Zerrin Tekindor'un kusursuz oyunculuğuna 10 tam puan! Afife Jale'de finale kalmış ama ödüle uzanamamış. Ödülü Herkes Kocama Benziyor'daki performansı ile almış olan Pınar Güntürkün de gayet iyi tabi ama bence Zerin Tekindor ayrı bir boyut. Sanırım jüri Zerrin Tekindor'u değerlendirirken kendisinin kendisinden daha iyi olmasını beklemiş, kendisi kadar iyi olmasını yeterli bulmamış.
Tek kişilik oyunlarda kopma ve sıkılma sorunu yaşayabiliyorum. Bu oyunda ise Zerrin Tekindor beni bir an olsun avucundan bırakmadı.
Metne gelirsek:
Arada bir kadına atılan tokatların "ŞAAAK" sesleri ile yankılanan bir evde başlıyoruz. Evin küçük kızının büyümesine şahitlik ediyoruz. O büyüdükçe ülke de büyüyor, refahı artıyor (bkz: Ayvalık'ta alınan yazlık) ama gelişiyor mu, orası şüpheli. Kızımız gün geliyor aşık oluyor ve evleniyor. Kocası ile işlerini büyütüyorlar, statü atlıyorlar. Kendilerine iyi geleceği için çam ormanı içinde nezih bir sitede ev alıp taşınıyorlar. Ama kendilerine iyi geliyor mu, orası şüpheli. Ve bir gün şu "ŞAAAK" sesi bu çam ormanı içindeki nezih evde de yankılanıyor.
Ülkede veya bireysel hayatlarımızda ne değişti? Şüpheli...
Tek eleştirim: Ülkenin ve bireysel hayatlarımızın değişen ve değişmeyenlerine değinirken kadın taraflı bakan bir oyun. Kadınlar iyi, erkekler kötü resmediliyor. Romantik bir yaklaşım. Haklılık payı var mı? Elbette var. Ama tümüyle haklı mı? Bence hayır.
Edebiyat derslerinde "biçim ve anlam açısından değerlendirin" derdi öğretmenimiz. Öyle yapayım:
Biçim: Tiyatro gibi tiyatro! Keşke bu tarzda daha çok oyun olsa. Süper veya çok özel değil ama gayet iyi. İyi hazırlanılmış, geçiştirilmemiş, detaylara önem verilmiş. Bu soğukta su dolu küvet çilesine katlanan oyunculara ekstra alkış!
Anlam: Yani metin. Bilemiyorum... Özel bir şey söyledi mi? Ya da söylediği şeyi çok iyi bir metinle söyledi mi? Bence ikisi de hayır. Daha çok biçim tarafına yaslanan bir oyun ve o tarafı iyi kıvırdığı için keyifle izleniyor. Yalnız, konu trajik olmasına rağmen, bolca esprili bir oyun olması seyirciyi sıklıkla ikilemde bırakıyor: Sıradaki sahnede/replikte gülecek miyim, yoksa hüzünlenecek miyim?
Bundan sonrasını bu oyuna özel almayınız:
Son zamanlarda kadına dair, aslında kadınların sorunlarına dair oyun sayısında patlama var (Aslında İstanbul tiyatroları için söylüyorum). Açıkçası, Yahudiler'in katline odaklanan 2. Dünya Savaşı filmlerinden artık sıkıldığım gibi (bu savaş bundan çok daha fazlasıydı muhakkak), son yıllardaki patlama nedeniyle kadınların sorunlarına dair oyunlardan da sıkılmaya başladım. Ha, iyi bir metin olsun veya özgün bir şekilde anlatsın, canımı yesin. Ama öylesi az çıkıyor. Genelde derinlikliz, taraflı, fanatik metinlerle karşılaşıyoruz. Kadınlar güllü lokum, erkekler ise tu kaka! Kadınların bir tek hataları var, o da içlerindeki insan sevgisi! :) Bir sanatçının bu konuyu bizlerden daha farklı, daha derinlikli bir şekilde anlatmasını beklerim. "Haa, bir de şu var tabi" diyelim, ufkumuz genişlesin. Ama öylesi az maalesef.
Sonuç: Çok oyun izleyenler izlesin. Seçici olanlar için "mutlaka" demem.
Kundakçı / Oyun Atölyesi