunculuklarda üst düzey bir performans seyrederken; rejinin kıvrak zekasıyla ve ışık oyunlarıyla da anlatım dili daha da zenginleşti. Beklenti meselesi muhtemelen ama daha farklı ne konulabilirdi, bilmiyorum bunun üstüne. Arkadaş çevremde çok kabin memuru arkadaşım olmuştur, onlardan bildiğim ve öğrendiklerim kadarıyla zaten mesleklerine az çok aşina biri olarak; sahnede onlarla bağlantı kurabildim. Temsil edilen tasvir bu bakımdan doğru ve etkileyiciydi. Evli ve çocuklu olan Esra Ruşan’ın canlandırdığı karakter; içinde bulunduğu aile yaşantısındaki sıkışıp kalmışlığın etkisiyle bir öfke volkanına dönüp, bunu içinde söndürmeye çalışırken; aynı zamanda toksik bir ilişkide, bütünüyle cinselliğin ön planda olduğu, sexist bir amaç güden ilişkide mutluluğu ve aile kavramını arayan Gizem Erdem’in canlandırdığı karakterin birbirlerinden gizledikleri gerçeklerin gün yüzüne çıkmasıyla trajediyi daha derinden hissediyoruz. Yatakta kendisine zorla sahip olan adamın önünde için için can çekişen kadın, evinde duvar çatlaklarıyla kafayı kırmış, kendini boya kutularının arasında aslında kendine bir renk katmaya çalışan diğer kadın, üç sigarayı aynı anda yakan, içinde koparamadığı çığlıkların esiri olmuş bir kadın, terfi edilmeyi beklerken verdiği emeğin karşılığını alamayan bir kadın, yani anlayacağınız yine bir kadın meselesi. Toplumumuzun kanayan yarası haline gelmiş ve çözülmesi için bir çaba sarfedilmeyen, göz ardı edilen kadın meseleleri… Günün sonunda; bir çölde, kumların üzerinde tüm sorunları bir anlığına olsun arkada bırakabilirken, gitar çalıp avazın çıka çıka kız kardeşin gibi gördüğün insanla şarkılar söyleyip, bir an özgür hissedebilmek, mutluluğu arayabilmek, ceplerinde biriken yüklerinden yani o kum tanelerinden kurtulabilmek tek gayeleri… Finalde betimlenen yüklerden arınma sahnesi çok samimi ve duygusaldı, birikmiş ve yere saçılmış kumların üzerinde özgür kalmaları çok güzeldi. Toparlayacak olursam; bütünüyle içime işleyen, derinden etkileyen iki kadın hikayesine tanık olduk. Çok beğendim ve bu sezonun en favori oyunları arasında görüyorum. Oyunu izledikten sonra tek temennim; umarım içimizde biriktirdiğimiz ve atmaya cesaret edemediğimiz çığlıklarımızın olmadığı, özgür ve insancıl bir dünya diliyorum hak eden herkes için, özellikle kadınlar için. İnsanlar-Mekanlar-Nesneler’den sonra en etkilendiğim ikinci oyun oldu diyebilirim. Yönetmeninden oyuncusuna, her bir ayrıntıda emeği geçen herkesi kucaklıyor ve tebrik ediyorum…
İzlediğim tiyatro, müzikal, bale ve opera temsillerini kendimce yorumladığım güncel paylaşımlarıma Instagram’da @metinler.sahneler hesabımdan ulaşabilir, ilgileniyorsanız takibe alabilirsiniz!
Yaş Dediğin /