Okan Bayülgenin bi sahne tarzı ve oyun matematiği var. Kültleşmiş kişileri kendi bakış açısından sahneliyor. Tam olarak bu sebepten asıl metinden az çok haberdar değilseniz ne verdiğiniz paraya anlam verebiliyorsunuz ne de izlediğinizden memnun kalıyorsunuz.
Bugün Ankara Congresiumda Görsel, felsefik, işitsel bir şaheser izledik. Bir kere şu canlı müzik olayı muazzam. Oyun çok güzel ve karmaşık kurgulanmış. Takip gerektiriyor tam da bu sebepten izleyiciyi diri ve uyanık tutuyor. Okan bayülgenin drakulası ve Haykocuğmuzun van helsing'i bize geçti. Oyun sonu söyleşi de harikaydı. Görmediğimiz ayrıntıları gören seyircilerin olması kişide yeni ufuklar açıyor. Kesinlikle tavsiye edilir...
Drakula oyununu prömiyer gecesi izleme fırsatı buldum. Yorum yapmadan önce biraz beklemek ve oyunun birkaç performans sonrasındaki gelişimini gözlemlemek istedim. İlk gösterim olmasından kaynaklı olarak, rejisel anlamda düzeltilmesi gereken birkaç nokta ve bazı sahnelerin daha fazla parlatılmaya ihtiyaç duyduğunu düşündüm. Ancak sosyal medyada paylaşılan kısa videolardan, oyun ilerledikçe çok daha iyileştiğini fark ettim. Bu sebeple oyunu mutlaka bir kez daha izlemeyi planlıyorum.
Zaten Okan Bayülgen’in oyun sonrası söyleşilerde de vurguladığı gibi, bu bir tiyatro oyunu. Her gösterimde gelişmeye ve dönüşmeye devam ediyor. Tiyatro, bir film gibi bir kere çekilip tamamlanan bir eser değil; sürekli yaşayan ve yeniden yaratılan bir sanat.
Oyunun konusu, Okan Bayülgen’den beklenildiği üzere, izleyiciyi pek çok konuda sorgulamaya yöneltiyor. Ölmek isteyen bir Drakula ve ölümsüz olmaya çalışan bir Van Helsing... Bu temel çatışma, hikâyeyi standart bir Drakula anlatısından farklı bir boyuta taşıyor. Özellikle Okan Bayülgen ile Hayko Cepkin’in birebir oynadığı sahneler, diyalogları ve atmosferiyle oyunun en güçlü anlarını oluşturuyor.
Ancak oyuna yalnızca Hayko Cepkin’i izlemek için gelenler, beklentilerini buna göre ayarlamalı. Ne Hayko Cepkin ne de Okan Bayülgen, tek başlarına başrol konumunda değiller. İkisini sahnede umduğunuz kadar sık görmeyebilirsiniz, çünkü oyun, tüm karakterlere dengeli bir şekilde odaklanıyor.
Kostüm ve makyaj tasarımı oyunun görsel gücünü artıran en dikkat çekici unsurlardan biri. Müzikler ise sahnede canlı olarak çalınıyor ve müzisyen kadrosunda Kurtalan Ekspres’ten Ahmet Güvenç gibi usta isim de yer alıyor. Canlı müzik, oyunun atmosferine büyük katkı sağlıyor.
Drakula’nın baş yardımcısı Renfield karakterine hayat veren Korhan Başaran, otomatlar olarak adlandırılan zombilerle birlikte performanslarıyla büyük beğeni topluyor ve oyuna renk katıyor. Aynı şekilde, Lucy karakterini canlandıran Cüneyt Üstün de, tıpkı Richard oyunundaki gibi, sahnedeki etkileyici performansıyla alkışları fazlasıyla hak ediyor.
Okan Bayülgen, bu oyunla bir kez daha tiyatro seyircisine ne kadar değer verdiğini ortaya koyuyor. Drakula, güçlü diyalogları, etkileyici müzikleri, başarılı oyunculukları ve felsefi derinliğiyle seyirciyi tatmin eden bir yapım.
Yenilikçi yaklaşımı ve farklı yorumuyla, tiyatro severler için kesinlikle kaçırılmaması gereken bir deneyim sunuyor.
Oyuna ne puan versem az veya çok kalır. Çünkü gerçekten çok ciddi emek var bu yüzden puanlamadan yorum yapacağım. Oyunun efektleri,dansları, müzikler olağanüstü başarılı. Üstelik Okan Bayülgen'in tiyatro seyircisiyle birlikte söyleyişi yapması muazzam bir şey. Ancak! Metinin karışık olması, Hayko Cepkin'in rolünün daha az olması(ki oyunun kilit rol),oyunun zorla akması/akıcı olamaması, bazı efektlerin (sis) fazla yoğun ve gereksiz olması detayları da üzmedi değil...
Oyunun dün akşamki temsilini arkadaşımla Zorlu PSM'de izleme fırsatı edindik. Biletlerini 1 ay önce aldığımız dört gözle beklediğimiz bir oyundu.
Oyun 100 Dk tek perde olarak oynandı. Bu açıdan hem izleyici hem de tiyatro oyuncuları için epey zorlayıcı oldu. Oyuncuların enerjisini her daim yukarıda tutma çabasını ve eforlarını takdir ediyorum.
Öte yandan; Müslüman-Türk kadınlarının tiyatro sahnesinde yer almasına öncülük ederek Türk tiyatrosunda sembol haline gelen bir figürün hikayesinin daha farklı anlatılmasını beklerdim. Oyunun sunum biçimini karışık ve yer yer kopuk buldum. Bazı sahnelerin oyuna ve Afife Jale'nin hikayesine hiçbir katkısı olmadığını düşünüyorum. Maxim sahnesinin büyük hikayedeki yerini anlamlandıramadım.
Oyun süresince sesler kakafoni oluşturdu. Ya PSM'de sahne problemi olduğunu ya da repliklerin yanlış yazımı olduğunu düşündüm. Her ikisi de olabilir. Oyuncuların aynı anda konuştuğu sahneler vardı. O karmaşa ve cümbüşü vermek amacıyla böyle yapıldığını anlıyorum fakat seyirciye sadece ses yoğunluğu olarak hissettirdi.
Son zamanlarda İstanbul'da izlediğim tiyatro oyunlarında dijital kamera kullanımıyla sık sık karşılaşıyorum. Bazen oyuna gerçekten katkısı oluyor bazen dekor yetersiz kaldığı noktada oyunu doldurma çabası gibi hissettiriyor. Ben de burada yer yer 1. yer yer 2.si gibi hissettirdi. Belki de oyunu modernleştirme çabasıdır.
Oyunculardan birinin sanki bir noktada replik hatası oldu (gibi hissettim). Bir yerde de kamera gösterimi çalışmadı. Bunlar olağan şeyler.
Oyun beni hiçbir dakikasında içine alamadı. Afife için sevinmek, üzülmek, gururlanmak istedim ama olmadı, sıkıntı dışında bir duygu hissetmedim. Oyun bana Kibarlık Budalası Remix oyununun havasını verdi. Bir de Francis Coppola'nın Megalopolis filmi gibi havası da vardı. Ben aradığımı bulamamış olsam da oyunun özellikle yüksek kaşeli oyuncuların oynaması sebebiyle kapalı gişe oynayacağını düşünüyorum.
Ceylan Üstün, Okan Bayülgen profilini favorisine ekledi
2 gün önce