Konu ne kadar depresif olsa da küçük bir çocuğun gözünden hikayeyi dinliyor olmak ve seyirciyle kurulan oyunculuk anlaşması sizi çok uzun bir süre gülümseyerek oyunu izlemenizi sağlıyor. Ancak karşımda o küçük çocuktan ziyade bir anlatıcı var gibi hissettim. Yani karakter değil de 3. bir gözle Bora Akkaş hikayeyi anlatıyor hissiyatı uyandırdı bende. Bu anlamda Bora Akkaş’ı başka bir oyunda izleyerek belki bunu cevabını bulabilirim diye düşündüm. Bunun dışında seyircinin size vereceği hareket/söz denklemini iyi yönetebilmek bir beceri bu yönden o topu iyi göğüslediğini düşünüyorum. Seyircilerle kurulan bağ, listedeki komik durumlar bunların hepsi tek kişilik oyunu keyifli hale getiren detaylar olmuş. Yolu açık olsun.
Nisan ayında Alan Kadıköy sahnesinde izledim. Çok uzun zamandır listemde olan bu oyunu bu kadar bekletmemeliymişim. Tolga İskit’i Joko’nun Doğum Günü, Kalabalık Duası, Maraton gibi harika oyunlarda izlediğim için zaten bu oyundaki performansıyla da şaşırtmıyor. Ama özel parantezi İpek Türktan için açıyorum. O ne naif bir ses, o ne güzel geçişler. Tam anlamıyla harikaydı. Oyun ilk başladığında biraz kafa karışıklığı yaşatıyor. Kim kimin nesi anlamak biraz zaman istiyor ama hikaye anlaşıldığında akıp gidiyor. Özellikle iki farklı kuşağın kıyasını görmek anlamında da harikaydı. 70li yıllarda torun olan kişiyle, 2024 yılındaki torunun arasında tahammül anlamında çok ince detaylar var. Bunu görmek , kıyaslayabilmek bile çok tatlıydı. Metin bazı yerlerde sizi cevapsız da bırakabilir ama bu da bence seyirciye bırakılmış gibi. 4 arkadaş izlediğimiz oyundan yüzünde tatlı bir gülümsemeyle ayrılan olduğu gibi gözyaşlarıyla ayrılan arkadaşlarım da vardı. Oyun hepimizin kalbinde bambaşka bir yere dokundu. Müzikler konusunda da Burçak Çöllü’yü ayrıca tebrik ediyorum. Çıkarken hala o şarkıyı mırıldanıyorsanız, oyun adının hakkını vermiş demektir.
“Bu kavli sürâhi eğilip sâgâra söyler ne der
Düm de re lâ dir nâ tene dir nâ tene dir ney..”
Clown Jam / İstanbul Fringe Festival