İpten duvarlar, çarmıh kapı; yaşam döngüsünde sıkışan insanın hikayesi. Şiir gibi oyun...
Görünmez duvarlar, açılmayan kapılar, zamanın belirsizliği, bütün ayrıntılar Kafkavari bir ortam sunuyor. (Zaten Freud ve Kafka’dan geçmeden gidilmez rüyaya) Oyun, zamanı askıda bırakıp insanlığın bazı dönemlerine ve hallerine götürüyor bizi, insan olmanın çilesini çektiriyor doğumdan çarmıha kadar.
Oyuncular çok tutkulu(bazen fazla bağırsalar da çok iyi), dekor ve nesne kullanımı yerinde, simgesel oyuncaklar oyuna renk katmış.
Oyunun başından itibaren Baba'nın sahneye girişini bekledik, gelişi timsah gibi olmalıydı, merdivenlerden sürünerek, iki eli üzerinde... Bu, bekleyişi daha beklenebilir kılabilirdi.
Oyunculuklar muazzamdı, özellikle Funda Eryiğit'in canlandırdığı karakter çok etkileyiciydi, temizlik takıntılı karakter klişe haline gelmiş olsa da... Timsah (özellikle kuyruk), kan lekeleri, makyaj oyunun ruhuna tam oturmuş. Kıssadan hisse izlemekten keyif almanın acı çektireceği bir oyundu.
Rüya Oyunu / Yakîn Tiyatro