Deneyiminizi arttırmak için sitemizde çerezleri kullanıyoruz. Devam ederek Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmektesiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız.TAMAM
Uzun zamandır üzerine kafa yorduğum ve kafa yorduğum için de kendi içinde bir paradoksa dönüşen bir konu var: “Kafamın içinde bir konu hakkında neden tek parça ve mutlak bir fikir oluşmuyor?” Bir konu hakkında düşünmeye başladığımda (bilinçli ya da bilinçsiz, önemli ya da önemsiz) kendi kendimle tartışmaya da başlıyorum. Kafamın içinde üzerine kafa yorduğum konuyu koyu şekilde savunan bir sese karşı ona aynı sertlikte muhalefet eden başka bir sesle uğraşıp duruyorum. Yine kafamın içinde bu tartışmayı modere etmeye çalışan bir Mehmet Ali Birand da hazır bekliyor. “Sen Abdülhamid’i savundun!” “Savunmadım” “Çıkar göster” şeklinde hararetli bir tartışma yaşanırken kafamda aynı zamanda “Öğle yemeğinde ne yesem yaa?” sorusuna cevap için hummalı bir çalışma sürmekte. Bu arada tüm bunlar yaşanırken kafamda Süper FM’in meşhur jingle’ı çalıyor.
Dün akşam Kadıköy Emek Tiyatrosunda izlediğim bu oyununun çıkış noktası da bu. Müdüründen "Bir ayağa kalksana" lafıyla karşı karşıya kalan bir kadının bu isteğe ne tepki vereceğini 45 saniye süresince düşünmesini konu alıyor. Bugün giydiğim etek yüzünden mi bu soruyla karşı karşıyayım? Bu isteğin altında ne var? Kalkmak zorunda mıyım? Bu istek patron değil de başka birinden gelse 45 saniye bile düşünmeden hemen tersler miydim? tarzında düzinelerce soru soruyor kendi kendine ve bu soruya kafasının içinde ateş püsküren bir sesle beraber bu kadar abartılmaması gerektiğini söyleyen bir ses de var.
Geçen sezonlarda Bir Meşrutiyet Faciası Yahut Gündüzlerimiz isimli oyuna benzer buldum çıkış noktasını. Ayrıca itiraf etmeliyim ki biraz da ön yargıyla gittim çünkü oyunun tanıtım fotoğraflarından da anlaşılacağı gibi oyunun dekoru 3 sandalye ve 3 kadın bu sandalyelere oturup oynuyor oyunu. Geçen sezon 3 kadın 3 sandalye konseptiyle oynanan iki oyun daha izledim: “Sen İstanbul'dan Daha Güzelsin” ve “Muamma” . Bu sahneleme yöntemi tiyatrolar arasında bir salgına mı dönüştü acaba demekten alıkoyamadın kendimi. Fakat korktuğum başıma gelmedi bu 3 oyun da ister istemez bir birlerini anımsatsa da 45 saniye özgün olmayı becerebilmiş gerçekten.
Oyunla ilgili düşünceme gelecek olursak ben oyunu gerçekten çok beğendim. 45 dakika bir oyun için kısamı acaba diye düşünebilirsiniz ama bence tam kıvamında olmuş. Çok önceleri Berkun Oya önderliğindeki “KREK” tiyatro yapardı bunu hatta 15 dakikalık “Bomba” diye bir oyunları vardı. Oyunda hiçbir boşluk yok. Zaten konu “bir kadının kafasında 45 saniyede geçen düşünceler” olduğu için doğası gereği yüksek bir ritim gerektiriyor. 45 saniye içinde bir insanın kafasından ne geçebilirse sanki onu ağır çekimle 45 dakikaya kadar uzatıp önümüze sermişler. Gerçekten de bir insan 45 saniye içinde 45 dakika konuşulacak şeyi düşünebilir kafasında. Bu bakımdan sahneye konuş şekli ve yönetmenlik harika. Oyunculuktan olması gerektiği gibi abartıdan uzak ve dozunda ayrıca hareket tasarımı da çok iyi oyunu izlenebilir kılıyor. Metin de keza bir o kadar güzel. Aybike Hanım’ı özellikle tebrik ederim. Umarım kaleminden daha çok oyun izleriz.
45 Saniye / Bi' Tık Tiyatro